Yazar; Aslıhan Saranghae
John önündeki adamın başlığını açar açmaz yanındaki muhafıza öfkeyle baktı. Hector ise aynı dakikalarda saklandıkları hanın yakınlarına gelmişti. Kuytusuna gizlendiği ağacın kenarından başını hafifçe uzatıp etrafına bakındı ve kimsenin olmadığını anlayınca hızla yürüyerek hanın içine girdi. Odadan içeri girdiğinde ise yatağın üstünde Maya’yı ağladı ağlayacak bir halde görünce elindekileri kapı ağzında bırakıp genç kıza yaklaştı. Sıkıca sarıldığı Maya’ya: “Korkma! Bak buradayım. Sağ salim geldim.” Deyip eliyle sırtını sıvazladı.
Maya ise sevdiği adam gelene kadar aklından geçenleri, şimdi kuytusunda rahatlamaya çalıştığı sevdiğine bir bir söylemeye başlamıştı. “Gelmeyeceksin sandım, çok korktum. Bir an seni kaybettiğimi düşündüm.” “Korkma, dedim ya. Bak şimdi buradayım ve bir daha hiç ayrılmayacağız. Sana söz veriyorum.” “Verdiği sözü nasıl tutacağını bilemese de şu an için önemli olan Maya’yı rahatlatabilmekti.
Onlar birbirlerin kollarının arasında korkularını dizginlemeye çalışırken John’da onlardan sadece iki yüz metre kadar uzakta öfkeyle muhafızlarına bağırıyordu. “Hani bulmuştunuz? Nerde? Sizin acemiliğiniz yüzünden yeniden kaçırdık onları.” Muhafızlardan biri kralının öfkesini dindirebilmek adına araya girip “Majesteleri…” deyince John bu kez ona döndü. “Ne var?” Adam korksa da devam etmekten başka bir şansı yoktu. “Majesteleri burada olduklarını biliyoruz. Dükkân sahibinden kalın giysiler satın almış. Demek ki gece için hazırlık yapıyorlar. Yola gece devam edecekler. Bu kasabanın giriş ve çıkışlarını tutarsak hiçbir yere gidemezler. Avucumuzun içine kendiliğinden düşeceklerdir.”
“Dua et!” dedi John tehditkâr bir ifadeyle. “Dua et de dediğin gibi olsun. Eğer sizin ihmalkârlığınız yüzünden onları yeniden elimden kaçırırsam, bu kez hepinizin kellesini tek seferde vurdururum.” Hırsından ne yapacağını bilemiyordu. Maya’ya bu kadar yakın olduğunu bilip, onu yeniden elinden kaçırabilecek olma ihtimali onu daha da deliye çeviriyordu. Dinmeyen öfkesiyle atının yularından tutup sertçe çekti. Hayvan bile huzursuz olmuştu; acı içinde kişnedi.
John muhafızının söylediği gibi giriş ve çıkışları kapatmaları yönünde talimat verirken bir yandan da kasaba içinde aramayı hızlandırmıştı. Her yer didik didik aranırken John ve adamlarının köyde olduğundan emin olan Hector ise bunu Maya’ya söyleyip onu telaşlandırmak istemiyordu. “Yola ne zaman çıkacağız?” diye soran Maya’ya yattıkları yerde sıkıca sarılıp “Hava biraz daha karardıktan sonra.” Diye cevap verdi.
Öylece bekliyorlardı. Gecenin karanlığının tek yardımcıları olacağını biliyorlardı. Maya kollarını Hector’un bedenine iyice dolayıp, kendi bedenini biraz daha yaklaştırdı sevdiğine. Gözlerini kırpmadan onun gözlerinin içine bakıyordu. Aynı şekilde Hector’da ona bakmaya başlamıştı ve birden dudaklarını sevdiği kadına uzattı genç adam. Aynı şekilde Maya’da karşılık verdi bu davete. Öpüşmeye başladıkları ilk anda ilerisi için düşünmemişlerdi ama kaçmanın onlara verdiği korku, şimdi birbirlerinin bedenlerinden güç almak ister gibi daha da tutkuyla öpüşmelerine neden oluyordu.
Hector sevdiği kadını yavaşça kendine çevirdi. Şimdi yattıkları tek kişilik yatağın üstünde ikisi de yan dönmüş halde birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı. Ve yeniden uzandı az önce tadını aldığı dudaklara. Sanki her dokunuş, bir önceki dokunuşu unutturmak ister gibi daha tutkulu ve daha haz vericiydi.
Sevdiği kadının saçındaki tokayı çıkardı yavaşça. Elleriyle saçlarını geriye attı. Bir kolu Maya’nın boynunun altında, diğeri ise yüzünde geziniyordu. Az sonra ise genç kızın üstündeki mor renkli elbisenin göğüs kısmındaki düğmelerine uzandı parmakları. Tek tek açtı önünde set olan düğmeleri. Belki bu sahneyi yüzlerce kez yaşamıştı genç adam, ama hiçbirinden şu anda aldığı hazzı almamıştı. En son olduğundan değildi tabi, en çok bu kadını sevdiği içindi, içindeki isteğin sebebi.