MERHABA DEĞERLİ DOSTLAR. YENİ BÖLÜM SİZLERLE. LÜTFEN YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN. HER DÜŞÜNCENİZ, BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİDİR. HERKESE ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER. İYİ OKUMALAR.
Halil'in endişe içinde geçen günleri, azda olsa hafiflemişti. Endişelenmesine neden olan notun arkası gelmemiş ve konuşmalara şahit olan o kişiden bir ses çıkmamıştı. Bu durum azda olsa içini rahatlatıyordu genç adamın. Ancak buna rağmen, Boran'dan bir süre için uzak durmaya karar vermiş ve bunu başarmıştı. Böylece hislerini bilen kişi yakınlarında biriyse, ona bir mesaj vermiş olacaktı.
O gün Halil için hüzünlü bir gündü. Bir süredir telefon dışında görüşmediği Boran ve ailesi, Köroğlu aşiretini ziyarete gelecekti. Bu ziyaretin sebebi ise önceden belliydi. Halil'in kardeşi Şaheste'yi, Boran'a istemeye geleceklerdi. Halil hazırlıklar sürerken işyerinde olmayı tercih etmişti. Bu duruma oldukça az şahit olmak istiyordu. Göremediği anlarda Boran için yanıp tutuşan, tarifsiz duygular içinde kalan Halil, canından çok sevdiği kardeşi için susuyor, canını parçalayan hislerine gem vurmaya çalışıyordu.
Halil dalgın bir halde masasında otururken, içeri babası girdi. Oğlunu dalgın gören Devran ağa, onu kendine getirmek için seslendi:
- Oğlum!
- Ha! Ah, baba gel buyur. Kusura bakma dalmışım, farketmedim geldiğini.
- Oğlum, neler oluyor? Bir süredir iyi görmüyorum seni. Halini beğenmiyorum. Gönül derdin falan mı var? Çekinme, söyle bana.
- Yo, yok baba. Cidden öyle bir şey değil. Şey, Şaheste yuvadan uçuyor. Aklıma o geldi, dalıp gitmişim.Yalan atmaktan başka çaresi yoktu Halil'in. Ailesine karşı böyle olmak istemese bile, mecburdu yalan konuşmaya.
- Gidiyor ya, evinin hanımı oluyor. Ama ölüme gitmiyor ya kardeşin. Yapma böyle, toparla kendini!
- Tamam baba, toparlayacağım.
- Ben çıkıyorum. Sen de geç kalmadan gel eve.Babası odadan çıktıktan sonra, Halil derin bir nefes alıp verdi. Ne kadar uzak kalmaya çalışırsa çalışsın, bir şekilde olayların içine çekiliyor gibiydi. Sonuçta biri kardeşi, diğeri ise yıllardır dostu, şimdi de sevdiği adamdı.
Saatler Halil'e inat eder gibi, hızla geçip gidiyordu. Akşam olmuş, hava kararmaya başlamıştı. Halil işyerinden çıktı ve aracına bindi. İstemeden de olsa, eve doğru sürmeye başladı. Yolda bile olanları düşünmeden edemiyordu. Boran'a içten içe kızıyordu hatta. Neden karşı çıkmadığını, neden evlenmek istemediğini dile getirmediğini sorguluyordu kendi kendine? Sonra da kardeşinin iyi ve mutlu olacağını düşünerek, teselli bulmaya çalışıyordu.
Bir süre sürdükten sonra, konağa varmıştı. Aracını park etti ve zorda olsa indi. Kapıya geldiğinde duraksadı ve derin bir nefes daha aldı. İçeri girdi ve koşuşturmanın sonuna denk geldiğini farketti. Avlunun ışıkları açılmış, güzel bir masa hazırlanmıştı. Belliki herkes bu durumdan oldukça mutluydu. Olacaklar için herkes hevesliydi. Halil hemen konağa girdi ve üst kata çıktı. Üzerini değişmek için odasına girdi. Misafirlerin geleceği saat yaklaşmıştı. Hemen banyoya girip, duşunu aldı. Ardından dolabını açıp, siyah takım elbise ve siyah gömlek çıkardı. Adeta yas tutuyor gibiydi. Belki de vermek istediği mesaj buydu. Gömleği üzerine geçirdi ve düğmelerini ilikledi. Çekmecesinden çıkardığı kol düğmelerini taktı. Çok geçmeden takım elbisesini giyip, aynanın karşısına geçti. Halil herşeyiyle fedakarlık etmek için hazırdı. Peki nereye kadar dayanabilecekti?
Çok geçmeden misafirlerin sesi duyuldu. Halil hemen odadan çıktı ve alt kata indi. Ailesi misafirleri buyur etmişti bile. Hemen Rojin ananın yanına yaklaştı ve elini öpüp söze girdi:
- Hoşgeldiniz Rojin ana.
- Hoşbulduk oğlum. Maşallah bu ne yakışıklılık.Halil hafifçe gülümsedi ve diğerleriyle tokalaşmaya başladı. Boran'ın yanına geldiğinde, zoraki bir gülümsemeyle elini sıktı sadece ve zorlukla "Hoşgeldin" diyebildi. İçi dolmuş ve biriken herşey boğazına kadar gelmişti sanki. Duygularını kontrol edemeyecekmiş gibi hissediyordu kendini. Konağın kapısına yaslanıp, olan biteni izlemeye başlamıştı Halil. Dokunsalar ağlayacak gibiydi. Hislerinin üzerini örtmeye çalışıyor, kardeşi için kendinden feda ediyordu. Aptal gibi bakıyordu, boş ve anlamsız bir şekilde.
Bir süre sohbet edildikten sonra, Şaheste kahveleri yapıp getirmişti. Şaheste o güne özel, mavi bir elbise giymişti. Güzelliği ile büyülüyordu. Kahveleri ikram ettikten sonra, mutfağa geri döndü. Rojin ana kahvesinden yudumlayıp, Şaheste için övgü yağdırmaya devam ediyordu. Çok geçmeden konu, gecenin anlam ve önemine gelmişti. Ailenin en büyükleri olarak, Rojin ana ve Mahmut ağa konuşmaya başladı:
- Mahmut ağa, biliyorsun. Ziyaretimizin sebebi belli. Allah'ın izniyle, hayırlı bir iş için buradayız.
- Buyur Rojin kadın, seni dinliyoruz.
- Allah'ın emri Peygamberin kavliyle, güzel kızımız Şaheste'yi torunum Boran'a istiyoruz.
- Boran'ı biliriz ve severiz. Çalışkan, efendi, saygılı çocuktur. Bizim oğlanında yıllardır arkadaşıdır. Bize de evet demek düşer.
- Eh, hadi hayırlı olsun o zaman. Boran, öp büyüklerinin ellerini.Emine'de, bu haberin ardından kızına seslendi:
- Şaheste! Şaheste! Gel kızım, öp Rojin ananın, büyüklerinin ellerini.
Bu manzarayı izleyen Halil'in gözleri dolmuş, avlunun ışıklarında parıl parıl parlamıştı. Genç adam olan biteni, karmaşık duygular içerisinde izliyordu. Çok geçmeden Şaheste geldi yanına. Elini öpmek için yeltendi. Ancak Halil müsaade etmedi ve sıkıca sarıldı. Boran'da tokalaşmak için bekliyordu. Şaheste ile ayrılınca, Boran'ı tebrik etti Halil ve gözleri dolu dolu içeri girdi hemen. Boran, Halil'in durumunu farketmişti. Etrafı kolaçan etti ve o da arkasından girdi konağa. Halil arka bahçenin kapısına doğru gitmiş, sigara yakmıştı. Boran'ın yanına geldiğini farkedince, gözlerini sildi elleriyle. Boran arkasından seslendi:
- Halil, iyi misin?
- İyiyim ben!
- Ama ağlıyorsun.
- İyiyim dedim Boran. Yok bir şey.
- Olanlar üzüyor seni, değil mi?Halil Boran'a döndü ve alçak ama hiddetli bir şekilde konuşmaya başladı:
- Niye soruyorsun Boran? Oldu işte! Evleneceksiniz ve mutlu olacaksınız. Mutlu!
- Halil, hayır deme şansım var mı sanıyorsun? Sen de biliyorsun olmadığını! Evet, kardeşine sahip çıkacağım ve onu seveceğim, ama seni sevdiğim, sana hissettiğim gibi olmayacak!Halil donup kalmıştı. Bu söz karşısında ne mutlu olabilmiş ne de üzülmüştü. İki adam arka kapıda yalnızdı. Bu konuyu konuşurken, itiraflar arka arkaya gelmişti. Birbirlerine bakıyorlardı karanlığa aldırış etmeden. Ön taraftan vuran ışığın altında, sessizce birbirlerine bakıyorlardı sadece. Kontrol edemedikleri hisleri, iki adamı dudak dudağa buluşturdu. Nefes nefese kalıyor, etrafa bakmaya çalışıyor ve tüm tehlikelere rağmen aşkla öpüyorlardı birbirlerini. Halil duvara yaslanmış, Boran'ın elleri elleriyle kenetlenmiş bir şekilde Boran'ın dudaklarında ve teninde yaşıyordu tüm hislerini. Heyecandan eli ayağı titriyordu ikisinin de. Ancak herşeye rağmen, devam ediyorlardı.
Bir süre daha devam etti bu ateşli, heyecanlı, korku ve aşk dolu dakikaları. Ta ki korku ve heyecanı birlikte yaşayan Halil, Mahmut ağa ile göz göze gelene kadar. Halil'in dedesi bir eliyle ön kapıya dayanmış ve bu manzarayı görünce donup kalmıştı. Halil ve Boran'da aynı şekilde, bakakalmıştı Mahmut ağaya.
Duyulmasından korktukları şey, tüm çıplaklığıyla ortaya dökülmüştü sonunda. Ölüm fermanlarının imzası, o anda atılmıştı adeta...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALİL İLE BORAN
General FictionMardin'de iki büyük ve birbirine dost aşiret. Babalarından sonra aşiretlerin başlarına geçmeleri ümit edilen iki erkek Halil ile Boran. Ayrıca çocukluktan gelen iki dost. Peki ya şimdi? ''DELİKANLI BİR AŞK HİKAYESİ''