Bölüm 25

1.3K 73 3
                                    

Ödeştik güzel kız... Nihayet ödeştik.

Sana asla kızgın değilim. Seni çok iyi anlıyorum. Ağabeyini korumak istedin, onun ölümüne seyirci kalamazdın. Doğrudur, ben de çok katı davrandım bu hususta. Yerde cansız yatan zavallı askerlerin kanının bir bedeli olsun istedim. O yüzden ağabeyini yakaladım, hem de senin canını yakma pahasına. Sonra sen geldin. Yerden o silahı alıp bana doğrulttuğunda ateş edemeyeceğini ikimiz de biliyorduk. Bir can almak kolay değildir güzel kız, hele de senin gibi kalemi silah belleyen birisi için en zor işlerden biridir... Bunu bilerek diklendim sana. Vurabilirsen vur dedim. Vuramayacağını, bana kıyamayacağını kendin de anla istedim. Yapamadın. Silahı indirdin. Fakat...

O kurşunu hiç beklemiyordum işte...

Gözlerindeki yaşlar, gördüğüm son şey oldu. Kalbinden kopup gelen "teğmen!" lafı, duyduğum son şey... Hayır hayır, dipsiz bir karanlığa düşerken duyduğum son şey "beni affet!" diye yakaran kalbin ve kulaklarıma kadar ulaşan hıçkırıkların oldu. Sonrası... yok.

Karanlıklardaydım. Hiçbir şey yoktu orada. Ta ki...

"Leon...

Uyan sevgilim!...

Seni seviyorum, seni yüreğim paramparça olacak kadar seviyorum!

Sen ölürsen ben de ölürüm Leon, geriye kalan boş bir kabuk olur yalnızca... Öyle boşalır ki içim, memleketini sevecek kadar bile ruhum kalmaz, yok olurum...

Ne olur uyan, uyan sevgilim! Uyan ki memleket sevdamın yanında senin aşkını da içimde büyüteyim... Hem sana hem de vatanıma yetecek kadar yer var yüreğimde, sana yemin ederim!

Eğer uyanırsan... sana söz veriyorum artık çorak olmayan o topraklarda en güzel çiçekleri büyüteceğim. Sana söz veriyorum!

Ne olur uyan... ne olur..."

Zifiri karanlıkta yolumu bulmamı sağlayan, o tatlı ses oldu. Öyle güçlü bir sevgi, öyle büyük bir ızdırap vardı ki o seste, kayıtsız kalamadım. Dönmek zorundaydım. Onun yanına dönmek zorundaydım!

"Gitme oğlum!

Tutun... Yaşama tutun, sevdana tutun...

Bize geri dön!"

Annemin sesi... O da beni çağırıyor... Önce sevdiğim kadın, sonra annem. Hayatta en çok sevdiğim iki insan. Ben onları nasıl bırakırım?

Zorlukla gözlerimi araladım. "Mitera..." diye mırıldandım. Sonra yeniden karanlıklara yuvarlandım. Ancak bir defa dönmüştüm. Şeytanın bacağını kırmış, mutlak bir ölümden kurtulmuştum. Ve artık hiçbir yere gitmeye niyetim yoktu.

*****

Gözlerimi açmıştım ancak hâlâ çok bitkindim. Sürekli uyuyor, sık sık da yaramın ızdırabının sebep olduğu kabuslarla sıçrayarak uyanıyordum. Ancak yalnızca kabuslar değil, güzel düşler de bölüyordu uykumu. Tıpkı, Hilal'in gelip nabzımı kontrol ettiği anda olduğu gibi...

"Ben... yaptığım hatanın bedelini nasıl öderim bilmiyorum," diyordu, ağlamaklı. Sesi çok yakından geliyordu, başucumdaki sandalyeye oturmuş olmalıydı. "Ödedim belki de... Sen hayatla ölüm arasındayken ben yaşamıyordum, aklımı yitirmiş gibiydim. Bedeli bu olamaz mı?"

Sesinden akan pişmanlık dalga dalga kalbime ulaştı. Ne çok korkmuştu! Ve beni sevdiğini nihayet anlamıştı, yüce İsa sana şükürler olsun! Göğsüme giren kurşuna neredeyse teşekkür edecektim; zira aramızdaki denizler kadar aşılmaz olan engelleri bir çırpıda kaldırmış, sevdiğim kadını başucuma getirmişti.

Vatanımdaki YabancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin