Bölüm 20

2K 105 7
                                    

Matbaada ona rastladığım gece... Zannedersem aşkımızın miladı o gecedir. Zira ilk defa kendi duygularım bir yana, onun da bana karşı olan hislerinden emin oluşum o büyülü geceye rastlar...

Yazdığım kim bilir kaçıncı Halit İkbal yazısını basmak üzere gecenin kör vaktinde gizlice matbaaya gelmiştim. Zihnim Mehmet'in söyledikleri ile doluydu, onlara bu vatanı kurtarmanın tek yolunun silahlar olmadığını ispat etmek istiyordum. İçerideki masanın başına geçtim, gaz lambasını yakmak üzere bir kibrit tutuşturdum. Ve aniden arkamda beliren gölge ile yüreğim oynadı:

"Hilal?"

Onun sesi!... Gözlerim korkuyla açıldı. Matbaada pusu kurup bekleyeceğini tahmin edememiştim! Elim ayağıma dolaştı, Halit İkbal makalesi avcumu bir alev gibi yakmaya başladı.

"Ne işin var senin burada?" diye sordu Leon. Gözleri merakla gözlerimi araştırıyordu. Kendimi toparlamaya çabaladım, ancak sesim şaşkın ve yakalanmış olduğumu eleveriyordu:

"O-onu size sormalı teğmen..."

Leon masanın üzerinde duran kâğıdı ani bir hareketle kaptı. Kısaca göz gezdirdi ve sorgulayan gözlerini yüzüme çevirdi: "Halit İkbal..." Hafif bir sinirle kağıdı katlarken:

"Ne işi var bunun sende?" diye sordu. Ne diyeceğimi bilemedim.

"B-ben... Bana ulaştırır yazısını, ben basarım."

"Öyle mi..." Leon istihza dolu bir tebessümle başını sallıyordu, bana hiç inanmamış gibiydi. Kağıdı elinden koparır gibi kaptım.

"Mani olmayın, basacağım ben bu yazıyı!"

Ama Leon yeniden uzandı, kağıdı aldı elimden. Katlarken:

"Evinize dönün küçük hanım," diye söyleniyordu, "Bir daha bunlarla yakalanırsanız-"

"N'aparsınız??" diye onun sözünü kestim. "Beni de mi vurursunuz Hasan abiyi vurduğunuz gibi? Yoksa zulüm mü edersiniz, ha?"

"Zulme davet çıkaran sizsiniz," deyince alayla güldüm:

"Doğru... Halbuki sesimizi çıkarmasak, buyrun bu topraklarımız, alın bu da bayrağımız desek mesele çıkmayacak değil mi? Siz de bir milleti kan dökmeden öldürmüş olacaksınız, bu yıkım bu zulüm bu kıyım sayılmayacak öyle mi?"

Leon hafifçe baş sallayarak onayladı, yüzündeki müstehzi ifade silinmemişti. Devam ettim:

"Herkesin silahı başkadır teğmen... Siz ne yaparsanız yapın ben bu yazıyı basacağım, gerekirse de ellerimle dağıtacağım..."

Leon sabırsızca derin bir nefes aldı. Bense hızımı alamamıştım, saydırmaya devam ettim:

"Madem bu kadar korkuyorsunuz tüm dünyanın yaptığınız zulümü duymasından, o vakit niye yapıyorsunuz, neden??"

"Yapma Hilal!" diye sözümü kesti, elini sabırsızca, bir çocuğa laf anlatmaya çalışırcasına salladı: "Yapma! Ben... bir daha kurtaramam seni o ipten... Anlamıyor musun?"

Sesinde hem tehditkar bir hava hem de bir... çaresizlik tınısı işittim. Yutkundum, başımı öne eğdim. Onun beni ipten almak için yaptıkları gerçekten hiçbir vakit ödeyemeyeceğim borçlar bırakmıştı gönlüme... Leon'un sesi yumuşadı:

"Bak sana son bir şans veriyorum... Bu Halit İkbal'e de söyle, bir daha seni bulaştırmasın bu işlere..."

Birden güldüm. Onun bu çocuksu saflığı komiğime gitmişti. Muhtemelen beni saf, masum, hiçbir şeyden haberi bile olmadan kendince vatanseverliğe soyunan bir kız çocuğu zannediyordu. Ah küçük ahmak, çocuk olan sensin demek istiyordum yüzüne karşı. Beni akıl oyunları ile, tatlı sözlerle kandırabileceğini düşünüp belki de içten içe saflığıma acırken o çok korktuğunuz Halit İkbal'in bizzat bendeniz olduğunu öğrensen ne yapardın acaba??

Vatanımdaki YabancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin