MERHABA DOSTLAR, YENİ BÖLÜM SİZLERLE. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM VE ELEŞTİRİ, ÖNERİ, BEĞENİLERİNİZİ DİLE GETİRMENİZİN, BENİM İÇİN ÖNEMLİ OLDUĞUNU BELİRTMEK İSTİYORUM.
O güzel gecenin ardından, Karahan konağında yeni bir gün başlıyordu. Herkes sabahın erken saatlerinde, birer birer kalkmaya başlamıştı. Konağın hizmetlileri ise daha erken kalkarak, kahvaltı masasını hazırlamaya başlamışlardı. Karahan'ların birçok çalışanı vardı. Ancak konak içi tüm işlerden, yıllardır emektarı olan bir aile sorumluydu. Rojin ana tarafından çok sevilirdi bu aile. Kesinlikle aşağılatmaz, azarlanmalarına müsaade etmez ve onları korurdu. Zeyşan, Bilal ve kızları Ümmü ile Fatma, evdeki işlere rahatlıkla yetişirler ve işlerini yıllardır dört dörtlük yaparlardı. Bu ailenin babası olan Bilal, aşiret reislerine şoförlük etmiş ve son olarakta Boran'ın babası Murat ağanın şoförü olmuştu. Zeyşan, yıllar boyu bu konakta çalışmış, annesiyle birlikte konağın tüm işlerinden sorumlu olmuştu. Annesi vefat edince de, konakta kalmış ve Bilal ile evlendirilmişti. Kızları Ümmü ve Fatma lise öğrencisiydi. Okul dışında, genelde evde annelerine yardımcı oluyorlardı. Bu ufak aile, hallerinden memnun yaşayıp gidiyordu Karahan konağında.
Zeyşan ve Fatma kahvaltıyı hazır etmiş, havayı kontrol edip masayı bahçeye kurmuşlardı. Neriman çoktan uyanmış ve ev ahalisini ayaklandırmaya başlamıştı. Boran ise, annesinin ve diğerlerinin seslerine kayıtsız kalamamış, erkenden kalkmıştı. Rojin ana herkesi masada görmek ister, önemli bir sebebi olmadıkça masada olunmamasını büyük bir saygısızlık olarak kabul ederdi. O yüzden çok geçmeden herkes, sabah kahvaltısı için konağın avlusunda hazırdı.
....
Köroğlu konağında da, aynı durumlar mevcuttu. Kahvaltı edilmiş ve herkes yavaş yavaş işinin gücünün başına gitmek için, masadan kalkmaya başlamıştı. Halil masadan kalkıp konağa girdi. Üst kata, odasına çıkarak hazırlanacaktı. Ancak merdivenden çıkarken, kız kardeşlerinin odasında yapılan bir konuşmaya şahit oldu. Annesi Emine ve kız kardeşi Şaheste, alçak sesle bir konuyu konuşuyorlardı:
- Tamam kızım. Sen kimseye bahsetme. Anladın mı beni?
- Tamam anne, bahsetmem.
Halil, bu kadarını duyabilmiş ve onuda geçerken kulak misafiri olduğu için işitmişti. Üzerinde durmak istemedi ve üst kata çıktı. Kız kardeşlerini çok sever ve onların üzülmesini istemezdi. Ayrıca onlarla ilgili önemli birşey varsa, ondan saklanmayacağını da bilirdi. Halil odasına girdikten sonra, eline telefonu alıp Boran'a mesaj attı.
''Günaydın Boran'ım, uyandın mı?''
''Günaydın kardeşim, uyandım tabi.''
''Bugün biraz işin başında olacağım, uğra istersen''
''Bakarım kardeşim. Duruma göre, anlarsın işte ev, iş vs.''
''Tamam, sen hallet işlerini. Olmadı akşam görüşürüz.''
Halil son mesajı yazdıktan sonra, telefonunu komodinin üzerine bıraktı. Hemen dolabını açtı ve takım elbiselerinden birini seçti. İçine giyeceği beyaz gömleği çıkardı ve atletinin üzerine geçirdi. Siyah pantolon ve siyah ceket, gösterişini iyice ortaya koymuştu. Gerekli eşyalarını aldıktan sonra aşağı indi ve ayakkabılarını giydikten sonra evden çıktı. Arabasına atladığı gibi Mardin'e, halı mağazalarının olduğu iş hanına doğru gitmek için yola çıktı.
Halil işyerine varmış ve gerekli işlerin başına geçip, halletmeye başlamıştı. Bu arada saatler hızla geçiyordu. İşten başını kaldıramayan Halil, zamanın nasıl geçtiğinin farkına varamamıştı. Tam oturacakken telefonun çaldığını farketti. Arayan annesi Emine'ydi. Hemen telefona cevap verdi:
- Buyur anacım?
- Oğlum nasılsın?
- İyiyim anne, işyerindeyim. Şimdi oturdum yerime, sen aradın. Sen nasılsın?
- Sağol yavrum ben de iyiyim.
- Babam bugün gelmedi. Amcama sordum ama o da ''Bilmiyorum.'' dedi.
- Şey, oğlum. Murat amcan burada, Neriman teyzenle bizi ziyarete gelmişler.
- Hayırdır?
- Hayır oğlum hayır. Galiba Karahan'lara gelin vereceğiz.
- Ne diyorsun anne? Kimi veriyoruz, şaşırdım bak.
- Şaheste'yi oğlum Şaheste'yi! Boran'a isteyeceklermiş kardeşini. Öncesinde oturup kahve içmeye gelmişler.
- ...
- Oğlum. Alo, oğlum orda mısın?
- Şey, işim var biraz anne. Daha sonra konuşuruz.
- Hah, tamam oğlum meşgul etmeyeyim seni. Görüşürüz yavrum.
Halil duyduklarına inanamamış gibiydi. Adeta donup kalmıştı aldığı haberden sonra. Kardeşi ile en yakın dostu evleneceklerdi. Halil bu duruma üzülmek yerine, aksine mutlu olurdu normalde. Ancak kendini mutlu hissedememişti duyduklarından sonra. Annesine cevap dahi verememişti. Telefonu kapattıktan sonra, boşlukta hissettiğini farketti. Elindeki kalemi çevirmeye, dalıp düşünmeye başladı. Demek ki, annesi ve kardeşi bunu konuşuyordu odada. Kardeşinin mutlu olacağını düşündükçe, tebessüm etmeye başladı kendi kendine. Çünkü örf, adet, töre bir yana, kardeşlerinin değeri çok ayrıydı Halil için. Kız çocuğu diye ezilmelerini, mutsuz olmalarını, sevmedikleri kişilerle zorla evlendirilmelerini asla istemezdi. Ancak içinde ifade edemediği şeyler vardı. Kimseye oturup anlatmayacağı, anlatamayacağı şeyler.
Masasında dalmış bir şekilde düşünürken, kadınları getiriyordu aklına. Çevre ilçelerden ailelerin birçok güzel kızı vardı. Onları tanır, bilirdi. Kadınlara karşı çekingen biri olmamıştı hiç. Ne duygusal ne de cinsel yönden, hiçbir problem yaşamamıştı. Hatta bu zamanlara kadar, böyle karmaşık hisler içerisine de düşmemişti Halil. Peki ya şimdi! Ya şimdi yaşadığı ve ne olduğunu anlayamadığı hislerin sebebi neydi?
Ardından Boran ile olan dostluğunu, yıllardır süren sıkı arkadaşlıklarını geçirdi gözünün önünden. Onu düşünürken sebepsiz yere mutlu hissediyordu kendini. Sanki dünyanın tüm renkleri, daha bir canlı geliyordu Halil'e. Mutluluğunun sebebini sormadan, mutlu hissediyordu işte kendini. Bir süre böyle düşüncelere daldı gitti. Sonrasında kendini toparladı ve yüzündeki gülümseme kayboldu. Canı sıkkın gibiydi ve işe devam edecek halde değildi. Sabahtan bu yana, zaten fazlasıyla yorulmuştu. Ceketini alıp üstüne geçirdi ve işyerinden çıktı.
Eve gitmek gelmiyordu içinden. İşten çıktıktan sonra arayacağı Boran'ı ise, bir türlü aramıyordu. Aramaya gücü yok gibiydi çünkü. Konuşmak istemiyordu o an için Boran'la. Eve gitmeye ise mecburdu. Kendi başına anlam veremediği hislerine, yapacağı hareketlerden dolayı başkalarının farklı anlamlar koymasını istemiyordu. Bu yüzden içinden gelmese bile, eve doğru yola çıktı. Bir süre sonra, konağın kapısına gelmişti. Arabayı kenara çekti ve durdurdu. Başını direksiyona koydu ve düşünmeye başladı. Öyle karışık bir haldeydi ki, ne düşündüğünü dahi bilmiyordu. Gözünün önünden Boran, Şaheste ve daha bir sürü şey geçiyordu. Biraz sonra arabadan inerek, içeri girdi. Konağın bahçesinde akşam yemeği için masa hazırdı. Herkes masaya geçmiş ve yemekler dağıtılmaya başlanmıştı. Halil isteksiz bir ses tonu ile seslendi:
- Hayırlı akşamlar, afiyet olsun herkese.
- Sağol oğlum, geç otur hemen.
- Yok anne yedim ben tokum. Dede kusura bakmazsan müsaade isteyeceğim. Kendimi iyi hissetmiyorum.
- Tamam evladım, git dinlen biraz.
Tam konağın içine girecekken, aklına kız kardeşi ve Boran ile ilgili durum geldi. Annesine doğru döndü önce ve söze girdi:
- Anne, noldu bugün ki konu?
- Ah, oldu oldu yavrum. Kardeşin gelin gidecek kısmetse.
Şaheste yüzünü öne eğmişti. Abisinin öğrenmiş olduğunu ve yanında konuşulduğunu duyunca, utanmıştı işte. Halil bir hamle yaparak, Şaheste'nin yanına doğru ilerledi. Şaheste abisinin kendine doğru geldiğini farkedince, yavaşça kalktı yerinden. Halil kardeşine sarılarak söze başladı:
- Şaheste! Gelin gideceksin demek? Benim güzel, akıllı kardeşim. Hep mutlu ol inşallah. Boran iyi çocuktur, benimde kardeşim gibidir. Mutluluğunuz bizi de mutlu eder.
- Abi! Sağol abiciğim. Sizler yanımda olduktan sonra, yuvamı en güzel şekilde idame ettireceğim.
- Buna inancım sonsuz kardeşim. Hep mutlu ol, unutma bunu.
Halil kardeşine güzel sözler sarfettikten sonra, Nigar'ı yanağından öperek masadan uzaklaştı. Odasına çıkmak için, konağa girdi. Konağa girdiği gibi kendini bir duvara yasladı. İçi cız etmişti bu konuşmayı yaparken. Denizler gibi, fırtına gibi coşmuştu içi genç adamın. Mutlu hissetmesi gerektiği halde, birşeyler önünde engel oluyordu mutluluğuna. Dayandığı duvar gibiydi vücudu, beyni. Taşlaşmıştı sanki her yanı. Hiçbir hissine anlam veremiyor, hiçbir şekilde güzel duygular hissedemiyordu. Çok geçmeden hızlıca odasına çıktı. Üzerindekileri parçalar gibi çıkardı ve yatağa fırlattı. Penceresinin önüne doğru giderken, saçlarını iki elinin arasına alarak sımsıkı sıktı. Farkediyordu kendinde oluşan değişikliği. Aslında farkettiği şeyleri, kabul etmekten korkuyordu sadece. Bir süre camdan Mardin'in taştan evlerini, konakları ve her birinden yansıyan ışıkları izledi sessizce. Daha sonra yatağına geçti ve uyumak için gözlerini yumdu.
Aynı hisler Boran'da da var gibiydi. Halil'in vücudunu gördüğü an bile, farklı hissetmişti kendini. Utanmışlardı birbirlerine bakmaya. Boran, bir süredir konuşuyordu Şaheste ile. Şaheste'yi iyi bir kız olarak görüyor ve yuvasını kurabileceğine inanıyordu. Ancak herşey yolunda gidecek miydi? Bu iki adam birbirlerine karşı nereye kadar susacaktı? Nereye kadar bu farklı hisleri, birbirlerinden saklayacaklardı? Sakladıkları herşey bir bir gün yüzüne çıktığında, mutlu gidiyor gibi görünen bu günler hayal mi olacaktı? Bu tamamen Boran ve Halil'in hisleri doğrultusunda değişecek ve gelişecek bir durumdu. Bu iki adam ya ateşe atlayacaklar ya da bu hislerini ömür boyu saklayacaklardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALİL İLE BORAN
General FictionMardin'de iki büyük ve birbirine dost aşiret. Babalarından sonra aşiretlerin başlarına geçmeleri ümit edilen iki erkek Halil ile Boran. Ayrıca çocukluktan gelen iki dost. Peki ya şimdi? ''DELİKANLI BİR AŞK HİKAYESİ''