Bölüm 15

2.1K 122 12
                                    

"LEON'DAN"

Onu ne zaman düşünsem yüreğimde oyunbaz bir kuş kanat çırpıyor. Onun güzel sesinden dökülen ninniler... Yarama pansuman yapan serçe kanadı gibi yumuşacık elleri... Gözlerimin içine cesurca bakan deniz gözleri... Hapishanede onu son anda ölümden kurtardığım zaman göğsüme kapanıp hıçkırması, başak sarısı saçlarından yükselen yasemin kokusu... Hepsi, her şey, aynı anda ruhuma dolup bir tebessüm bırakıyor yüzümde. Hilal'i düşündükçe hayatta her müşküle tahammül edebilirmişim gibi geliyor...

Onu kurtarmak için Mustafa Sami'yi takip edip Eşref'i bulduğumda ilk anda sevinç sarhoşu olmuştum. Ancak tuzağa düştüğümü anladığım zaman yüreğime bir hançer saplanır gibi oldu: Kendi canım için değildi korkum: o uyurken kulağına fısıldadığım sözü tutamayacağım, deniz gözlüyü kurtaramayacağım için tarumar olmuştu yüreğim... Ancak Eşref'in beni Hilal ve Mehmet'i kurtarmak için kaçırdığını öğrenip de babamın, beni zerre kadar mühimsemeyen o adamın, hakikaten idamı durdurduğu haberini aldığımda... O an ellerim bağlı, tutsak vaziyette olduğuma aldırmadan ağız dolusu kahkahalarla gülmek istedim! Tanrım, şimdi ölsem de gam yemeyecektim! Tuzağa düşürülmem istediğim amaca hizmet etmiş, sevdiğim kızı ipten çekip almıştı, ben daha ne isterim?

O gece Hilal'in hatıraları ile avundum. Bütün gece onunla yaşadığım kısacık anları tekrar tekrar beynimin tiyatrosunda sahneye koydum. Belki de yarın hayatım sona erecekken onun güzel gözlerinden başka düşünmeye değer ne vardı ki?

Eşref bana "Yunan ordusu senin için Nazilli'den çekildi... Babanın seni ne kadar sevdiğinden haberin yok," dediği zaman hayrete düştüğüm doğru. Babamın bunu yapmasını asla beklemiyordum. Askerlik vazifesini her zaman babalık vazifesinden üstün tutan o adam, şimdi sırf oğlunun canını kurtarmak adına bazı topraklardan çekilmeyi kabul ediyordu, öyle mi? Doğrusu inanılacak şey değildi. Lakin Eşref sözünde durup beni bıraktığı zaman konağa döndüğümde işin aslını öğrendim. Babam merhamete gelmiş değildi, vaziyet böyle gerektirmiş olmalıydı. Bana gözyaşları içinde sarılan anneme hemen Hilal'in serbest bırakılıp bırakılmadığını sorduğumda bana sitem etmişti, hala bunu mu düşünüyorsun diye. Babam ise "konuşacaklarımız var," diyerek beni hemen odasına çağırdı ve "bu tedbirsizliğinin bedeli ne oldu, bir fikrin var mı?" diye açtı ağzını yumdu gözünü: Nazilli'den çekilmelerinin sebebi bendim, babamın bunu neden yaptığı öğrenilirse bunca yıllık emeği boşa gidecek, vatana ihanetle suçlanacaktı! General üniforması içerisindeki bu adam kaskatı bir yürekle bunları sıralarken "artık daha fazla kırılamaz" dediğim kalbim yine lime lime oluyordu. Bir baba ölümün kıyısından dönmüş oğluyla böyle mi konuşurdu Tanrı aşkına?? Büyük bir sükut-u hayal içerisinde yalnızca "Keşke yapmasaydınız o zaman... Keşke beni kurtarmasaydınız," diyebildim . O ise "Seni kurtardım, çünkü başka planlarım var... Sana bir şans daha verdim; senin için yapılan fedakarlığın hakkını ver," diye cevapladı. Sonra da Albay Stavros'la birlikte Mustafa Sami'yi bulmak üzere beni hemen vazifeye gönderdi. Birkaç saat dinlenmeme bile müsaade etmemişti. Lakin artık bu duruma üzülemiyor, yalnızca acı acı gülümsüyordum. Sanki feci bir dayak yiyen, ancak bir noktadan sonra aldığı darbelerin canını daha fazla yakamadığı zavallı bir adam gibiydim; acıdan uyuşmuş, hissizleşmiş...

Gün boyu Albay Stavros'la birlikte Mustafa Sami'yi aradık. Hastanede herkesi sorguya çektik, lakin bir ipucu elde edemedik. Albay Yıldız'ın Mustafa Sami'nin nişanlısı olduğunu fikri sabit gibi belleyince ne yapsam da onu Hilal'lerin evinden uzak tutamadım. Mustafa Sami'yi bulmak üzere baskın verir gibi evlerine gittik. Kapıyı Hilal açtı. Ah, bunca badire atlattıktan sonra onunla yeniden karşılaşacağım ilk anı hiç de böyle hayal etmemiştim. Belki bir sokakta rastlaşırız diyordum, mesela Kordon'da ikimiz de avare avare yürürken... Birden bakışlarımız çarpışır ve ikimiz de duraklarız. Belki mahcubiyetle gözlerimizi kaçırır, fakat yine de birbirimize doğru yürüyüp selamlaşırız. Ben ona: "Sizi böyle eskisi gibi sıhhatli görmek ne büyük saadet," derim, o da hafifçe gülümser belki. Hatta belki de "Ben hücredeyken benim için yaptıklarınız için size teşekkür ederim Teğmen," bile diyebilir, belli mi olur? Fazla iyimser olduğum anlarda bunu bile hayal etme cesaretini buluyordum işte.

Vatanımdaki YabancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin