Bölüm 18

1.8K 99 8
                                    

"HİLAL'DEN"

Haydar abi de gitti... Öldürdüler, onu da öldürdüler! Allahım, yüce Rabbim, bu nasıl bir cezadır bize? Vatan evlatlarının birer birer toprağa düşmesi reva mıdır? Haydar abi bayrağımız yere düşmesin diye öldü. Kendi vücudunu o kalleş kurşunlara siper etti! Ve ben, o korkunç sahneyi elimden hiçbir şey gelmeden izlemek zorunda kaldım. Ömrüm boyunca bu hatıra peşimi bırakmayacak, tıpkı Hasan abimin vurulduğu o menfur gün gibi gözlerimi her kapadığımda Haydar abimin yere düşüşünü görmek zorunda kalacağım. En son bağırarak ona doğru atıldığımı hatırlıyorum, sonrası bir sis bulutunun içinde gibi... Birisi beni oradan uzaklaştırdı, bir sokağın köşesine kadar adeta sürükleyerek götürdü. Sanki bir Yunan askeriydi, üzerinde üniformaya benzer bir kumaş görmüş gibiyim. Lakin başım öyle dumanlı, az önce tanık olduğum feci cinayet yüzünden aklım öyle karışıktı ki tam olarak anımsayamıyorum... Kendime geldiğimde bizimkilerle birlikte matbaadaydım, Haydar abimin katline hıçkıra hıçkıra ağlıyor, bütün Yunan zalimlerine lanetler okuyordum.

İşte o fikir daha o anda filizlendi içimde: Başbakan yardımcısı mıdır ne halttır o adamı mutlak surette görecek ve kendi vatanımızda bayrağımıza sahip çıkmanın suç olmadığını onun yüzüne haykıracaktım! Sonra başıma ne gelirse gelsin, isterlerse yine idama mahkum etsinler, umrumda bile değildi.

Peki nasıl yapacaktım bunu? Ağabeyimin yemekte söylediği bir cümle ile beynimde bir ampul yandı: Ertesi gün General Vasili konağında bir resepsiyon veriyormuş, oraya girebilirdim. Peki ya... esvap? Esvabı nereden bulacaktım? Eleni'ye söylesem acaba bana bir kez daha yardımcı olur mu?

Fakat gerek kalmadı, akşam tesadüfen ablamla ortak kullandığımız dolabı açmamla birlikte onun bir bohça içine sarıp sakladığı pembe bir balo elbisesi ile burun buruna geldim! Bir an ne düşüneceğimi bilemedim: Ablam yaşanan bunca şeyin üstüne hala Yunan balolarına gitmeyi düşünüyor olamazdı, öyle değil mi? Ama galiba öyleydi. Öfkeyle dişlerimi gıcırdattım: Bu kız hiç mi akıllanmaz?!

Ancak hemen ardından bu müthiş tesadüfün ne kadar işime yarayabileceğini düşündüm ve yüzüm güldü: Hem ablamı baloya katılmaktan men edecek, hem de ben göze batmadan oraya girebilecektim. Bir taşla iki kuş!

Baloya Mehmet'le birlikte geldik. O kapıda davetli listesini kontrol eden askeri oyalarken ben de hemen oracıkta ahbap olduğum bir Rum kadını ile yan yana baloya sızmayı başardım.

İçeri girince bir an şaşırdım: Çok kalabalık bir resepsiyondu bu, belki yüzlerce davetli vardı. Bu kalabalıkta o adamı nasıl bulacaktım? Sağa sola bakınıp ilerlerken birden uzun boylu bir genç dibimde belirdi. Bakışlarımı kaldırdım: Leon!!

Beni baştan aşağı bir süzdü. Sorguya çekercesine:

"Ne... işiniz var burda?" diye sordu. Aynı anda ben de arka tarafta, Vasili ve Veronica'nın yanında duran frak giymiş kalantor adamı fark etmiştim. Törende gördüğüm adamdı bu.

"Başbakan yardımcısına bir çift lafım var," dedim ve o tarafa doğru yürümeye yeltendim.

Leon hızla önümü kesti.

"Aklınızı başınıza alın, o ipten bir daha kimse kurtaramaz sizi," dedi tehditkâr bir sesle. Ona öfkeyle baktım: "Bırak!" Ve yürümeye koyuldum.

Ancak daha iki adım atmıştım ki, kolumdan tutan bir el beni hızla çekti, kendimi Leon'un göğsüne yaslanmış buldum! Leon'un gözleri beni fark eden birileri var mı anlamak istercesine sağı solu kolaçan ederken ben onun bu cüretine hayret ederek kendimi onun kollarından kurtardım:

"Ne yapıyorsun sen?!"

Yeniden arkamı dönüp gitmeye hazırlandım, ama beceremedim. Leon belimden kavradı beni. Nefesi ensemi okşadı:

Vatanımdaki YabancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin