BÖLÜM 16

5.7K 292 38
                                    

MERHABA DEĞERLİ DOSTLAR. BU KEZ ÇOK ARA VERMEYELİM VE BİR BÖLÜM DAHA SİZLERLE OLSUN. UMARIM BEĞENİRSİNİZ. HEPİNİZE İYİ OKUMALAR.

Halil, isimsiz notu konağın kapısına bırakanın, daha doğrusu yazının sahibinin kim olduğunu öğrenmişti. Aklına bile getirmediği amcasıydı, yazının gerçek sahibi. Bu durum onu daha fazla endişelendirmişti. Ancak neden böyle bir yol seçmişti Halil'in amcası? Aşiretin gereği olan yolu seçmek yerine, neden üstü kapalı bir not bırakmıştı. Halil uzun zamandır bu not yüzünden, sarsıntılı günler geçiriyordu
Tam da bu yüzden, bu konuyu bir netliğe kavuşturma düşüncesiyle, hızlıca kendi ofisine geri döndü. Boran hala kapıda bekliyordu. Halil onu omzundan tuttu ve içeri geçtiler. Kapıyı kapattıktan sonra, endişeli bir hal içinde söze başladı:

- Amcam! Amcam yazmış o notu!
- Ne diyorsun sen? Şaka mı yapıyorsun?
- Şaka falan yapmıyorum Boran. Amcamın el yazısı kağıttaki. Ama, neden? Neden aileye duyurmadı? Anlamıyorum ki, neden törenin gereğini yapmadı?

Halil kendi kendine bu soruları sorarken, Boran düşünüyordu. Bir süre sonra da, ağzından baklayı çıkardı:

- O gün burada söylediklerini duydu. Neden saklıyor olabilir? Belki de aşık olduğun kişiyi öğrenmek için!
- Olabilir! Evet, bunun için suskun kalıyor olabilir. O not beni durdurmazsa, kime hislerim var öğrenmek için susuyor!

Gerçek tam da böyleydi. Köroğlu aşireti, törelerine bağlı bir aşiretti. Babası, amcası ve diğer büyükler, bu konuda iltimas gösterecek yapıda değillerdi. Halil hem Boran'la konuşuyor hem de atacağı adımı düşünüyordu. Tam o anda gözü, ofisin hole bakan penceresine ilişti. Babası ve amcası işyerine girmişlerdi. Hemen derin bir nefes aldı ve geldiklerini sessizce Boran'a da söyledi. Çok geçmeden Halil'in odasının kapısını çaldılar. Halil ter atmış, endişeli halini ise ne pahasına olursa olsun saklamaya çalışmıştı. Boran'da ilk kez bu kadar büyük endişe içindeydi. Ancak Halil'e göre, daha rahat bir hal tavır sergiliyordu. İçeri babası girince, ardından amcası da girdi. Babası girerken söze başlamıştı:

- Gençler nasılsınız? Boran'ın burada olduğunu görünce, selam verelim dedik.
- Öpeyim Devran amca.
- Sağol oğlum sağol. Nasılsın görüşmeyeli? Hem bana amca demeyi bırak artık, baba de. Ne de olsa müstakbel damadımsın.

Babasının sözleri üzerine, Halil çenesini sıkarak boyun devirdi. Arada farkettirmeden, amcasına bakıyordu. Son bakışında ise, göz göze geldiler. Halil gözlerini nasıl kaçıracağını şaşırmıştı. Ne kadar rol yapsa da, acaba amcası bir şey farketmiş miydi? Boran ve Halil'le konuşan babası ve amcası odadan ayrılınca, Halil Boran'a net bir cümle kurdu:

- Amcamla konuşacağım!
- Delirdin mi sen Halil? Ne dediğinin farkında mısın?
- Ne dediğimi biliyorum ben. Bu böyle yürümez. Cehennem azabı çekiyorum günlerdir. Nasılsa senle ilgili bir şey bilmiyor. Konuşacağım onunla!
- Ya sana zarar gelirse? Buna müsaade etmem! Birlikte konuşalım o zaman.
- Boran merak etme dedim. Birşey yapacak olsa, baştan yapardı. Sadece konuşacağım!

Halil kararını vermişti. Not üzerinden konuya girecek ve amcasıyla konuyu konuşacaktı. Böylece onun ne kadar farkında olduğunu, neleri bildiğini öğrenmiş olacaktı. Ancak bunun için, uygun zaman ve uygun ortamı yakalaması gerekiyordu. Bir süre daha Boran'la sohbet ettikten sonra, Boran'ı yolcu etti. Ofisinde işlerinin başına dönen Halil, nerede ve nasıl konuyu konuşacağını düşünürken, günün bittiğini farketmemişti bile. Dalgın halini, holden geçen amcası ve babasının sesi bozmuştu. Onlar işyerinden çıkınca, vakit kaybetmeden Halil'de çıkmıştı. Arabasına atlayan genç adam, direk eve doğru sürmeye başladı. Yol boyunca hem bilen kişinin amcası olmasının şokunu yaşıyor hem de onunla en kısa zamanda konuşmanın yollarını arıyordu. Çok geçmeden konağa varan Halil, konağa girdi ve hızlıca odasına çıktı. Ter attığı elbiselerini değiştikten sonra, elini ve yüzünü yıkayıp kendine gelmeye çalıştı. Yemek saati gelmişti. Halil rahatlamaya çalışarak, alt kata avluya indi. Herkes sofraya oturmuş, tek Halil kalmıştı. Önce herkese ''iyi akşamlar'' diledi ve yerine oturdu. Rojda Halil'in gözlerinin içine bakıyordu. Az sonra göz göze geldiler. Rojda ne olduğunu sorarcasına başını sağa sola salladı. Halil karşılık vermemiş ve önüne eğmişti başını. Herkes olabildiğine sessiz bir şekilde  akşam yemeğini yiyordu. Sofradan ilk kalkan amcası olmuştu. Halil gözleriyle onu takip ediyordu. Bu esnada kalbi  gerekenden kat kat fazla atıyordu. Amcasının avluya girdiğini gören Halil, konuşup konuşmama konusunda emin olmadan masadan kalktı. Hızlıca konağa girdi ve amcasını gözleriyle aramaya başladı. Yengesi ve amcasının odasından ses geliyordu. Odanın kapısı aralık kalmıştı. Halil bunu fırsat bilip, hızlıca odaya doğru ilerledi. İçeriye göz atarken, amcasının masasında oturduğunu gördü. Bu şansı kaybetmemeliydi. Derin bir nefes aldıktan sonra, kapıyı tıklattı ve amcasının ''gel'' demesine fırsat vermeden içeri girdi. Kapıyı ivedi bir şekilde kapattıktan sonra, normal bir ses tonuyla konuşmaya başladı:

- Amca, konuşabilir miyiz?

Amcası neler oluyor dercesine bakarak, ciddiyetini bozmadan yanıt verdi:

- Ne konuşacaksın?
- Sen biliyorsun aslında ne konuşacağımı. Kapıya bıraktığın not amca. Senin bıraktığını biliyorum.
- Beni mi sorguluyorsun sen?
- Sadece bilmek istiyorum. Neden not bıraktın?

Halil'in sorusu üzerine, amcası ayağa kalkıp Halil'in karşısına geçti ve konuşmaya başladı:

- Ya ne yapsaydım? Rezilliğini ortaya döküp, ölüm fermanını mı imzalasaydım? Ha, yapmadıysam baban içindir, senin için değil!
- Ben yanlış birşey yapmadım. Aileme leke getirmedim.
- Bana bak Halil, daha fazla konuşma almayayım ayağımın altına! Utanmıyor musun ulan sen? Devran ağanın oğlu ibne mi dedirteceksin, şerefsiz!
- Ben ibne değilim amca! Şerefsiz de değilim lafını bil. Dua et ki büyüğümsün!

Halil'in ipleri adeta kopmuştu. Ailesine  çıt çıkarmayan Halil, işittiği hakaretler sonrası çileden çıkmıştı. Ancak olaylar çok daha kötüye gidecekti. İkilinin arasındaki gerginlik tırmanmaya devam etti:

- Ne diyorsun ulan sen? Terbiyesiz herif!

Halil'e tokat atmaya kalkan amcasının eli, Halil'in sertçe tutmasıyla kaskatı kesilmişti.

- Benimle konuşurken laflarına dikkat et amca. Aileme hep saygılı oldum. Ne pahasına olursa olsun yitirmek istemiyorum.
- Hata etmişim ben ulan! Senin gibi haysiyetsiz bir evladı olduğunu bilmeli baban!
- Git! Durma git ne anlatacaksan anlat!
- Demek korkmuyorsun ha! Seni alçak, namussu...

Amcasının sözü yarıda kesilmiş, çok geçmeden olduğu yerde yığılıp kalmıştı. Halil ne olduğunu anlayamadan, odadan hızlıca geri çıkmıştı. Onu amcasıyla odada görürlerse, sonuçları kötü olabilirdi. Halil ''Acaba kalp krizi mi geçiriyor?'' sorusunu sormadan edememiş, ancak odadan çıktığı gibi üst kata koşmuştu. Hiçbir müdahale dahi etmeden, odasına girmişti. Bir süre sonra alt kattan Rojda'nın çığlık sesi geldi:

- Anne! Anne!  Amca yetişin! Babam!

Alt katta neler oluyordu? Halil amcasının ölümüne mi sebep olmuştu? Yoksa amcasıyla arasındaki savaş, daha yeni mi başlıyordu?

HALİL İLE BORANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin