Yazar; Aslıhan Saranghae
Kraliçe Isabel, gözlerini odada yanan şömineye çevirip konuşmaya başladı. “Dük Withsorm ve ailesi benim yüzümden hiç de hak etmedikleri bir şekilde öldüler. Ve bunun azabı beni yıllarca mahvetti. Şimdi en azından onlara olan borcumu bir şekilde ödeyebilme fırsatı geçti elime. Ve ben o zamanlar ki; kimseye sözü geçmeyen, genç kız değilim. Artık bu ülkenin kraliçesiyim. Maya’ya yaşadıklarını yok saydıramam ona ama en azından bundan sonra ki hayatını en iyi şekilde yaşamasını sağlayabilirim. Ve bunun içinde bir karar verdim. Onu Lortlardan biriyle evlendirip refah içinde yaşamasını sağlayacağım.” Hennu içini dolduran korkuyu bakışlarından odanın içine yayarken Isabel ise kendince en doğru kararı vermiş olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Diğer yanda ise ormanın içinde sarayda verilen kararlardan haberi olmayan Maya boynunda olmayan kolyesinin telaşına düşmüştü. İçini kaplayan korku ise dünyada ki hiçbir acının karşılığı olamayacak bir histi. Bütün bedeni zangır zangır titrerken sanki bir saniye sonra ölecekmiş gibi bir korku yaşıyordu.
Çadırın içinde ki yatağı alt üst ettikten sonra aklına gelen şeyle birden olduğu yerde mıh gibi çakılı kaldı. “Olamaz. Kolyeyi şelalede düşürmüş olmalıyım.” Adımları çadırın dışına doğru ilerlerken hafifçe çadırın siyah bezini araladığında ise John Ve Hector’un orada olduğunu görünce bir adım geri çekildi. Onu şelaleye göndermeyeceklerini biliyordu. “Herkes uyuduktan sonra giderim başka çarem yok.” Diye söylenip yeniden az önce dağıttığı yatağın üstüne gidip oturdu. Ama onu rahatsız eden his oturmasına bile müsaade etmiyordu. Yatağın üstüne iyice çekilip bacaklarını da karnına yasladı. Başında ki dönme hissi ve midesiyle ağzı arasında gelip giden ağırlık onu mahvediyordu. Başını yavaşça yastığının üstüne bırakırken hiç nedensiz ama aslında bilmediği, anlayamadığı kadar derin bir acıyla ağlamaya başladı. Kalbinin gümbürtüsün aksine gözyaşları usul usul yastığının üstüne düşmeye devam ediyordu.
Çadırın biraz ilerisinde konuşmaya devam eden John ve Hector ise onun çektiği ızdıraptan habersiz bir yandan kendi duygularını sorgularken bir yandan da birbirlerine açıklama yapmak zorunda olmanın gerginliğini yaşıyorlardı. John yüzünde ki hesap sorar ifade ile “Ne oldu orada?” diye sordu. Hector ise “Sadece içkiyi fazla kaçırdığını fark edip çadırına dönmesi gerektiğini söyledim. Başka bir şey olmadı.” Diye cevap verdi. John ise “Kızı kolundan tutup zorlamışsın, bu nedenle şelaleye düşmüş.” Deyince Hector bakışlarını Maya’nın içinde bulunduğu çadıra çevirip “Bunları O’mu söyledi?” diye sordu. “O’nun ya da bir başkasının söylemesine ne gerek var. Biraz eğlenmek istemiş olabilir. Gidip sorun çıkarmanın anlamı ne?” Hector bu sorgulamadan rahatsız olmuştu. “Sıradan basit bir köylü kızı yüzünden beni sorguya çektiğinizin farkındasınız değil mi kralım?” John ise kendine verilen karşılıkla biraz daha sinirlenip “Neden bu kadar nefret ediyorsun ondan? Neden rahat bırakmayı denemiyorsun?” diye sordu bu kez de. Hector ise “Nefret ettiğim falan yok. Hem bu sözler benim sözlerim değil, sevgili kralım. Hatırlayın lütfen kısa bir zaman önce siz söylemiştiniz bu sözleri bana. Şimdi ne oldu da bu kadar önemli oldu bu kız? Birkaç hafta önce onunla güzel vakit geçirmemi söylerken şimdi onu benden korumaya çalışmanızı anlayamıyorum.”
“Haklısın.” Dedi John ve devam etti. Ama ağzından çıkan her söz iki arkadaş arasında ki dostluğa başka bir anlam katıyordu. “Ben de anlayamıyorum kendimi. Ama belki de onu yanlış değerlendirmiş olabileceğimi fark etmişimdir. Yani o bizim bu sarayda görmeye alışkın olduğumuz kızlardan değil. Söylediği her sözü içinden gelerek söylüyor. Altında başka şeyler aramaya gerek kalmadan bir sohbetin içine girmek ise insana garip bir huzur veriyor. Beni yanlış anlamanı istemiyorum Hector ama bundan sonra kızı fazla üsteleme. Belli ki senin davranışların onu rahatsız ediyor. Üstelik annem de o kızı çok sevdi ve onun huzuru kaçarsa annemde üzülür. Ve tabiî ki bende.” Hector ise dilinin ucunda ki son soruyu sormaktan çekinmedi. “Sadece anneniz yüzünden mi?” John gelen soruyla daha da gerilmişti. Kendi bile bazı şeylerin nedenini anlamıyorken Hector’a mantıklı bir cevap vermek yerine kısa ama kaçamak bir cevap vermeyi tercih etti. “Şimdilik bu kadar yeter. Orman havası hepimizi çarptı anlaşılan.” Deyip elini Hector’un omzuna koyduktan sonra “Biraz gidip dinleneceğim. Bence sende gidip yat. Yarın daha da yorucu bir gün olacak.” Dedikten sonra çadırına doğru yürümeye başladı.