BÖLÜM 3

12.4K 546 161
                                    

MERHABA DEĞERLİ DOSTLAR. YENİ BÖLÜM SİZLERLE. LÜTFEN YORUMUNUZU EKSİK ETMEYİN. BU BENİM İÇİN ÇOK DEĞERLİDİR. İYİ OKUMALAR DİLERİM.

Bereketli geçen günün sonunda, nihayet konağa varmışlardı. Arabayı park ettikten sonra, konağa girdiler. Boran'ın elinde balık sepeti vardı. Tıka basa balık doluydu içi. Avluda bıraktıkları hanımlar, hala aynı yerde oturmuş sohbet ediyorlardı. Kapı açıldığında bakmak için kafasını çevirdi herkes. Emine söze girdi:

- Yatıya gittiniz sanmıştık oğlum. Nihayet gelebildiniz.
- Olsun Emine olsun. Bak vesile oldu, bol bol sohbet ettik. Hem kızlarda görüşmüş oldu. Genç onlar, sıkılırlar evlerde.
- Haklısın Rojin ana.
- Eee, çocuklar doldurmuşsunuz galiba sepeti. Bu aralar gözlerim iyi seçmiyor. Doktora görünmenin vakti geldi.
- Doldurduk sultanım, Karasu çok bereketli bugün. Kızlar alıverin balıklarıda, temizleyin akşama. Emine anne sen de, evdekilere haber ver. Mahmut ağama ''Boran görmeyeli özlemiş seni, bu akşam balık sefası çekecekmiş sana.'' diye söyle.
- Hay Allah, yok çocuğum gündüz meşguliyet verdik. Bir de akşam, olur mu hiç?
- Aaa, Emine! Ayrımız gayrımız yok, duymamış olayım kızım. Öyle değil mi Neriman?
- Anam haklı Emine, ayıbı mı olurmuş hiç. Kurarız avluya sofrayı, hep beraber yeriz.
- Eh, peki madem arayayım bizimkileri, haber vereyim.

Akşam yemeği Karahan konağında yenilecek ve iki aile bir arada, güzel bir gece geçirecekti. Halil, Boran'la vakit geçireceği için mutluydu. Kızlar sevinmiş ve çoktan evdeki yeğenlerine haber vermişlerdi. Emine, Neriman ve Rojin ananın, yüzleri gülüyordu. Bu gece Boran ile aynı masada olacağı için mutlu olan bir kişi daha vardı.

Rojin ana yardımcılara talimat verdi, oturduğu yerden.

- Kızlar, Halime! Köroğulları akşama misafirimizdir. Balıkları hazırlayın, en güzel yemekleri yapın. Misafirlerimize layık bir sofra kuralım bu akşam!
- Olur Rojin ana olur. Hallediveririz biz, merak etme sen.

Evin çalışanları, el birlik olmuşlar ve balıkları, diğer yemekleri yapmaya başlamışlardı. Konağın avlusunda mis gibi yemek kokuları yükselmeye başlamıştı. Emine ise, cep telefonunu almış ve konağın içine girmişti. Kocası Devran'ı arayıp haber verecekti. Telefonu çevirdi ve çok geçmeden Devran ağa açtı telefonu:

- Alo, ağam.
- Buyur hanım?
- Akşama yemekte Rojin analardayız. ''Arayın, haber verin hep birlikte gelsinler.'' dedi. Valla bırakmıyor bizi bey, hadi haber verde hep birlikte gelin.
- Rojin anayı kırmak olmaz. Tamam sen merak etme. Konağa geçeceğim birazdan. Toplanır geliriz birlikte.
- Eh hadi madem. Kolay gelsin.

Emine telefonu kapattıktan sonra, masaya geri döndü ve haberi verdi:

- Şimdi konuştuk bizimkilerle. Birazdan hazırlanıp gelecekler Rojin ana.
- Tamam kızım, gelsinler gelsinler. Biz de birer kahve daha içelim mi? Ne dersiniz Neriman, Emine?
- İçelim ana, içelim. Yemeğe kadar vakit var daha.
- Kızım, Şaheste kalk kahveleri sen yapıver. Bak ablaların yemeklere koşuyor.
- Olur ana, hemen yaparım. Rojin ana, Neriman teyze nasıl olsun kahveleriniz?
- Bak şu kıza sen! Aferin benim kızıma, aferin. Az şekerli olsun yavrum benim kahvem.
- Şaheste kızım ben de az şekerli içerim.
- Tamam o zaman, hemen yapıvereyim.

Şaheste yerinden kalktı ve mutfağa doğru ilerledi. Kahveleri onun yapması Rojin ana ve Neriman'ın hoşuna gitmişti. Maharetli ve çalışkan kadınlar, kızlar her zaman sevilirdi buralarda. Göze girerdi çalışkan olanlar. Çalışkanlık iki aşiretin tüm insanları için, her zaman başta gelirdi. Erkeği, kadını haddine ne düşüyorsa en iyi şekilde yapmaya çalışırdı. Saygıdan geliyordu birazda bu maharet.

Halil ve Boran'da, Boran'ın odasına çıkmış sohbet ediyorlardı. Gidecekleri düğünden bahsediyorlar, Boran dolup taşan gardırobundan çıkardığı takım elbiselere bakıyordu. Halil'de Boran'ın kendine gösterdiği elbiseleri yorumluyordu. İki erkek şimdiden hazırlanmaya başlamışlardı düğün daveti için. İkisi de geleceğin aşiret reisi olacaktı. Bunun etkisinin yanında, kendilerini bildiklerinden beri özenle giyinirdi ikiside. Halil elbiselere bakarken, anlamsızca dalıp gidiyordu. Sonra silkelenip kendine geliyordu. Ama bir ad koyamıyordu ve anlam veremiyordu bu hallerine. Karşısında yıllardır dostu, kardeşi olan Boran vardı. Hafızasında ise düşündüğü hiçbir kız yoktu. Peki neden böyle hallere giriyordu Halil? Sormuyordu kendine, sorgulamıyordu. Gözleri sımsıcak ve samimi bakışlarla Boran'daydı. Sohbetlerine doyum olmuyordu iki dostun. Açtıkları müzik eşliğinde, sohbet ediyor, yatağa uzanıyor, bazen kalkıp giysilere bakıyor bazen de tuttukları balıklar ile övünüyorlardı birbirlerine karşı.

Saat ilerlemiş ve akşam yemeği saati yaklaşmıştı. Halil evden çıktığı gibi inecekti yemeğe. Ancak Boran buna müsaade etmedi ve söze girdi:

- Halil, aç dolaptan al bir gömlek. Tişörtle inme yahu, bizim ayrımız gayrımız mı var? Seç, beğen, hangini istiyorsan giy.
- Sağol kardeşim. Ayrımız yok tabi.

Halil gardırobun kapısını açtı ve kendine siyah bir gömlek seçti. Kot pantolonunun rengiyle gayet uyumlu olacaktı. Gömleği yatağa bıraktı ve tişörtünün eteklerinden tuttuğu gibi yukarı sıvayarak çıkardı. Vücudu ortadaydı tamamen. Esmer teni, kaslı sırtı ve hafif tüyle kaplı göğsü, karnı ilgi çekici duruyordu. Boran'da aynı hislere kapılır gibi oldu o giyinirken. Ama gelip geçici bir histi ve hislerini görmezden gelip, söze girdi:

- Vay, kardeşim her zaman olduğu gibi fit duruyorsun.
- İşten, güçten be Boran'ım. Yoksa spora gittiğimiz mi var?
- Olsun olsun, iyi duruyorsun. Kızların canını sağlam yakarsın bu vücutla.

Karşılıklı gülüştüler bu sözün ardından. İçine atlet giymeden gömleği üstüne geçirdi Halil. Düğmelerini iliklemek için aynanın karşısına geçti. Gömleğin düğmelerini iliklerken, aynadan Boran'ın kendisini izlediğini farketti ve arkasına baktıktan sonra, utanırcasına güldüler ikiside. Neydi bu bakışlar böyle? Utanan gözlerle yapılan kaçamak bakışların, akıl ve anlam veremedikleri hislerinin sebebi neydi? Neden sorgulamıyorlardı kendilerini? Yoksa gerçeklerden mi korkuyordu iki genç adam?

İkisi de hazırlandıktan sonra, yemek için aşağı indiler. Köroğlu konağından davetliler çoktan gelmişti. Boran ile Halil, hemen gittiler ve ellerini öptüler. Avlunun ortasına ayrı bir masa hazırlanmış, upuzun masanın tam ortasına şık bir çiçek konmuştu. Kişi sayısına göre düzenlenen tabak, çatal, bıçak, kaşık ve bardaklar masanın görkemine katkı sağlıyordu. Ortaya bırakılan salata çeşitleri ise, iç açıcıydı. Çeşit çeşit aperatifte masada yerini almıştı.

Biraz sohbet edildikten sonra, Rojin ana ayaklandı ve söze girdi:

- Eh haydi buyurun yemeğe geçelim.

Rojin ana ile Mahmut ağa karşılıklı masaların başına oturduktan sonra, iki aile üyeleride karşılıklı masayı doldurmuşlardı. Yemek vaktiydi artık ve herkes masada hazırdı. Şaheste, Nigar, Emine, Devran ağa, Halil ve Rojda, ayrıca Derman ağa ve karısı Saliha, masanın bir tarafına oturmuşlardı. Boran, kardeşi Dilan, annesi Neriman ve babası Murat ağa ve diğerleri karşılarına oturmuşlardı. Hemen çorbalar servis edildi masadaki davetlilere. Balıkların mis gibi kokusu, çorbaların çabuk bitmesine sebep olmuştu. Çok geçmeden balıklar servis edilmeye başlandı. Yanında bolca aperatif vardı ve herşey harikaydı. Rojin ana ve Mahmut ağa, öyle güzel bir sohbete dalmışlardı ki, kimse onlardan gözünü alamıyordu. Ancak Halil'in gözü Boran'da takılıp kalmıştı. Ondan başka bir yere bakamıyor ve arada bir çevresini kontrol edip, yemeğinden bir çatal daha alıyordu. Kaçamak bakışlarına devam eden sadece Halil değildi. Boran'ı hayran gözlerle izleyen bir başkasıda vardı. Daha da fena olan şey ise, masadaki tüm bu bakışların farkında olan birinin olmasıydı.

HALİL İLE BORANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin