27.Bölüm

672 49 1
                                    

Yazar; Aslıhan Saranghae

O gecenin sabahına kadar sarayın önündeki ormanlık arazi ve onun ilerisindeki yıkık köy muhafızlar tarafından arandı durdu. John ise odasının içinde bir o yana, bir bu yana gidip geliyordu. Elini yumruk yapıp yan tarafında duran masaya indirdiğinde ise geceden beri nöbet tutan muhafızların kapanmaya yüz tutmuş gözleri yeniden açıldı.

“Hala bir haber yok mu?” diye bağırırken gelen cevabın üzerine hışımla dışarı çıktı. “Maalesef majesteleri, izlerini hala bulamadık.” Hector bu sarayı da, ormanı da avucunun içi kadar iyi biliyordu. Bu nedenle onu bulmanın kolay olmayacağının farkındaydı ama gene de sinirliydi John. Ellerinin arasından kaçıp gitmeleri, dahası bunu kendi annesi yüzünden kolayca yapmış olmaları daha çok ihanete uğramışlık hissi veriyordu.

Öfkeyle annesinin odasında aldı soluğu; yaşlı kraliçe geceden beri yatak döşek yatıyor, ateşi bir türlü inmiyordu. O kadar yaşanılan şeyin üstüne, oğlunun ona söylediği son sözler; beyhude yaşanmışlık hissi veriyordu güçsüz bedenine. Nasıl olurda anlamaz, ya da anlamamak için bu kadar direnebilirdi ki. Annesi ne yaptıysa hep onun için yapmıştı. Ne Hector’un aşkı, ne de Maya’nın intikamı bunların hiçbirisi biricik oğlundan önemli değildi.

Ama kraliçeye göre oğlu bunu görmezden geliyor ve dahası ona en ağır sözleri söylemekten geri durmuyordu. Bir insanı en çok ne yıkardı; sefalet mi, hastalık mı, sevgisizlik mi? Hiçbir değil. Bir insanı en çok “Umutsuzluk” yıkardı. Ve şimdi yıllarca oğlunun sevgisi için yaşamış bir kraliçe elinden tüm umudu alınmış gibi hissediyordu.

Oğlu öfkeyle odasına girdiğinde güçlükle açtı gözlerini. Hennu önüne set olmasa belki de aynı hışımla yaşlı kadının daha da yakınına gelecek ve olur olmadık ithamlarda bulunacaktı. “Çok hasta!” diyerek durdurdu John’u yaşlı kadın. “Geceden beri şuuru bir geliyor, bir gidiyor. Daha fazla yüklenmeyin lütfen.” Elini sinirle Hennu’nun omzuna koyan John, onu kenara çekip annesinin yanına gidecekti, ama gözleri, ondan izin almadan Hennu’nun omzunun üstünden annesine baktı.

“O zaman sen söyle.” “Neyi?” dedi Hennu. “Onların nereye gidebilecekleri konusunda bir şey biliyor musun?” “Size yemin ederim ki hiçbir şey bilmiyorum majesteleri.” “Peki ya annem, o da mı?” “Sanmıyorum efendim. Kaçmalarına yardım etti ama nerede olduklarını o da bilmiyordur.” Kalbi, bu kendinden emin sözlere tam inanmak istemese de arkasını dönüp çıktı odadan. Yeniden muhafızının yanına dönüp “Atımı hazırlayın.” Diye emir verdi.

Daha tan yeri tam ağarmamışken sarayın dışına çıktı, ardında 15 atlısıyla beraber. Geçilen her yer karış karış aranırken, o da atının üstünden bunu seyrediyordu. “Nereye kayboldun, tanrının cezası, nereye?”

Hector ise aynı dakikalarda saklandıkları yerde Maya’yı seyrediyordu. Hala baygın yatan genç kız, uykusunda bile çatılmış kaşlar ve gergin bir ifade ile öylece yatıyordu. Hector yavaşça genç kızın yanına gelip yüzüne dokundu. Az önce yaktığı şömineden gelen yanan odun çıtırtıları kaldıkları yeri sanki daha da ısıtırken o da Maya’nın yüzünde parmak uçlarıyla bir gezintiye çıkmıştı.

“Beni sevmediğine dair en ufak bir hissim olsaydı seni asla peşimden sürüklemezdim.” Dedi kısık bir sesle. Tam o anda Maya yavaşça gözlerini açtı. Hector elini hızla genç kızın yüzünden çekerken, bu kez Maya yakaladı sevdiği adamın elini. “Çekme!” dedi sesinde yalvarır gibi bir ifade vardı. Ve sonra yattığı yerden doğrulup oturdu; hala avucunun içinde Hector’un eli vardı.

Dışarısı yavaş yavaş aydınlanırken içerisi de aynı aydınlığa teslim olmak üzereydi. Maya ise çoktan ışığa teslim olmuş gibi bir minnettarlık ve kabullenişle konuşmaya başladı. “Teşekkür ederim.” “Ne için?” diye sordu genç adam. “Beni orada bırakmadığın için.” Dedi Maya. “Bir an kendimi kaybetmiştim. Sanki orada kalsam her şeyi düzeltmeye gücüm varmış gibi geliyordu.” “Asla bırakamazdım…” deyip sustu Hector. “Biliyorum.” Dedi genç kız ve devam etti. “Ben de… Bende asla senden ayrı kalamazdım. Bu çılgınlığı nasıl düşündüm bilmiyorum.”

Tutku!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin