Playlist: TNK - Yine Yazı Bekleriz
Afiş için teşekkürler.
▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
∞
Ertesi gün başımda büyük bir zonklamayla gözlerimi yeni bir güne açmış, duşta her zamankinden fazla vakit geçirerek kendime gelmeye çalışmıştım. Dün olanların zihnimde yarattığı hasarı büyütüp o hasarın altında ezilmek istemiyordum. Delinmişti zihnimin bir köşesi o deliğin üstünü var gücümle kapatmaya çalışıyordum. O delik genişlerse kendimi toparlayamazdım çünkü sebebi olan bu sefer yabancı ve zarar vermek istemesine şaşırmayacağım birileri değildi. Bu sefer tanıdıktı, çok yakındı, çok yakınımdı ve bana zarar vermek isteyeceğini hiçbir zaman düşünmezdim. Bu sefer daha zordu.
Olmamış gibi davranmalıydım. Yokmuş gibi yapmalıydım. Üstüne gidersem bu enkazın altında kalmaktan korkuyordum. Ya Meriç olmasaydı diye düşünmek zihnimde karanlık ağlar örüyor bedenimi oraya hapsetmeyi iştahla bekliyordu. Demir'in işlerini üstlenip Ankara'ya geçtiğini söylemişti. Beni merak ettiğini söylemeyecek kadar gururluydu hala. Dönerken de bana uğramıştı. Annemden nerede olduğumu öğrenip beni görmek için oraya gelmese... Düşünmemeliydim!
"Kayla! Meriç geldi!"
Annemin sesi aynanın karşısında dikilmiş, soluk gözlerimin içindeki korkuda kaybolmuş olan bedenimi uyandırmıştı. Titreyen ellerimi harekete geçirdim.
Annem bir şeyim olduğunu anlamıştı. Sormuyordu ama dün geceden beri gözleri üstümdeydi. Ne olduğunu ona anlatamazdım. Annemi bir kez daha üzemezdim. Üstelik buna sebep olan kişiyi öğrenirse onun üstüne dökülecek enkaz kalıntıları daha fazlaydı. O annemdi. O kendini daha çok suçlar, daha çok pişman olur, daha çok üzülürdü.
"Günaydın!"
Kapının yanında durdum, omzumu kapıya yasladım ve mutfakta dikilen Meriç'e ve tezgahın önündeki anneme baktım.
"Meriç'in geldiğini söylememiştin."
Meriç'in gözleri üstümdeydi. İyiydim. Ona gözlerimle cevap vermeyi umdum. Üstünde 'Don Quixote' yazılı tişörtü ve yüzündeki masum ifadeyle mutfağımda onu görmek güne güzel bir başlangıç demekti.
"Buraya gel, Meriç. Kayla biraz halsiz. Kahvaltıyı hazırlamama yardım eder misin?"
"Ben mi?"
Anneme ilk kez bize doğru döndü ve Meriç'e rahat bir şekilde "Evet. Sen!"dedi.
"Gel. Şu domatesleri benim için doğrar mısın?"
Meriç tezgaha yaklaşsa da bu konuda tereddütlü gözüküyordu. İçeri doğru hareket edip sandalyeyi çektim ve oturdum.
"Düzgün kesebileceğimden emin değilim."
"O kadar da beceriksiz değilsindir herhalde. Kayla resim yaptığını söylemişti. El becerin olması gerekmez mi?"
"Evet ama..." Annem domateslerin olduğu kaseyi ve bıçağı onun önüne ittiğinde Meriç sustu.
"Göreceğiz şimdi. Domatesler temiz. Sadece dilimleyeceksin."
"Pekala."
Meriç bıçağı eline aldığında dikkatle domateslere bakıyordu. Onu ilk defa böyle görüyordum. Kendine su almışlığı dışında mutfakta çok bir iş yapmazdı ve şimdi büyüdüğüm evin mutfağında kahvaltı hazırlanmasına yardım ediyordu.
"Gördün mü? Yapabiliyormuşsun."
"Daha önce kimse bana bunu yaptırmadı."
Meriç'in yüzünde bir gülümseme vardı. Annemin onayı onu mutlu etmiş gibi gözüküyordu ve bunu izlemek tuhaftı.
"Annelerle vakit geçirmek için iyi bir yöntem ama erkek çocukları pek mutfağa sokulmaz. Tabii bu benim için geçerli değil."
"Annem hep kendi problemleriyle uğraştı. Sanırım mutfak olayı son sıralardaydı. Bunalım dönemi uzun sürdü. Pek vakit geçiremedik."
Annem kafasını onaylayıcı bir şekilde salladı ve babam duymayacak olsa da ona bir göndermede bulundu.
"Kahvaltılar ne zaman olursa olsun birlikte yapılır."
"Uzun zamandır ailemle birlikte kahvaltı yapmıyorum ya da böyle toplu yemekler. Sadece arada bir. Misafir varsa."
"Ailenden uzak kalman eminim ki anneni üzüyordur."
Meriç bir an anneme odaklandı. Bakışlarını uzun sayılabilecek bir süre annemden ayırmadı. Sonra ikinci domatese geçti ve "Belki."diye yanıtladı. "Ama bu o kadar uzun sürmez çünkü annem için ben ikinci sıradayım."
Annemle bu kadar açık konuşabilmesinin şaşkınlığını sindiremeden o beni biraz daha şaşırtıyordu. Benimle ailesi hakkında konuşabilmesi neredeyse aylarımızı almıştı ama şimdi annemle sıradan bir konuyu konuşur gibi rahattı.
"Hiçbir anne çocuğunu ikinci sıraya koymaz."
"Annem babama saplantılı bir şekilde aşık. Babam onu aldattığı halde..."
Cümlesini yarıda kestiğinde annem elindeki tahta kaşığı tezgahın üstüne bırakıp omzuna dokundu. Meriç'in yüzüne bir tebessüm yerleşti. "Sanırım bu ailenin kadınlarında bir şey var. Size özel. Kayla gibi siz de benimle gerçekten ilgileniyor gibi gözüküyorsunuz. Hiç umurunuzda olmaması gerektiği halde... Teşekkür ederim."
"Bazen büyüklerin işine akıl sır ermez ama bu deli oldukları anlamına gelmez. Her şey gün gelir çözülür. Kayla'nın baba düğümünü çözmek için on altı yıl beklemek zorunda kaldık. Anne ve baban eminim bir şeyleri düzeltmeye çalışıyordur."
Annem yüzüne düşen bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırdıktan sonra Meriç'in omzuna hafifçe vurdu. "Oldu bunlar. Harikasın! Teşekkür ederim. Kayla'nın yanına geç. Gerisini ben hallederim."
Meriç ellerini kuruladıktan sonra yanıma oturdu. Annem de az sonra karşımıza oturmuştu. Annem ve Meriç'in daha çok konuştuğu, normal şeylerden bahsedilen bir kahvaltının sonunda anneme bulaşıklarda yardım eden Meriç oldu. İkisinin birlikte bir şeyler yapması hoşuma gitmişti. Ben annem düne dair bir şeylerden şüphelenir diye ağzımı açmaya korkarken Meriç bana yardımcı olarak annemle bol bol sohbet etti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kötü Çocuk IV
Teen FictionBu siyahlığın içinde kaybolmuş beyazın hikayesi. Kayla dünyaya gözlerini yeniden açtığında her şey eskisi gibiydi ama kendi öyle değildi. Meriç ile ilişkileri bir aile sırrıyla toparlanamayacak parçalara ayrıldığında artık geri dönüşü yoktu. Bazen...