BÖLÜM 27

4.3K 236 69
                                    

MERHABA ARKADAŞLAR GECİKMELİ BİR SÜREÇ YAŞADIK. ANCAK NİHAYET YENİ BÖLÜMLE SİZLERLEYİZ. HİKAYEMİZİN FİNAL YAPMASINA BİRKAÇ BÖLÜM KALDI. O BÖLÜMLERDEN BİRİ DAHA SİZLERLE. İYİ OKUMALAR DİLERİM HEPİNİZE.

Devran ağa ''Efendim Serap?'' dedikten sonra, masadan kalkarak içeri geçmişti. Ne için aramış olabilirdi Serap? Bu soru hem Halil'in hem de Rojda'nın aklını kemiriyordu kahvaltı masasında. Hayra alamet olmadığını, ikisi de biliyordu elbette. Halil derin nefes almış ve az sonra neler olacağına dair düşünerek, kendini hazırlamaya başlamıştı. Rojda'da heyecandan nefes alamıyor, düşündüğü şeyin olma ihtimali onu korkutuyordu. Dalgınlıkları ara sıra annelerinin kendi aralarında yaptığı konuşmayla bölünüyordu.


- Geri gelecek heralde Saliha. Hadi hayırlısı inşallah.
- Ah inşallah inşallah! Derman'ın tedavisi iyiye gidiyordu. Serap'ta hanım hanımcık bir kız, sevdik onu. İnşallah döner geri.


Rojda annesi ve yengesinin bu sözleri üzerine, nefes alıp vermiş ve gözlerini devirmişti. Yan gözle Halil'e bakıyor ve onun endişeli halini hissedebiliyordu. Ancak birşeyler bildiğini bilmediği için, hiçbir tepki veremiyordu. Devran ağa içerde telefon görüşmesi yaparken, Halil masadan kalktı ve mutfağa gitti. Büyük bir bardak su doldurdu ve hızlıca içti. Elleriyle belini tutarak sağa sola yürümeye ve düşünmeye başladı. Kaçmalı mıydı bu esnada? Kapıdan çıkıp arabasına atlayabilir, derhal oradan uzaklaşabilirdi. Kimsenin bundan haberi bile olmazdı. Babası masaya dönene ve olanları öğrenene kadar, çoktan yolu yarılamış olurdu. Boran'a yolda telefon açabilirdi ve onu bu işten kurtarabilirdi. Böylelikle birlikte uzaklaşabilirlerdi. Halil bunları düşünüyordu mutfakta. Ancak kesin kararını vermiş ve mutfaktan çıkarak masanın başına dönmüştü. Korkup kaçmayacaktı ve olanlarla yüzleşecekti. Sonunda ölüm bile olsa yapacaktı bunu. Belki Serap'ın arama nedeni bu bile değildi ve gereksiz kuruntu yapıyorlardı. Bu durum az sonra belli olacaktı. Emine ve Saliha heyecan ve mutlulukla Devran ağanın masaya dönmesini beklerken, Rojda ve Halil'de büyük bir endişeyle bu bekleyişi sürdürüyordu.

Aradan bir süre geçmiş ve Devran ağa kapıda görünmüştü. Her halinden kötü birşeyler olduğu ve olacağı belliydi. Emine ve Saliha gülümseyerek Devran'a doğru bakarken, Rojda tırnaklarını yiyerek ve Halil'de nefesini tutmuş herşeye hazırlıklı olarak bakıyordu. Devran ağa kapıya yaslandı bir süre, tansiyonu fırlamış gibiydi adeta. Ardından Halil'in üzerine doğru yöneltti bakışlarını. Yavaş yavaş adımlarını atarak ilerledi ve Halil'in önünde durdu. Belli ki herşeyi öğrenmişti. Serap yapacağı son vurgunu yapmış, ölüm kalım meselesi olacak bir olayı Devran ağaya duyurmuştu. Derman ağa elini kaldırıp, öyle bir sertlikte vurdu ki Halil'e, tüm avlu çınlamıştı sanki.

- Utanmaz! Utanmaz ahlaksız herif!

Emine ve Saliha şok olmuş ve çığlık atarak yerlerinden kalkmışlardı. Ne olduğunu anlamıyorlardı ve koşturdular Devran ağayı durdurmak için. Ancak önleyemiyorlardı ve Halil'in aynı duruşunu bozmadan sergilemesi iki kadını şaşırtıyordu.

- Bırakın! Bırakın dedim size! Ahlaksız, şerefsiz herif. Nasıl yaptın ulan bunu? Nasıl yapabildin? Hiç mi utanmadın?

Kadınlar neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyor, Halil ses etmeden ortada dikiliyor ve Rojda'da olan biten karşısında gözyaşlarını tutamıyordu. Devran ağa konuşmasına devam etti:

- Ağlamayın! Ağlamayın dedim size. Bu şerefsiz herifle Boran, birşeyler yaşıyorlarmış! Utanmaz herifler sizi!
- Ne?
- Ne diyorsun bey sen?
- Kemal, Serdar!


Dış kapıda bekleyen adamları, hemen içeri girdiler ve önlerini ilikleyerek cevap verdiler:

- Buyur ağam?
- Alın şunu, atın odaya! Kilitleyin kapıyı üzerinden! Konağa biz yokken kimse girmeyecek! Anladınız mı lan? Geçin kapıya, kuş uçurtmayın sakın!


Gözüyle işaret ettiği Halil'i, iki adam kolundan tutup avludaki odaya götürdüler. Halil bırakmıştı artık çaba göstermeyi. Yorulmuştu belki olan bitenden. İçeri girdikten sonra üzerinden kapıyı kapattılar ve konağın dışına geri döndüler. Konağa kimseyi sokmamaları için emir almışlardı çünkü. Saliha, Emine ve Rojda gözyaşı döküyor, Emine kocasına adeta yalvarıyordu:

- Yapma bey, nolur yapma. Oğlumuza kıymalarına müsaade etme nolur. Yalvarırım yapma.
- Devran abi yengemi dinle. Bir yanlış anlama olmuştur belki. Sen büyüksün yapma bir hata sakın.
- Eh, yeter be! Kesin sesinizi hadi yürüyün gidiyoruz.
- Ne, nereye gidiyoruz?
- Karahan'ların konağına gidiyoruz kadın! Bu o şerefsizin de yanına kalacak değil ya!


Emine hala yalvarıyordu ve kendini bıraktı. Baygınlık geçirir gibi olmuştu. Ancak dinleyen yoktu annenin feryadını. Böyle birşeyi kaldırmazdı töre ve aşiret. Bir kolundan Rojda, diğerinden Saliha tuttu ve zor bela konaktan çıktılar. Karahan konağına gitmek için araca bindiler ve yola çıktılar. Evin önünde adamlar bekliyor, avludaki odada Halil olanı biteni sorguluyor ve sonun geldiğini düşünüp sessiz kalmayı tercih ediyordu. Geçti ve yere ceketini sererek oturdu bir köşeye. Düşünüyordu sadece, olanı biteni, geçmişi ve geleceği. Dalıp gitmişti Boran'la ilgili güzel anıları hatırladıkça. Aradan bir süre geçmişti. Kapının ağzında bir gölge belirdi. Halil kapıya doğru çevirdi başını ve tekrar döndü geriye. Nasılsa bırakmazlar, anlayışla karşılamazlardı bu durumu. O yüzden kimin geldiğinin bir önemi yoktu. Ancak kapının kilidi açılıp, kapıdakinin kim olduğunu gördüğünde şaşkınlık yaşamıştı. Kapıyı açan kişi amcası Derman'dı. Güçlükle ve duvara yaslanarak ayakta duruyordu. Halil hemen yerinden fırladı ve kapıya doğru ilerledi:

- Amca? Sen, sen napıyorsun burada?

Amcasının konuşmasında bile büyük zorluk olduğu belliydi. Zorlanarak bile olsa cevaplamıştı bu soruyu:

- Git...Git buradan.
- Ne diyorsun amca sen?
- Hadi, çık. Çık dedim sana, git kurtar kendini. Beni, beni affet. Hadi durma dedim sana, arkadan çık.


Amcası yatağındayken, Halil çok kez gidip halini anlatmıştı sessiz haline. Dertleşmişti amcasının felçli vücuduyla. Ona kızmıştı çoğu zaman ve düştüğü hali dile getirmişti. Amcası bugün olanları işitmiş ve Serap'ın yardımıyla toparlayabildiği vücudunu, son gücünü kullanarak bunun için harcamıştı. Halil'in yüzü gülümsedi. Kurtulduğu için değildi bu gülümsemesi. Amcasının bakış açısını değiştirebildiği içindi. Kapıdan yavaş yavaş çıktı ve sarıldı Derman ağaya.

- Sağol amca. Sağol.
- Hadi hadi, gecikmeden çık. İlerleyen zamanlarda da beni mutlaka telefonumdan ara.
- Peki amca. Kendine dikkat et.


Halil hızlıca üst kata, odasına koşturdu. Alması gereken, birikmiş biraz parası ve yedek bir telefonu vardı. Ne de olsa üzerindeki telefonu almışlardı. Ardından işe giderken kullandığı arabanın anahtarlarını aldı ve odadan çıktı. Koşarak alt kata indi. Dedesinin onları gördüğünü sandığı yer arka sokağa çıkıyordu. Küçük bir kapı vardı ve çöp çıkarmak için kullanılıyordu. Hemen kapıdan fırladı ve yan sokakta park halinde duran arabaya koştu. Ancak bir anda duraksadı. Arabaya binmeden önce, telefonunu açtı ve Boran'ın numarasını çevirdi. Açması için dua ederek çaldırmaya devam etti. Nihayet Boran telefonu açmıştı ve hiç birşeyden haberi olmadığı konuşmalarından belliydi.

- Efendim?
- Alo, alo Boran!
- Ooo, ben aklına gelir miydim senin?
- Sus şimdi beni dinle nolur! Neredesin sen, herkes öğrendi aramızda olup bitenleri.
- Ne, ne diyorsun sen Halil?
- Neredesin Boran? Evdeysen çık çabuk oradan!
- Yok, ben işyerine doğru yola çıkmıştım.


Tutuk bir şekilde yanıtlamıştı Boran soruları. Şok olmuştu ve hiç beklemediği birşeydi çünkü. Halil sözlerine hızlıca devam etti:

- Beni avludaki odaya kapatıp, sizin konağa doğru yola çıktılar Boran. Ben kurtuldum bir şekilde ve çıktım evden. Sakın o eve, o işyerine gitme. Yalvarırım ciddiye al yoksa sonu ölümle bitecek bu işin.
- Tamam. Tamam gitmiyorum uzaklaşacağım buradan hemen. Sana tekrar geri dönüş yapacağım bu numaradan.


Telefonu kapamıştı Boran. Muhtemelen düşündüğü ve acele etmesini gerektiren bir şeyler olmalıydı. Halil ''Alo,Alo!'' diye seslendi ama cevap alamadı. Hemen telefonu cebine koyup, arabaya atladı ve arka sokağa doğru sürerek yola çıktı.

Halil ve Boran törenin pençesinden kurtulmuş görünüyordu. En azından şimdilik öyle görünüyordu. Acaba bu kaçış nasıl sonuçlanacaktı?


HALİL İLE BORANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin