Herkesin hayatında böyle anlar vardır, dinlediğiniz şarkılardan, izlediğiniz filmlerden, duyduğunuz herhangi bir hikayeden veya tanık olduğunuz bir olaydan ister istemez kendinize ait bir şeyler çıkarmaya zorlanırsınız. Anlatılanlarla alakan yoktur belkide ama doğanın kanunudur bu, orada bahsi geçen mutlaka " sen" olmalısındır.
Şarkıda gidemeyen adam, filmdeki aşkı için ölen kız, efsanedeki cesur ama fakir genç aşık...
Bir anda rolüne bürünen bir oyuncu gibi, sahipleniriz. Böylece daha da anlam kazanır, normal bir olay bile unutulmaz olur ömür boyunca.Biri şiir yazar herhangi birine, ölümsüz olur, başka biri girer hayatına bir şiirlik bile değeri olmaz. Belki bundandır en güzel aşkları Romeo ve Jülyet, leyla ile mecnun , aslı ile kereme benzetmek. Aşık olanlar kendilerini efsane aşıklara layık görür hep.
Fakat efsane aşkları efsane yapan birbirlerine kavuşmaları değildir. Vuslata erememektir bu kadar sahiplenip de kendimizi bulduğumuz.İlla ki karşılıklı mı olması lazım aşkın ? Kavuşmadan, yan yana olmadan, elele yaşamadan aşk olamaz mı? Aşk acıya katlanma sanatıdır , hangi tarafın daha çok acı verdiği veya kimin daha çok acıya katlandığının önemi yoktur, asıl insanı zorlayan hayatını adamaktır karşındakine.
Kimse ayrılmaz , ayrılık yoktur aşkın lügatında , çünkü vuslata ermek kadar zordur ayrılık..
Hayat kadar zalimdir aşk, zalim olduğu kadar da gururu kaldırmaz.
Ayrıldım der insan ayrılamadığını bile bile , sonra kendini haklı çıkarmaya çalışır, nedenler arar acıtsada , kalbini öldürmeye çalışır beyniyle , ama yapamaz bunu , söyleyemez kendine. Aşk gurura gelmez !Şimdi neredesin , ne yaparsın bilmem.
Yazdıklarımdan haberin olur mu bir gün eminde değilim.
Sanırım yenilgiyi kabul etmemin zamanı geldi ; gururuna yenik düşmüş bir kalbin hikayesidir bu.Ama bu hikayede her ne olursa olsun ,
Aşk herşeye rağmen acısı ve tatlısıyla bir ömür yaşamaya bedel.