3.bölüm

1.4K 82 2
                                    

Yazar; Aslıhan Saranghae 

Angely, Maya’ya yanından gitmesi için bağırırken Maya ise “Gitmeyeceğim. Korkuyorum. Sana yardım edeceğim.” Diye aynı şekilde karşılık veriyordu. Gözleri kocaman açılmış, kalbi ürkek bir güvercinin kanat çırpışı kadar hızlı atıyor olsa da Angely’i yalnız bırakmak demek kendini de bu ormanın içinde yalnız kalması demekti. 

Angely; istiğfar etmesi durup biraz daha rahatladıktan sonra Maya’nın yanına gelip “Hadi. Yürümeye devam edelim.” Dedi. Gücünün yettiği yere kadar onunla birlikte gidecek, takati nerede kesilirse orda da ruhunu boşluğa bırakacaktı. Onlar yürümeye devam ederken Dük Withsorm ve ailesi ise hastalık belirtileri iyice ortaya çıkmasına rağmen hala kurtuluş yolu bulmaya çalışıyorlardı. Kasabadan çıkmak için yolu değiştirip ormanlık araziden geçerek diğer kasabaya ulaşıp oradan yola devam etmeyi düşündüler. Maya Saraya ulaşınca Kraliçe bu durumu öğrenip muhakkak onlara yardım için birilerini gönderecekti. Lindsey; kendi için değil ama oğlu Anthony’nin her an ağırlaşan iltihaplı yaraları için dua ederken bunları düşünüyordu içten içe. 

Ama onların beklemediği bir sürpriz daha vardı. Konvoyun salgın hastalığa yakalandığından habersiz olan kralın adamları, kralın verdiği emir üzerine saraydan günlerce mesafelik uzağa giden konvoyu sabırla takip etmişler ve aldıkları emri yerine getirmek için atağa geçmişlerdi. Konvoyun yanına yaklaşan atların kişneme ve nal sesleri, durup mola veren insanların dikkatinden kaçmasa da Marcus ve Dük korkulacak bir şey olduğunu düşünmedikleri için ayağa kalkıp atlıların onlara doğru gelişini beklemeye başladılar. Asıl bekledikleri şeyin ölüm olduğunu bilselerdi bu kadar serinkanlılıkla beklerler miydi? Marcus her ihtimale karşın elini belinde ki kılıcının kabzasında hazır tutarken Dük gelen atlıları tanıyıp kraliçenin hizmetinde olan kendi adamları olduğunu fark edince yüzüne yayılan gülümsemeyle karşıladı onları. Ama şövalyeler atlarından inmeye bile gerek duymadan sadece 20 dakika içinde konvoyda ki herkesi kralın emriyle katlettiler. Dük güveninin ve hasta halinin savunmasızlığıyla boynundan aldığı kılıç darbesiyle oracıkta can verirken adamlar için yapılması en zor olan şey yani aldıkları emri tam anlamıyla yerine getirmekti. “O konvoydan hiç kimse sağ kalmayacak.” çocukların öldürülme anıydı. 

Kralın ihanete uğradığına inanıyor olma gerçeği Kraliçenin gözyaşlarına ve yeminlerine rağmen değişmemişti. Kendine bu utancı yaşatan ailenin de elini kolunu sallaya sallaya gitmesine müsaade edemezdi. Geriye sadece ellerinde ki listeden sayım yapmak kalıyordu. Maya olarak düşündükleri kız ise Lindsey’in çocuklarına bakan dadılardan birinin kızından başkası değildi.

Maya ailesinin ölümünden habersiz önü sıra ağır aksak yürüyen Angely’nin peşinden gitmeye devam ederken önlerine çıkan avcı kulübesinde geceyi geçirmeye karar verdiler. Angeyl o geceyi ateşler içinde kıvranarak geçirirken Maya ise korkudan bütün gece ağlamıştı. Sabah erkenden buza kesen kulübeyi ısıtabilmek için dışarı çıktı. Maksadı birkaç tane kuru dal bulup kulübenin içinde ki isli şömineyi tutuşturmaktı. Ama tekrardan içeri girdiğinde gördüğü manzara karşısında elinde ki kuru dalları kapı ağzına düşürüp çığlığı bastı. Onun çığlığı üzerine ise Angely’nin başında bekleyen yaşlı kadın arkasını dönüp korkmuş gözlerle kendine bakan kıza “Sakin ol. Sadece yardım edeceğim.” Deyip tekrardan Angely’e döndü. Yatağın yanına bıraktığı sepetinden birkaç ot parçası ve küçük cam şişelerde ki ilaçları çıkaran kadın bir yandan da kendini tanıtıyordu hala titreyerek arkasında beklemeye devam eden küçük kıza. “Ben bu ormanda yaşarım. Adım Hennu. Ben bir şifacıyım. Şansınız varmış ki bana rast geldiniz. Şimdi korkmayı bırak ve bana yardım et. O yere düşürdüğün dalları topla ve şömineyi yak.” 

Tutku!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin