BÖLÜM 23

4.6K 243 39
                                    

MERHABA ARKADAŞLAR, YENİ BÖLÜM SİZLERLE. İYİ OKUMALAR DİLERİM HEPİNİZE. BU BÖLÜMÜN ARDINDAN ''ASKERDE'' ADLI HİKAYEMİZİN BÖLÜMÜNÜ HAZIRLAYACAĞIM. SONRASINDA YENİ BÖLÜMLERLE HİKAYELERİMİZE DEVAM EDECEĞİZ.

Ne ağır bir yaraydı aslında. Sarılması zor, dikiş tutması imkansız bir yaraydı. Sevdiğin adamın gözünün içine baka baka, sessiz çığlıklar atmaktan ibaretti aşk. İçinde fırtınalar koparken, süt liman gibi davranmaktı belki. Halil tutmuştu kendini ilk dakikalarda. Ancak bir süre sonra dayanamamış ve kendini içeri atmıştı. Amcasına dökmüştü içini. Nefretini, acısını, hüznünü dökmüştü sadece. O da dökmek istemez miydi, mutluluğunu, sevincini, neşesini?

Amcasının yanından çıkmak için, zor bela ayağa kalktı Halil. Kapıdan çıkmak istemiyordu aslında. Görmek istemiyordu mutlu insanları. Kendi ciğeri yanarken, diğerlerinin gülüp kahkaha atmasına katlanamıyordu. Mecburdu ve çıkacaktı avluya. Kardeşini yalnız bırakmak istemiyordu. Yavaş adımlarla ilerledi avluya doğru.

Boran ile Şaheste baş köşeye oturtulmuştu. Herkesin gözü üzerlerindeydi. Birşeyler yenip içiliyor, yöreye uygun birkaç oyun sergileniyordu. Boran'da gülümsüyordu misafirlere. Bir maskede o takmıştı acısının üstüne. Yıllarca hayal ettikleri buydu Halil'le. Birgün yuvalarını kurup, hep birlikte olacaklardı. Çoluk çocuk gezmelere gidecekler, piknikler yapacaklardı. Güzel hayalleri vardı iki adamın. Ancak kalbe geçmeyen söz, bu hayalleri çoktan alıp götürmüştü gönüllerinden. Boran istemeyerek evlenecekti Şaheste'yle. Bunu Halil'le konuşmuş, elinden birşey gelmediğini anlatmıştı. Yöre ve örfler gereği baş kaldırmak hoş karşılanmazdı aşiretlerde. Aile büyükleri uygun gördüyse, doğru karardı gençler için. Boran'da ses edememişti. İtirazları şüphe çekebilir, ailesiyle bağlarının kopmasına sebep olabilirdi. Bu maceraya onay vermekten başka çaresi yoktu. Ancak günler geçtikçe, Halil'e yüreğinin daha da bağlanacağından haberi yoktu. Bu yüzdendi belki, bu evliliği isteyişlerine suskun kalışı.

En mutlu günü olması gerekmez miydi iki genç adamın? Kalpleri yangın yerine dönmüştü işte. En acı günlerden biriydi bugün Halil ile Boran için. Zor bir sınavdan geçiyorlardı. Birbirlerine karşı gurur yapmasalar bile, bu nişan ve nikah olacaktı. Büyükler böyle olmasını uygun görmüştü. Ancak önüne geçemedikleri bu duruma rağmen, birbirlerinin önüne büyük bir duvar koymuştu iki genç adam. Mutsuzluklarına bir mutsuzluk daha katmışlardı.

Nişan töreninin son anlarına gelinmişti. Herkes halinden memnundu ve yüzleri gülüyordu. Halil'de, Serap ile birlikte yan divanda oturuyordu. İçindeki acısını dışa vurmak istiyordu. Ancak bunu karşısındaki adamında içini acıtarak yapmaktı niyeti. Bir süre daha sahte gülüşler saçtıktan sonra, Şaheste ve Boran'a doğru dönüp söze girdi:

- Bu gece bir kutlama yapalım artık. Ne dersin Şaheste? Bugün senin en mutlu günün.
- Şey, olur abi.
- Rahat ol güzel kardeşim benim. Artık sıkılmak, çekinmek yok. Yuvadan uçup gidiyorsun yakında. Ne kadar uzağa olmasa da, gidiyorsun işte. Her zaman yanında olacağımı unutma. Misafirleri uğurladık mı, biz de çıkıyoruz anlaşıldı mı millet?


Boran şaşkın şaşkın bakıyordu Halil'in yüzüne. Neydi bu yaptığı? Kestirememişti ne yapmak istediğini. Halil sözüne devam etmek için Serap'a doğru döndü ve konuşmaya başladı:

- Serap, ne dersin? Eğer senin içinde uygunsa, şöyle çıkalım birlikte.
- Tabi olur. Sizler için uygunsa, benim içinde uygun elbette.
- Sen ne diyorsun Boran?
- Olur...Seni kırmayalım.
- Eh, hadi bakalım. Birazdan yola çıkarız.
- Şöyle gidip eğlenelim biraz. Yer içeriz, bu gece sizin geceniz dostum.


Halil'in konuşmaları iğneleyiciydi. Bunu kimse anlamasa bile, Boran rahatça hissediyordu. Sanki gövde gösterisiydi yaptığı. Üzgün olmadığını ilan ediyordu sanki herkese. Kalbinin derinliklerinde fırtına esmediğini duyurur gibiydi. Boran'da bunun farkındaydı. Bu nedenle karşı ateş açmak yerine, onun söylediklerine uymakta buldu çareyi. Birlikte çıkacaklar ve birşeyler içeceklerdi. Bir süre daha misafirlerle ilgilenen grup, misafirler birer birer uğurlanınca çıkmak için hazırlandı.

Boran nişanlısı Şaheste'yle araca binerken, Halil inadını devam ettirircesine Serap'la kendi arabasına binmeyi tercih etmişti. Bu durumdan iki kadının da haberi olmadığı için, iki adamın nasıl inatlaştığını ve birbirlerinin nasıl canınını yaktığını farketmiyorlardı bile. Önden Halil'in aracı çıktı yola. Ardından Boran takip etmeye başladı. Mardin'e doğru ilerlemeye başladılar ve baya bir yol gittiler. Mardin'de eğlence hayatı sınırlıydı. Genelde türkü barlar ayakta tutuyordu şehrin eğlence anlayışını. Halil'de bu yüzden bir türkü bara getirmişti onları. Araçtan inen grup, Halil'in önderliğinde bara girdi. Güzel türküler eşliğinde, sohbet ediliyor ve içmek isteyenler içiyordu. Halil'i gören bar işletmecisi, hemen yanına geldi. Samimi bir şekilde tokalaştılar ve özenle yer gösterdi gruba. Belli ki Halil'in tanındığı bir ortamdı burası. Şaheste, Boran ve Serap onlara ayrılan köşeye geçip oturdular. Halil'de yanlarına yerleşti ve barın sahibine dönüp söze girdi:

- Abi donatın masayı bu gece. Güzel bir gece olsun hepimiz için.
- Tabi sen merak etme kardeşim. Hemen hallediyorum.

Halil masanın üzerinden Şaheste'ye doğru eğilerek, konuşmasına devam etti:

- Sende iç birşeyler bu gece. Bu senin gecen, eğlen istediğin gibi.
- Ama, şey...Abi nasıl olur senin karşında hemde?
- Bak şimdi! Ne zaman kötü abi oldum sana ben? Benim karşımda hiç birşeyden çekinme oldu mu?
- Tamam, peki abi.

Şaheste kadar, Boran'da şaşkın şaşkın bakıyordu. Serap'ta ilk geldiği bu mekanda etrafı süzüyordu. Halil'in bu rahat tavırlarının altından, birşeyler çıkmasından endişe eden kişi Boran'dı. Bu kadar farklı bir hal içine neden girmişti? Bir bomba patlatarak herşeyi mahvedebilirdi. Hayatlarını bir cümleyle karartabilirdi. Boran bunun farkındaydı ama korkusu yoktu. Onlar zamanında birbirlerine sevdiklerini söylemiş, ölene dek arkasında olduklarını belirtmişlerdi. Belki de Halil'in bu rahatlığı, acısını dışa vuruş şekliydi. Ancak gecenin sonu, kesinlikle birşeyleri değiştirecekti.

Hazırlanan masada yok yoktu. Herşey mükemmeldi ve türküler insanı dinlendiriyordu. Herkes birer duble içmeye başlamıştı. Serap ile Halil'in sohbeti oldukça sıkıydı. Bu Boran'ın canını sıkıyordu. Ancak ses etmeye hakkı yoktu ve yeride değildi. Gece boyunca herşey güzel gitmiş, herkes olabildiğinde keyifli olmaya çalışmıştı. Kadınlar gerçekten eğlenmişti o gece. Çünkü sırlarla dolu bir masada oturduklarını bilmiyorlardı. Halil ile Boran'da iyi görünmek için adeta çırpındılar gece boyunca. Serap, İstanbul'un verdiği alışlanlıkla kendini tutamamış, iyice içmiş ve sarhoş olmuştu. Halil'de dozu kaçırmıştı ama kendini tutuyor, halini belli etmiyordu. Boran ve Şaheste ise, kesinlikle dozlarını aşmamışlardı.

Gecenin sonu geldiğinde, mekandan biri şoförlük etmişti Halil'in aracına. Boran ve Şaheste bir araçta giderken, şoför Halil ve Serap'ı diğer araçla götürüyordu konağa doğru. Çok geçmeden konağa vardılar. Boran aracını park etmeden, Şaheste'yle vedalaştı. İyice sarhoş olan ve gecenin dozunu fazlasıyla aşan ikiliyede uzaktan iyi geceler dileyip aracına bindi. Boran yoluna devam ederken, Serap, Halil ve Şaheste konağa girdiler. Artık gecenin bir yarısıydı ve uyku vaktiydi. Herkes yoluna ayrılmış ve gece sona ermişti.

Yeni günün ilk saatlerinde, Halil gözlerini araladı. Başı çatlıyordu ve ayılamamış gibiydi. Onu yerinden heyecan ve endişeyle kaldıracak, bir anda ayıltacak şey yanıbaşında yatıyordu...

HALİL İLE BORANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin