26.bölüm

663 47 3
                                    

Yazar; Aslıhan Saranghae

Hector, elinden sıkıca tuttuğu Maya’yı peşi sıra sarayın çıkışına doğru sürüklerken, John’da mahzenden dışarı çıkmış, ardında muhafızları, odasına doğru koşuyordu. Sadece beş altı dakika sonra kendi odasının önünde, annesinin onu beklediğini ve kapının önünde yere yığılmış halde duran muhafızlarını görünce “Bunu yapmış olamazsın.” Diye seslendi. O ana kadar içinden atmak istemediği son umut kırıntısı, sanki annesinin gözlerinden, buhar olup uçup gitmişti. Kalbindeki daralmayı hissedebiliyor, vücuduna çöken ağırlığı sanki hiç kaldıramayacakmış gibi geliyordu.

Lanet bir karabasanın ortasında, elinden her şeyi alınmış zavallı bir aciz gibi hissetti kendisini. John bunları hissederken kraliçe Isabel ise oğluna cevap vermek yerine boş gözlerle ona bakıyordu. “Bunu yapmadığını söyle.” Dedi bu kez de John. “Onun gitmesine izin vermiş olamazsın. Sen… Sen kendine nasıl “Anne” dersin. Bir anne oğlunun mutluluğunu nasıl böyle görmezden gelir?” Yaşlı kadının gözünden süzülmeye başlaya yaşlar bile John’u sakinleştirmiyordu artık. Arkasında ki muhafızlar dönüp “Çıkışları kapatın!” diyerek var gücüyle bağırdı.

Son umuduydu bu. Sesini duyurabildiği yere kadar duyurup, onların gitmesine engel olmak…

“O ikisinin bu saraydan çıkmasına izin vermeyin.” Kendiside arkasında ki muhafızlarıyla birlikte çıkışa doğru hareket edeceği sırada ise annesinin cılız sesiyle bir an duraksadı. “Artık çok geç.” Dedi yaşlı kadın. “Onlar çoktan gittiler.” Öfkeyle yaşlı kadına dönen John ise hızlı adımlarla annesine yaklaşıp “Hiçbir şey için geç değil. Onu yeniden buradan göndermene izin vermeyeceğim. Yerin yedi kat dibine de girseler onları bulacağım.”  Dedikten sonra yeniden arkasını dönüp yürümeye başladı. Gideceği yol belli olsa da, oraya vardığında onu nelerin beklediğini bilmiyordu.

Hector ve Maya ise tam bu dakikalarda sarayın arka kapısındaydılar. Onlar için hazırlanmış olan at sarayın arka kapısındaydı. Hector hiç vakit kaybetmeden atın üstüne binip, aşağıda kalan Maya’ya elini uzattı. Maya ise hüzünlü gözlerle sevdiğine bakıp “Ben gelmeyeceğim.” Deyip bir adım geri çekildi.

Hector anlayamıyordu. “Nasıl gelmeyeceksin? Haydi, ver elini, vaktimiz yok.” Deyip yeniden uzattı genç kıza doğru elini. “Ben gelemem.” Dedi Maya bir kez daha. Hector bir önünde uzanan karanlık yola baktı, bir de ardında kalan saraya. “Bundan başka şansımız olmayabilir Maya. Ne olur, lütfen acele et.” Dedi yeniden. Elini tekrar uzattı ama nafileydi söylediği herşey Maya kararını çoktan vermişti. Hector’u atın üzerinde bırakıp yeniden saraya doğru yürümeye başladı.

John, onu bırakıp, Hector’u öldürmek için yanında ayrıldığında yemin etmişti genç kız. O an, daha önceden anlayamadığı şeyleri daha net görebildiğini fark etmişti. Ve dönüşü olmayacak bir karar vermişti. Şimdi atından inen adamın, onu kolundan kavrayıp yeniden arkalarında kalan ata doğru çekiştirmesi bile bir şey ifade etmiyordu genç kıza.

“Bırak beni.” Dedi. “Bırakamam. Burada neden kalmak istiyorsun?” diye karşılık verdi Hector. “Ben… Ben artık mutsuz olmak istemiyorum.” Dedi genç kız. “Bu sarayda kalırsan mutlu mu olacaksın?” deyip devam etti Hector. “Seni anlamıyorum. Şimdi durup düşünecek zaman değil. Bir an evvel buradan gitmemiz lazım. Şansımız varsa John bizim kaçtığımızı anlamadan çok uzağa gidebiliriz.” “Yanılıyorsun, bizim hiçbir zaman bir şansımız olmadı.” Dedi Maya ve devam etti. “Bırak artık kolumu, git ve hayatını kurtar, ben de benden alınanları geri alıp ait olduğum yerde kalayım.”

Tutku!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin