Bölüm 12

2.3K 117 16
                                    

Neyse ki Leon bana tahmin ettiğim kadar kırılmamış. Bizim çocukların ziyaretime gelmelerine izin verdiğinde anladım bunu. Çocuklar bana müjdeyi verdiler: Halide Edip buradaymış! Gerçi o da tevkif edilmiş, belki de buradaki mahpus damlarından birine de o atılmış... Lakin onun burada meydanları coşturması bile içimde kelebekler uçuşmasına yetmişti.

Çocuklara gazeteyi mutlak surette çıkartmaya devam etmelerini söylerken Leon arkadan yaklaştı, artık gitmeleri gerektiğini söyledi. Müsaade istediler, bir de Mehmet'i görmek istiyorlardı. Leon bir baş sallaması ile onay verdiğinde onun hücresine doğru ilerlediler. Bense birden, yüreğimde biriken minnet hisleriyle kendimi Leon'a seslenirken buldum:

"Leon!"

Başını kaldırıp bana öyle güzel baktı ki, yüzündeki sevinmiş anlam benim de gönlümde bir sevinç kıvılcımı çaktı. Gözlerimi gözlerine kilitledim, hem minnetimi ifade eder, hem de daha önce söylediklerimden dolayı özür dilercesine baktım güzel yüzüne:

"Sağol..."

Bu kadarcık. Tek kelime bile anlaşmamıza yetti. Onun yumuşayan yüzünü görünce sabahki kabalığımı bağışladığını hissettim. Sonra bana yaklaştı, hücrenin demirleri arasından fısıldadı:

"Hilal... Hâlâ bir umut var... Başbakandan haber gelebilir..."

Gözlerini beni yatıştırmak istercesine yumup açtı, ve hafif bir tebessümle başını eğip uzaklaştı. Arkasından duygulanarak baktım: Başından beri onu yanlış değerlendirmiştim, şimdi her hareketiyle bunu yüzüme vuruyordu. Aslında ne kadar yüce gönüllü, ince ruhlu, sevecen bir erkek olduğunu giderek daha iyi anlıyordum. Tevfik Fikret'in şiirini okurken, beni ipten kurtarıp sakinleşene kadar kollarında tutup saçımı okşarken, hapishanenin katı kurallarına rağmen sevdiğim insanların ziyaretime gelmelerine göz yumarken, ve ona ettiğim ağır laflara rağmen yanımda dururken, her an, her hareketiyle mahcup ediyordu beni. Leon'u tanıdıkça baştan beri ona haksızlık ettiğim için fena halde utanıyor, ona karşı içimde büyüyen muhabbet hislerine engel olamıyordum. Ah, keşke ülkemi işgale gelen Yunan askerlerinden olmasaydı! Keşke bambaşka şartlar altında tanısaydım onu! Belki de o zaman her şey çok, çok farklı olurdu...

Gözlerimde biriken yaşlarla uzun müddet onun çıktığı kapıya baktım kaldım...

***********************

Olmadı... Leon uzun saatler boyu görünmedi, nihayet ağır adımlarla içeri girince Veronica hanımın çabalarının da beni kurtarmaya yetmediğini anladım. Yüzüme ağır bir kederle, dokunsan ağlayacakmış gibi bakıyordu. Zorlukla araladığı dudaklarından yine adım döküldü:

"Hilal..." Kesik kesik, ne diyeceğini bilemez gibi konuşuyordu: "Babam... mektup almış başbakandan..."

Sustu. Kelimeler boğazına takılmış gibiydi. Yutkundum. Son kalan umut parçam da tuzla buz oldu. "Söylemene lüzum yok..." diye mırıldandım. "Anladım..."

Derin bir nefes aldım. İşittiğim haberi hazmetmeye çalışıyordum. Gözlerime üşüşmek isteyen gözyaşlarını güçlükle geriye yolladım. Cesur olmaya çalışarak:

"Kağıt kalem istiyorum teğmen," dedim. Leon anlamamış gibi yüzüme bakmaya devam ediyordu. "Ne bakıyorsunuz?" dedim hafif bir öfkeyle. "Son arzusu sorulmaz mı idam mahkumuna?"

Bakışlarını kaçırdı. O kadar kederliydi ki, sanki ölecek olan ben değilmişim gibi onu teselli etme ihtiyacı hissettim. Uzandım, muhabbetle kolunu okşadım. Leon'un kolu hafifçe titredi. Gözlerimiz buluştu. Bana bakan güzel gözlerindeki keder gönlüme aktı. Şaşkındım, duygulanmıştım. Daha birkaç gün öncesine kadar benden nefret ettiğini zannettiğim, sürekli kibirli bir biçimde bana haddimi bildirmeye çalışan bu genç adam, şimdi öleceğim için bu kadar müteessir oluyordu, öyle mi? Fakat... niçin?

Vatanımdaki YabancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin