6.bölüm

1.1K 67 2
                                    

Yazar; Aslıhan Saranghae 

“Kraliçemizin hastalığı artık kontrol edilemez boyutta. Kilise olarak bizlerde bu elim durum karşısında en az sizin kadar üzgünüz ama gelgelim bu üzüntülü halimiz bir işe yaramıyor. Başta hekimlerimiz olmak üzere her türlü tedavi yöntemini denemiş olmamıza rağmen müspet anlamda hiçbir sonuç alamadık. Ve takdir edersiniz ki bu artık sadece Kraliçenin sağlık durumu olmaktan çıktı. Ortalıkta dolaşan dedikoduların haddi hesabı yok.” John öfkeyle yerinden kalkıp “Neymiş onlar? Kim, hangi kendini bilmez böyle bir durumda o lanet ağzını açıp dedikodu yapmaya cüret edebilir?” deyince Piskopos 3.Benedict kendinden gayet emin bir şekilde cevap verdi. “Biliyorum, yıllarca kilisemizin ayakta durması için yardımları ve desteğini hiç esirgemedi Kraliçemiz. Ama birazdan diyeceklerimi de sırf bunlar için size söylemem gerekli Kralım. Siz küçük bir kasabayı ya da bir şehri yönetmiyorsunuz. Ellerinizin altında koskoca bir ülke ve sizden medet uman insanlar var. Eminim ki Kraliçemiz derdini anlatabilecek kadar sağlıklı olsaydı O’da benimle aynı düşünce de olurdu. Kraliçenin amansız hastalığı yüzünden bir sürü dedikodu var bunların başında da Kraliçenin bulaşıcı bir hastalığın pençesinde kıvrandığı konusunda. Tabiî ki de buna siz de, ben de, kilise de inanmıyor. Lakin konu bizim inanmamız ya da inanmamızla bitmiyor. Bu ülkenin dostu olduğu kadar düşmanı da var. Ve ticari anlaşmalarınız, ortak amaçlar uğrunda hem fikir olduğumuz ülkeler hepsi ama hepsi sizin yaşantınız üzerinden, onlara uzun ve sağlıklı bir ömürle destek verme ihtimaliniz üzerinden tüm güçleriyle sizin arkanızdalar. Ama sarayda hasta bir kadın ve hastalığının ne nedeni, ne de çaresi bulunamayan biri var. İnsanların bunu yok saymasını bekleyemezsiniz.” 

John; karşısında duran başkası olsa söylenen bu sözler üzerine kılıcını kabzasından çıkartmakta bir an bile tereddüt etmeyeceği bu konuşma karşısında piskoposa sadece öfkesini göstermekle yetiniyordu. Çünkü bu ihtiyarın söylediği sözlerde ne kadar haklı olduğu aşikârdı. Ve sadece annesine karşı görevleri olan bir evlattan önce o bir Kraldı ve sorumlu olduğu koca bir ülke vardı. Huzurundan ayrılan piskoposun ardından onun söylediklerini bir kez daha düşünmeye başladı. “Kraliçeyi bakımı ve tedavisi için başka bir saraya göndermelisiniz. Halk ve bürokratlar tedirgin. Kraliçenin hastalığını kimse bilmiyor ama üç tane seçenek var. Ya zehirlendi ki kuvvetle muhtemel olanın bu olduğu kanısındayım ben de, ya büyük bir kara büyünün etkisinde. Kilisemizin tarafından engizisyon mahkemelerinden çıkan kararla kesin bir dille Büyücülük sonu ölümle hatta dinden aforoz edilmeyle cezalandırılsa da hala bu işleri yapan cadılar var. Ya da anneniz delirdi. Bu üç seçenekte de onunla sizin aynı çatı altında olmanızı uygun bulmuyoruz.” Piskopos dışarı çıkmadan önce John biraz daha sakindi. İlk anın öfkesini bir kenara koymuştu. Karşısında duran bu yaşlı adamdan sadece iki hafta süre istedi. Bu iki hafta sonunda hiçbir iyileşme belirtisi göstermezse o zaman saraydan ayrılması için emir vereceğini söyledi. Tek umudu o yaşlı şifacıydı. 

John tüm umutlarına Hennu’ya bağlamıştı. Hector’un bu görevi layıkıyla yapacağına inancı güçlü olsa da işin içine dâhil etmediği küçük bir sorun vardı. Sorunun adı ise Maya idi. Maya elinde ki bıçağı bütün gücünü parmak uçlarına vererek Hector’un omzuna sallarken küçük yaştan beri bunun eğitimini almış olan bu genç adam da eli kolu bağlı durmuyordu tabiî ki. Maya’nın bıçağı tuttuğu elini bileğinden tutarak sertçe çevirdi. Gücünü tam olarak kontrol etmemiş olsa orada kırabilirdi o incecik bileği. Ve genç kızı tek bir hareketle altına aldı. Şimdi ikisi de nefes nefese ve altlı üstlü ormanda ki yemyeşil çimenlerin üstünde uzanır pozisyondalardı. Az önce kendini öldürmeye yeltenen bu lanet kızın gözlerine öfkeyle bakan Hector Maya’nın elinde ki bıçağı hızla çekip fırlattı. 

O an başkası görse bu manzaranın üstüne ciltler dolusu içinde şehvet, entrika dolu roman yazılabilirdi. İkisi de birbirinin boğazında ki ilmeği çekmeye gönüllü olabilecek bu iki insanın, birkaç saniyelik delici ve öfke dolu bakışlarının ardından ayağa ilk kalkan Hector oldu. Maya’nın kolundan gayri ihtiyari çekerek ayağa kaldırıp dirseğinden sıkıca kavradığı genç kızı yanı sıra sürüklemeye başladı. Kulübenin önüne geldiklerinde kapıyı açıp Maya’yı içeriye savururken yattığı yatakta henüz uyanmış olan Hennu’nun durumu anlamaya çalışan bakışlarıyla karşılaştı Hector ama ona hiçbir şey söylemeden, itirazlarına aldırmadan yaşlı kadını omzuna alıp ardına dahi bakmadan kulübenin eşiğinde durup “Hemen hazırlan. Gidiyoruz.” Deyip at arabasına doğru yürümeye başladı. Hennu’yu arabanın içine, onun için hazırlanmış bölüme yatırıp tekrardan kulübeye dönmek için attığı ilk adımda ise kendi adamlarının ellerinde bir sürü şifalı otla döndüğünü görünce “Hazırlanın gidiyoruz.” Deyip tekrardan yoluna devam etti. 

Tutku!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin