Hako Yamasaki Nostalgia
1994 baharı...
Yeseul, acı bir tesadüfle Sehun'u kaybettiği gün, başka bir Sehun sahibi oldu. Torunu Oh Sehun.
İşlenmiş pamuk beyazlığındaki bebeği kucağına aldığında, bunca zaman eşi için ertelediği arzusunun önünde engel yoktu. Yıllarca pişmanlıklarla boğuşmuş, vicdanının sesine sağır kalmaya çabalamış, evliliği boyunca gülümsemeye çalışmıştı. Sehun daha fazla hırpalanmasın diye ülkesinden uzakta yaşamıştı. Artık ailesini ait olduğu yere götürme zamanıydı.
İyice eskimiş malikaneye bakarken, sanki 14 yaşındaki o kızdı.
Her baktığı yerde çocukluğu ona sesleniyor, gözleri geniş düzlükte koşan Kai'le onun arkasındaki Sehun'u arıyordu. Bazı zamanlar o hayallere dalıp hiç gitmeseydik ne olurdu diye düşünüyordu.
Sehun o zaman arzuladığı mutluluğa sahip olur muydu? Yeseul yerine Kai'le mutlu olur muydu?
Kucağında duran fotoğraf albümündeki düğün günü çekilmiş fotoğrafa bakarken Sehun'un huzursuz uykularından birinde mutfağa indiği ve karanlıkta oturan Deol Büyükanneyle karşılaşıp gece yarısı yaptığı o konuşma aklına gelmişti.
"Asla sana ait olmayacak bir şeye sahip olmaya çalışmak, zor geliyor değil mi?" Diye sormuştu yaşlı Deol.
Evlendiği adam uykularında bir başka erkeği sayıklayıp, onu kaybettiğini mırıldanarak ter içinde kalırken Yeseul nasıl zorluklar yaşamıştı, kimse bilmiyordu.
"Sehun mutsuz Yeseul. Sehun aslında bir ölü. Yaşıyormuş gibi davranan bir ölü..."
Yaşlı kadın zihnindekileri genç kadına söylemek için tereddüt ederken, Yeseul masadaki mumu yakmıştı. İlk defa onun gözlerine bakıp, korkusunu geri plana iterek geleceğini öğrenmek istemişti. Her zaman hislerine güvenmişti, büyükannesinden kız kardeşi Deol'e dair hikayeler dinlemiş, etkilenmiş, onun gibi olmak istemişti. Geleceğe dair öngörüleri olsun istemişti. Bunun yalnız ve mutsuz sonuçlarını hiç düşünmemişti. Deol Büyükanneyi yutan yalnızlığı görememişti.
O zamanlar ülkesine dönme arzusu her şeyden üstün geliyordu. Sehun'u Kore'ye dönmeye ikna etmesini söyleyen sese kulaklarını tıkayamıyordu. Sehun burada kaldıkça ölüyordu. Dönüp bekleyenine kavuşmadıkça ölüyordu. Bekleyeni onu nerede bekliyor sadece bunu bilemiyordu. Gözünden süzülen yaş eşliğinde uzanıp, ince deriden belirginleşmiş yaşlılık lekelerine sahip eli tutmuştu. Korksa da üzüleceğini bilse de kadının devam etmesini istemişti.
"Hissettiklerini biliyorum Yeseul. Ama boşuna... Sehun buradan gitmeyecek. O mutsuz ölecek. Yıllarca onu korumayı denedin. Sehun'u Sehun'dan korumayı başarabildin mi?"
"..."
"Koruyamazsın Yeseul. Onu kimse koruyamaz. Ardında bıraktığı geride kalmamış denen hiç geride kalmayacak. O bu hayattan eksik gidecek. Ve ruhu tamamlanıncaya dek acı çekecek."
"Ama!..." demişti Yeseul, gözyaşları içerisinde itiraz etmeyi denemişti. Oysa ne diyebilirdi? Tüm olanlar gerçekti. Aynı kelimelerle ifade edemese de kelimelerin hissettirdikleri içini kor gibi yakarken nasıl itiraz edebilirdi?
"Şşşşt! Ağlama. Sen arkadaşı oldun, kadını oldun, karşılık beklemeden her şeyini ona sundun. Ona bir evlat verdin. Onun için yapacakların bunlardan ötesi değil güzel kızım. Artık oğlun için hayatta kal, daha önemlisi torunun için. Oh Sehun için. Onun da dedesi gibi yarım kalmışlığı tatmaması için."
Yeseul'un göz bebekleri genişlemişti, "Baekhyun, o... O daha 4 yaşında".
Yaşlı kadın belli belirsiz gülümsemişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/96087912-288-k621077.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTRE •sekai•
FanfictionReenkarnasyon ve tenasüh... Ortak yanları ruhun sürekliliğine dayansa da ayrıştığı yanlar keskindir. Tenasüh inanışı, ruhların dünyaya gelip gitmelerini ceza ve ödül düalitesine dayandırırken, reenkarnasyon kavramında ceza ya da ödül söz konusu de...