18.bölüm

1K 66 2
                                    

Yazar; Aslıhan Saranghae

Başını biraz daha Maya’ya doğru yaklaştırıp kızın yazdığı reçeteleri okumaya çalışırken, birdenbire yüzünü ona dönen Maya’nın güzelliğiyle baş başa kaldı John. Odanın içinde ikisinden başka hiç kimse yoktu, ama arada geçen yılların hasreti ve kaybedildiği düşünülen birini, yeniden bulmanın mutluluğu John’a şimdi yapacakları için yeteri kadar sebep veriyordu. Hala sandalyede oturmaya devam eden Maya’yı bileğinden kavrayıp hızla kendine çekti. Sandalye yere düşerken Maya’da birden bire John’un kollarında bulmuştu kendini.

Bu beklenmedik hareket karşısında şaşkın ifadesi, ürkek bakışları ve donuk bir telaffuzla “Majesteleri!” diyebildi Maya. John ise kızın söylediklerinden daha çok gözleriyle ilgileniyordu. İçinden geçenler kendisiyle bir hesaplaşmaya girdiğinin en büyük kanıtıydı. “Nasıl oldu da tanıyamadım seni? Yıllar bu kadar mı değiştirmişti? Oysa bu gözler… Evet, bu gözler hala o bahçede bana bakan gözlerin aynısı.” Gözlerini Maya’nın gözlerinden ayırmadan hızla kapatıp açtı. “Sen… Bana çok gerilerde kalmış birini hatırlatıyorsun.” Maya anlam veremiyordu; ne yapılan harekete, nede kralın şimdi ki sözlerine. Kolunu yavaşça çekmeye çalışsa da kralın buna izin vermeye gönlünün olmadığı; dahası yaptığı şeyin farkında olmadığı bakışlarından bariz bir şekilde okunuyordu belliydi.

“Majesteleri, canımı acıtıyorsunuz.” Dedi Maya. İşte John bu cümleyle kendine gelebilmişti. Eliyle kavradığı kolu aynı hızla boşlayıp “Affedersin.” Dedikten sonra “Sen çalışmaya devam et.” Deyip odadan dışarı çıktı. Maya önce hızla kapanan kapıya, sonra da yere düşen sandalyeye baktı. Aklına kötü şeyler getirmek istemese de John’un tavırlarının normal olmadığı belliydi. “Ah, Hector. Ne olur bir an önce dön.” Deyip kalktığı yere oturduktan sonra, başını hızla önünde duran reçetelerin arasına gömdü.

Hector ise gece sarayda olanlardan habersiz Dük Waltzam’ın ona verdiği listedekileri almak için sabah erkenden yollara düşmüş, kasabaya gitmişti. Girdiği dükkândan listesinde ki şeyleri istedi. Dükkân sahibi listedekileri tamamlamaya çalışırken o da camekânda ki eşyaları inceliyordu. Daha önce hiçbir kadına bir pul tanesi bile almamış bir adam için, şimdi gözünün önünde ki çeşit çeşit kadın eşyası tatlı bir gülümse oluşturuyordu dudaklarında. Tokaların olduğu camekânın önüne geldiğinde ise elini gayri ihtiyari uzatıp gözüne ilk çarpan tokayı eline alıverdi. Yüzünde ki anlık gülümsemenin nedeni; eline aldığı tokayı Maya’nın saçlarında hayal etmesiydi.

Aşkta bu demek değil miydi ki zaten; Yanında olmasa da onu hissetmek, gördüğü her güzel şeyde ondan bir iz bulabilmek, o olmasa da varmış gibi hareket edebilmek.

Maya, belki kilometrelerce uzaktaydı ama Hector onu her hücresinde hissedebiliyordu. Eline aldığı tokayı arkasında ki tezgâhın üstüne koyup dükkân sahibinin listedekileri getirmesini beklemeye başladı. Gözleri hala tezgâhın üstünde duran tokadaydı. Çok abartılı değildi ama abartısız haline rağmen basit de durmuyordu; üstünde taşlarla süslenmiş küçük bir tavus kuşu bulunan şık, bir o kadar da göz alıcı. Tıpkı Maya gibi; Sarayda ki kadınların aksine güzelliğini bir avuç boyanın arkasına gizlemeyen, su gibi duru tenini, kendi masumiyetinin allığıyla boyayan.

Sarayda ise gözlerini yeni doğan güne açan Kralın bambaşka planları vardı. Hector gelene kadar bazı şeylerin kendiliğinden yoluna girmesini istiyordu. Hector’un getirdiği kolyeye gerek kalmadan. Yatağından kalkar kalkmaz üstünü giyip, kahvaltısını bile yapmadan annesinin odasına geldi. Dünden beri kraliçe Isabel’le konuşmamışlardı. Annesinden yaptığı plan için sadece beklemesini istemişti. Kraliçe ise neyi beklediğini bilmeden içinde ki korkuyla baş başa kalmıştı. Tarihin acı bir şekilde tekerrür etmesinden korkuyordu; kendi yaşadığı acıların yeniden yaşanmasından ve Maya’nın bir kez daha saray entrikalarına kurban olmasından.

Tutku!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin