Bölüm 24

1.4K 74 10
                                    

"HİLAL'DEN"

Ben böyle olmasını istemezdim! Ben bunu istemezdim! Fakat başka seçenek bırakmadılar. Bana başka seçenek bırakmadılar!!

Yalvardım, defalarca "n'olur bırak onu... lütfen abimin gitmesine izin ver..." dedim. Dinlemedi. Onu götürüyordu, onu idama götürüyordu, ne yapayım?! Göz göre göre abimi ölüme götürmesini nasıl izlerdim?!

Az önce yerde yatan bir askerden aldığım silahımı ona doğrultmuştum. Ellerim titriyordu, gözlerim dolu doluydu. Beynimde binlerce şey uçuşuyordu, biz bu hale nasıl gelmiştik?! Olayların başını düşünüyordum: Ah abi, ah Mehmet, siz ne yaptınız?! Postane binasını basmak ve onlarca zavallı askeri öldürmek de neydi? Olaylar öyle bir hal aldı ki sonunda korktuğum oldu, Leon ve yanındaki askerler postaneye geldiler. Çatışma çıktı. Mehmet yaralandı. Ve... Leon tüm bunların müsebbibi olarak abimi alıp götürmeye kalktı!

"Abin tutuklu ve asılacak," dedi bana. Böyle dedi! "Abimi bırak, yoksa ateş ederim," dediğimde ise geldi, namluya dayadı göğsünü. "O vakit ateş edin küçük hanım," dedi gözlerimin içine bakarak. Onu vuramayacağımı, ona kıyamayacağımı öyle iyi biliyordu ki... "Abini tutuklamaya mecburum, bu benim vazifem," dedi ciddiyetle. Kahretsin! Ona olan zaafımı biliyor ve öyle bir kullanıyordu ki! Leon... Bana bunu nasıl yaparsın?! Vazifen ağabeyimin canından nasıl daha mühim olabilir, nasıl, nasıl?!

Ağlayarak ağabeyime baktım. Hafifçe tebessüm etti, silahı indirmemi işaret etti. İndirdim. Lakin kalbim kan ağlıyordu. Leon "yürü," dedi ve hafifçe çekerek onu yürütmeye başladı. Ali Kemal gülümsedi bana. Ölüme gidiyordu ve ben aptal gibi hiçbir şey yapamadan onları izliyordum.

Gidiyorlar! Ali Kemal ölecek! Gidiyorlar!

Ani bir cesaretle titreyen elimi doğrulttum. Ve bağırdım:

"Teğmen!"

Döndü, bana baktı. Ben de ona.

"Beni affet," dedim içimden. Az sonra yapacağım şey için beni affet.... Ben böyle olsun istemezdim. Ben asla böyle olmasını istemezdim. Ama bana başka seçenek bırakmadın.

Ve ateş ettim.

Sarsıldı. Güzel gözleri inanmazlıkla büyüdü. Onu vurduğuma inanamıyordu, ben de öyle. Yavaşça yere düştü. Dizlerimin üzerine çöktüm. Kıpırdayamıyordum, az önce olanlara inanamıyordum. Ben... Leon'u... Sevdiğim adamı... Defalarca beni ipten çekip almış olan o çocuğu... Güzel gözlerinde çocukluk yaralarını gördüğüm, çocukluğundan öptüğüm sevgilimi...

... vurmuştum...

Ağabeyim koştu geldi, beni sarsmaya başladı. Bense şok geçiriyordum, bedenim, beynim hâlâ bu yaptığımı idrak edemiyordu. Leon oracıkta yatıyordu ve onu ben öldürmüştüm. Ben! Ben! Allahım bu nasıl bir kader?! Bunu yapmama niçin izin verdin?! Niçin ağabeyimle sınadın beni, neden Allahım, neden?!

Ali Kemal beni kaldırdı, sürükler gibi binadan dışarı çıkarmaya çalıştı. Ancak yolumuzu Yunan askerleri kesti. Başlarında da... babam vardı!

Sonrası büyük bir karmaşa. O cendereden nasıl kurtulduk hâlâ inanamıyorum. Postane binası dışında yine çatışma çıktı, belli ki bizim Kuvvacılar Yunanlıların postaneyi geri aldığını fark etmişlerdi. Babamın yanındaki askerleri öldürdüler. General Cevdet onların peşine düşerken bize:

"Bana bakın, bu yaptığınızın bedelini ödeyeceksiniz! Şimdi derhal gidin buradan ve kimseye de bir şey söylemeyin!" diye bağırdı. Olay yerinden henüz uzaklaşmıştık ki Stavro'nun bağırışlarını işittik. Şansa bakın ki şimdilik kurtulmuştuk.

Vatanımdaki YabancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin