BÖLÜM 21

4.8K 242 108
                                    

YENİ BÖLÜMDEN HERKESE MERHABA. BU BÖLÜMÜN ARDINDAN 3 GÜN PAYLAŞIM YAPMAYACAĞIM SEVGİLİ DOSTLAR. ŞEHİR DIŞINA ÇIKIP DÖNECEĞİM. BELKİ MOBİL GİRİŞ YAPARAK YAZIP, YENİ BÖLÜM EKLEYEBİLİRİM. BU KONUDA KESİN BİR SÖZ VERMEYEYİM. YENİ BÖLÜMÜMÜZ EN GEÇ 3 GÜN SONRA SİZLERLE OLACAK. DÜŞÜNCELERİNİZİ EKSİK GÖRMEYİN LÜTFEN. YORUMLARINIZ BENİM İÇİN ÇOK DEĞERLİ. İYİ OKUMALAR DİLERİM.

Günler su gibi akıp giderken, Serap İstanbul'dan geleli bir süre olmuş ve Köroğlu konağına yerleşmişti. Yerleşir yerleşmez hiç vakit kaybetmeden, Derman ağanın fizik tedavisi ile ilgili aşamalara da başlamıştı. Bu sırada ona özel bir oda hazırlanacak, o da geçici olarak misafir odasında kalacaktı. Bunu Serap istememişti. Ailenin uzaktan gelmiş bir misafire olan saygısının göstergesiydi sadece.

Serap geldiği günden bugüne, aile üyeleriyle çok iyi anlaşmıştı. Emine, Saliha özellikle çok sevmişlerdi genç kadını. Çokta iyi anlaşmışlar ve önümüzdeki günlere dair, birlikte planlar bile yapmaya başlamışlardı.

Halil'de iyi anlaşan isimlerden biriydi Serap'la. Birbirleriyle güleryüzle sohbet edebiliyor ve birbirlerine özellikle isimleriyle hitap ediyorlardı. Halil Serap hanım diye hitap ederken, Serap böyle bir mesafenin olmasına gerek olmadığını ve bu evde kaldıkça, bu aile içinden biri gibi hissetmenin çok güzel olacağını belirtmişti Halil'e. Halil'de bu isteği geri çevirmemiş, ilk anlardan itibaren iyi birer arkadaş olmuşlardı.

O gün Boran ve ailesi ziyarete gelecek ve Şaheste için, ailesi için hediyeler getirecekti. Artık nişan ve nikah meselesi, ciddi ciddi gündeme gelmişti. Hem de Serap'la tanışmak istemişti, Rojin ana ve Neriman.

Günün ilerleyen saatlerinde, Saliha ve Emine avluya çıkıp oturmuşlardı. Aralarında Serap'ın harika bir kız olduğuna dair, fiskos yapıyordu iki kadın. Arada gösterişli bardaklardaki, tavşan kanı çaylarını yudumluyor ve gizli gizli Halil ile Serap'ın sohbetleri üzerine konuşuyorlardı. Tam bu sırada avlunun kapısı çalındı. Bekledikleri misafirler gelmişti. Hemen Emine ve Saliha ayaklandı. Zeliha ise mutfaktan koşmuş, onlardan önce açmıştı kapıyı. Karşılama işi kalmıştı iki kadına. Rojin, Neriman ve Dilan'ın yanında, birkaç aşiret üyesi kadında kapıdaydı. Boran'da gelmiş ve hanımları getirmişti ziyaret için. Hep birlikte içeri girdiler. Emine misafirleri salona davet etmek isterken, Rojin ana tatlı diliyle böldü sözünü:

- Yok güzel kızım yok. Baksana havaya kavrulduk valla. Avluda oturuverelim serin serin.
- Eh, öyle iyi olur diyorsanız, olur tabi Rojin ana. Hadi geçin buyurun, buyurun şöyle.

Hoşgeldin merasiminin ardından, herkes yerine yerleşmişti. Şaheste'de kapıyı duymuş ve hızlı adımlarla avluya çıkıp misafirlerin ellerini öpmüştü. Ardından da mutfağa doğru yöneldi. Bu sırada Serap, Derman ağanın günlük son hareketlerini yaptırıyor, Halil'de gelen misafirlerden habersiz, Serap'ın odası için hazırladığı televizyonu yerleştiriyordu. Serap orada sıkılıp kalsın istememiş ve böyle bir sürpriz yapmak istemişti genç adam. Televizyonu yerleştirdikten sonra, üst kata çıktı ve üzerini değişti. Ardından aşağı inerek, avluya çıkacaktı ki Serap seslendi:

- Halil! Halil bir zahmet bana yardım eder misin?
- Tabi, hemen.

Serap'ın yüksek sesle Halil diye hitap edişini, tüm misafirler duymuştu haliyle. Bunlardan biri de Boran'dı. Rojin ana hemen soruverdi sorusunu:

- Serap hanım kızımız mı o Saliha?
- He Rojin ana, Serap hanım kızımız.
- Pekte merak ettim valla, anlat anlat bitiremediniz kızı geçen gün.
- Rojin ana bir hanım bir hanım. Çokta sıcak bir kızcağız. Eh pekte güzel maşallah.
- Bak şimdi!
- Dur dur merak etme Rojin ana, gelirler şimdi. Derman'ın son hareketlerini yaptırıyordu.
- Eh hadi bakalım.
- Bizim oğlanla pekte iyi anlaştılar. Sevdim kızı valla ben de. Hem sıccakkanlı hem samimi, hem de pek saygılı. Dün otururken konuştuk, sana geleceğiz uygun gününde misafirliğe.
- Gelin tabi, gelin! Öyle değil mi Neriman?
- Öyle ana gelsinler tabi. Misafirimiz olsunlar, şeref duyarız.
- Geleceğiz Neriman, hele şu haftayı bir çıkarsın kızcağız.

Boran çoktan çıkıp gitmiş olacaktı. Ancak dinlediklerinin ardından, sinir küpü bir halde beklemeye karar verdi. Niyeti Halil'i görmekti aslında. Ama o niyeti bir anda, Serap kimmiş onu görmekle yer değiştiriverdi. Çok geçmeden Halil çıktı avluya. Yüzünü kapatacak şekilde, büyük ve dolu bir kutuyu avludaki odaya götürüyordu. Bu yüzden gelenler olduğunu farketmemiş, direk odaya yönelmişti. Tam işini bitirip odadan çıkarken, Serap koşturup geldi konaktan.

- Halil, Halil, Halil! Canım ya, ne büyük sürpriz odamdaki.

Bu esnada sevgisini göstermek için, Halil'in boynuna sarılıvermişti. Bu duruma şahit olan ahali, onlar adına mutlulukla gülümserken, Boran şok olmuştu. Halil'de Serap'ın omzundan Boran'ı görünce, o da şok olmuştu adeta. Nasıl açıklanabilirdi ki bu durum? Kolaydı açıklamasını yapmak, ancak birbirini seven iki insan arasında zorlaşabilirdi. Nitekim öyle olmuştu herşey. Boran'ın çene kemikleri, yanaklarından belli oluyordu. Dişlerini öyle bir sıkmıştı ki! Şakaklarındaki damarlar kabarmış, gözünü olanlardan alamamıştı. Halil'de şokun etkisiyle, ne diyeceğini bilememişti Serap'a.

- Yok, yok lafı mı olur? Ne yaptım ki?
- Televizyonu diyorum televizyonu, sen hazırladın kesin değil mi? Ya çok iyisin gerçekten.
- Mühim değil Serap, sıkılma diye...

Halil'in Serap diye hitap ettiğini duyan Boran, iki kat daha sinir küpü olmuştu. Bu manzaranın karşılığı, Halil'e az sonra çok ağıra patlayacaktı. Serap arkasını döndüğünde misafirleri farketti. Hemen onların yanına doğru ilerledi ve söze girdi:

- Hoşgeldiniz efendim. Elinizi öpeyim. Siz de hoşgeldiniz.
- Hoşbulduk güzel kızım, Hoşbulduk. Aman ne sıcakkanlı bir kızsın böyle, maşallah maşallah.
- Ana pekte güzelmiş dedikleri gibi, değil mi?
- Ay öylemi söylediler gerçekten? Emine abla, Saliha abla sağolun.
- Nolacak kızım, gerçeği söyledik.

Halil'de bu samimi sohbetin arkasından, yavaş yavaş ve tedirgin bir ifadeyle yaklaşmıştı yanlarına. O da büyüklerin elini öperek, bir kenara çekildi. Sohbet öyle tatlı, öyle sıcak ilerliyordu ki, Boran ve Halil birbirlerine ateş dolu bakışlar atarken, kimse farketmiyordu. Bu sırada Şaheste ve Zeliha, kızları masayı hazırlamak üzere avluya çıkmışlardı. Şaheste böylelikle maharetlerini gösteriyordu, gelin gideceği aşirete.

Serap ile tanışmıştı Boran'ın ailesi ve büyük bomba böylece patlamıştı. Çünkü onu çok merak ediyor, günlerdir konuşuyorlardı Karahan konağında. Ancak asıl bomba şimdi patlayacaktı. Çok geçmeden Boran ayağa kalktı ve Şaheste'nin yanına gitti. Şaheste'yi elinden sıkıca tutarak, ailelerin karşısında geldi ve konuşmaya başladı. Bu konuşma Halil'in yanlış anlaşılmasının bedeliydi ve onu tamamen yıkacaktı:

- Müsaadeniz olursa birşey söylemek istiyorum.

Evde erkeklerin olmayışından dolayı, Şaheste ile elele geçmiş olmalıydı kadınların karşısına. Şaheste şaşkın şaşkın bakıyordu, Boran konuşurken:

- Nikahı diyorum geciktirmeyelim. Elimizden geldiğince çabuk, yuvamızı kurmak istiyoruz biz.

Bu cümleler Halil'in donup kalmasına neden olmuştu. İçinden ''Yazıklar olsun!'' diye haykırıyor, kimselere duyuramıyordu. Boran'ın ağzına bir tane yerleştirmemek için, ellerini sıkıyordu. Dişleri neredeyse kırılacak konuma gelmişti sinirden. Gözlerinden kat be kat ateş fışkırıyordu. İnat, inadı getiriyordu o an ve Halil kimsenin cevap vermesine fırsat vermeden söze girdi. Sinirli halini herkes farketmişti, bu kez saklamıyordu çünkü:

- Tabi hatta nişan, nikah bir arada olsun! Ne dersiniz Rojin ana? Evlendirelim şunları artık. Baksanıza kendilerini yerli yersiz tutamaz oldular.
- Ne diyeyim oğul, evlensinler tabi. Onların ardından da senin mürüvetini göreceğiz inşallah.
- İnşallah Rojin ana. En kısa zamanda!

Boran'ın inat uğruna yaptığı çıkışma, Halil tarafından kendine geri çevrilmişti. İki adamın sevgisi, iki kadın nedeniyle çatırdamıştı. Bu iki aşığı ilerleyen günlerde, çok fırtınalı günler bekliyordu.

HALİL İLE BORANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin