Oh Wonder - Without You
Jess odasına geçip kendini koltuğuna attı. Başı ağrıyordu. Ters giden bir şeyler vardı. Jongin'le uzun yıllardır kabusları hakkında o kadar çok görüşme yapmıştı ki, hipnoterapinin bir çok soruna ışık tutacağını düşünüyordu. Teorik olarak uyuyan gencin kabuslarına ilişkin hatırlamadığı noktaları hipnoz altındayken aktaracağını ya da en azından sorulara tatminkar cevaplar vereceğini düşünmüştü. Ancak hiçbir şey düşündüğü gibi olmamıştı.
Belki de bu seanslara son vermeleri gerekiyordu. İlerleme kaydedememek iki genci de yıpratıyor olmalıydı. Jongin'in içinde bulunduğu durumu kabullenmesi ve hayatına dahil edeceği insanlarla yaşanacak olası sorunlar için çözüm niteliğinde öneriler geliştirilmeliydi. Ama Jess'te biliyordu. O öneriler yalnızca sorunu geçiştirmeye yönelik olacaktı. Jongin hep bu sorunla yaşayacak, yalnız uyumadığında yanındaki için, yalnız uyuduğunda ise yine kabuslara düşeceği için tedirgin olacaktı.
Sehun'la bu düşünceyi paylaşmak konusunda kararsız kaldı. Jongin'e yapılan yardımın dolaylı yoldan Sehun'a bir ışık olacağını biliyordu. Her açılan kapının ucundan karanlık çıkmasa, belki ışık bulmayı başarırlardı.
Sehun Jongin'le kısa bir görüşmenin ardından raporunu hazırlamak üzere bilgisayarının başına oturdu. Sarışın gencin kaygıları da Jess'in kaygılarıyla paraleldi. Jongin'in seanslar boyunca gerildiği birkaç kısa an olmuş, o anlarda da konu kabuslar değil sorulara verilen olumsuz yanıtlardan kaynaklanmıştı.
Uyandırıldığında Jongin hep mutlu oluyordu. Bu da bir bulgu olarak değerlendirilmeliydi. Belki de esmer gence kabussuz uyku temin eden bir yöntemden öte değildi hipnoterapi. Ancak bu Sehun'u rahatsız ediyordu.
Çaresizce kabusların azalmasını beklemekten başka bir şey ellerinden gelmiyordu.
Sehun Jongin'in yatağında uyandığını hatırladığında kötü düşünceleri hızla kayboldu. O ev, o oda, o yatak... Jongin'e kabus verirken Sehun'a huzurlu uyku veriyordu. Belki de huzurun kaynağı ev, oda, yatak değildi. Sadece Jongin'di. Acaba Jongin de Sehun için böyle düşünüyor muydu?
Odanın duvarındaki çizime ilişkin anlatılanları anımsadı Sehun. Jongin kendi içinde çok fazla şeyle boğuşuyordu. Sehun hiç kendini kaybetmekten korkmamıştı. Kaybedeceğini düşünmemişti. Yeseul uyandığında hep yanında olacağını, onu kötülüklerden koruyacağını söylemişti. Sehun da ona güvenmişti. Şimdi Yeseul yokken onun için kim bunu yapacaktı? Jongin? Sehun isterse Jongin bunu yapar mıydı?
Sarışın genç aklından geçenlere gülümsemeden edemedi. Bu bir anlamda Jongin'e açılması demekti. Duygularından emindi de onu tutan her neyse, zincirlerini koparması gerekiyordu.
"Jess? Biraz konuşabilir miyiz?"
"Gel Sehun. Ben de seninle konuşmak istiyordum."
"Jongin değil mi?"
"Evet. Bir şeyler yanlış sanki. Kaçırdığımız bir nokta olmalı. Jongin'i yıllardır tanıyorum ve kabuslarından imgelerin olmadığı konuşmalarımızın sayısı o kadar az ki hala o konuları dün konuşmuşuz gibi hatırlıyorum."
"..."
"Birinde okulda bir kavgaya karışmıştı. Henüz 14 yaşındaydı. Bir diğerinde ilk hoşlandığı çocuktan bahsetmişti. Bir diğerinde heyecanla resimlerde renk kullanımını anlatmıştı. Bunun gibi gündelik ama onu mutlu eden şeyleri konuştuğumuz görüşmelerimiz o kadar az ki. Ve huzur. Jongin'in huzur olarak tanımladığı şeylerin uykuda onu bulmamasını dinledim yıllarca, ancak beş seanstır gözlerimin önünde gülümseyerek uyuyan genci görüyorum. Bir yerde gözden kaçırdığım bir şeyler olmalı. Ya da yıllarca dinlediğim şeylerde bir sorun olmalı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTRE •sekai•
FanficReenkarnasyon ve tenasüh... Ortak yanları ruhun sürekliliğine dayansa da ayrıştığı yanlar keskindir. Tenasüh inanışı, ruhların dünyaya gelip gitmelerini ceza ve ödül düalitesine dayandırırken, reenkarnasyon kavramında ceza ya da ödül söz konusu de...