Yazar; Aslıhan Saranghae
Hector kendi odasının yolunu tutarken, aşağıdaki kişilerin gerçekte kimler olduğundan habersiz, sabah olur olmaz Maya’yı görebileceği için mutluydu. Maya ise aynı dakikalarda John’un dudaklarından kurtulmuş, eliyle ağzını silerken “Siz… Siz nasıl… Bana bunu neden yapıyorsunuz?” Diye sordu. Kralda olsa herkesin aşmaması gereken bir sınır vardı. Hele de Maya gibi ormanda yetişen bir kız için kralın kudreti pekte anlayabildiği bir durum değildi. Ama John onun şaşkınlığını umursamadan yeniden sarılmaya çalıştı. “Affet, ne olur beni affet. Herşeyin bir sırası var biliyorum ama daha fazla kendime engel olamadım.” “Neyin sırası? Neden bahsediyorsunuz?” deyip bir adım geri çekildi Maya.
John ise “yakında sende benim gibi herşeyi öğreneceksin.” Deyip yeniden yaklaşmaya çalıştı. Maya ise “Uzak durun benden.” Diyerek John’u iteleyip bahçeden sarayın içine doğru koşmaya başladı. Korkmuştu, ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Tüm gücüyle bir yumruk mu savurmalıydı, yoksa en ağır sözleri mi söylemeliydi? Kendisini hiç bu kadar biçare hissetmemişti. Taş merdivenleri birer ikişer koşar adım çıkarken aklında bir tek Hector vardı. “Nerdesin? Neden hala gelmedin?” diye sordu içten içe. Büyükannesinin yanına bu halde giderse onun sorularına muhatap olacağını bildiği için şifalı bitkiler odasına gitti. İçeri girer girmez ise yaptığı ilk şey kapıyı tüm gücüyle kilitlemek olmuştu.
John’un buraya gelme ihtimali baştan aşağıya irkilmesine neden olmuştu. Ve bu ihtimal içindeki korkuyu daha da içinden çıkılmaz bir hale taşımıştı. Odanın köşesine gidip yere çöktü. Dizlerini karnına çekip kollarıyla onları sararken kralın dudaklarında bıraktığı öpücüğü parmak uçlarıyla silmenin telaşına düşmüştü.
Ertesi sabah gözlerini açar açmaz Hector’un geldiği haberini alan John ise dün gece yaşanılanları düşünmemeye çalışıyordu. Nasıl olsa Maya’ya gerçekleri anlatacak ve o da eninde sonunda John’un hislerini, o öpücüğün nedenini anlayacaktı. Belki o da John’a karşı boş değildi ve dün geceki öpücük hislerini daha kolay açmasını sağlayacaktı. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle odasına girip selam veren Hector’a döndü. “Demek geldin?” “Evet majesteleri. Dün gece geldim. Ama sizi odanızda bulamadım.” “Evet, dün gece işlerim vardı.” “bende öyle tahmin ettim majesteleri.” Deyip devam etti Hector.
“Dük Waltzam size selamlarını söylememi istedi. Ayrıca istediğiniz şeyi yapmak içinde büyük bir özenle çalıştı.” “Evet, getirdin mi?” “ Getirdim Majesteleri.” Dedi Hector. Elindeki kutuyu John’a uzatırken aklındaki soruyu sorup sormamak konusunda kararsızdı. “Dük Waltzam kolyenin çok özel biri için olduğunu düşündüğünü söyledi.” Deyip John’la aralarındaki yakınlıktan güç alarak sorunun devamını kendi getirdi. “Bende anneniz için olabileceğini söyledim. Size bu kadar telaşla hediye yaptırtacak bir metresiniz olsa bilirdim diye düşündüm.” “Haklısın Hector eğer bir metresim olsaydı bilirdin. Neyse.” Deyip kutuyu masanın üstüne koyduktan sonra “Kahvaltı ettin mi? Etmediysen birlikte kahvaltı edelim. Uzun zamandan beridir baş başa kalamadık. Hem saraydaki son durumlar hakkında da konuşmuş oluruz.” Hector John’un teklifini reddedemeyeceği için kibarca “Peki majesteleri.” Derken içinden geçenler Maya’yı görmek için birkaç saat daha beklemek zorunda oluşuna olan küfürleriydi.
Hizmetçilerin yemek odasına hazırladıkları kahvaltının ardından “İzninizle majesteleri, eğer başka bir isteğiniz yoksa benim halletmem gereken işlerim var.” Deyip ayağa kalktı Hector. John ise “Benimde bugün halletmem gereken işlerim var. Beraber kalkalım.” Dedikten sonra ikisi beraber odadan çıkıp ayrı yönlere doğru yürümeye başladılar.