Karanlık ve o karanlığı delmeye çalışan renkli ışıkların arasında yürümeye çalışıyordum. Ter kokusunun ağır olduğu bu ortama birde içkinin en ağır hali eklenince bulunduğum yer iyice çekilmez olmuştu.
Zaten arkadaşımın aklına uymakta benim kabahatimdi. Jungkook eğlence adamıydı, aklı fikri kızlar ve partilerdi. Ben ise sakin bir insandım. Tabi ki orta yaş sendromunda gibi değildim, sadece eğlence anlayışım biraz daha farklıydı.
Jungkook bira kokularıyla harmanlanan yatakları seviyordu, kızların en dolgun halleri ilgi alanındaydı. Sevgi kavramından oldukça uzak bir insandı. Ciddi ilişkilere ise garip bir fobisi vardı.
İşte bu Jungkook'un eğlence anlayışıydı.
Benim eğlence anlayışım, sevgilimle vakit geçirmekti. Jungkook'un tam aksine ciddi ilişkilerin insanıydım. Yatağımda onlarca beden görmektense alıştığım bedenin tenini her defasında tatmayı seviyordum. Ve çoğunlukla sevgilimle başbaşa olabileceğim yerleri seviyordum. Bu da benim eğlence anlayışımdı ve kim ne derse desin partilemek çokta güzel bir şey değildi.
Fakat her ne kadar kötü desem de şu an bir partinin ortasına düşmüştüm. Ve her bir adımımda farklı bir bedene çarpıyor, alkolle bir bütün olan kızların beni ellememesine dikkat ediyordum.
Evet bu noktada da Jungkook'la çok zıttık. Ben homoseksüeldim, o heteroseksüeldi. Fakat tüm bu zıtlıklarımıza rağmen arkadaştık. Yine de çok yakın arkadaş diyebileceğim bir konumda değildi. Onun arkadaş çevresi farklıydı, benim ise fazla yoktu. Sevgilimle vakit geçirmekten onlarla pek yakınlaşamıyorduk.
Üstelik Seul aksanına uyum sağlayamadığımdan da pek gerek duymuyordum. Onların kendi hallerinde takılması benim için bir sorun teşkil etmiyordu.
Ve tüm bunları göz önüne aldığımızda neden hala burada bulunduğumu bilemiyordum. Etraf benim için fazla iticiydi. Amaçları içki içip dans etmek mi yoksa içki içip kızları parmaklamak mı emin değildim. Çünkü henüz gözüme çarpan üç kişi oturup parti kelimesinin anlamını araştırmam gerektiğini söylüyor gibiydi.
Biri elini kızın eteğinin altına sokmuş, diğeri ise kızın kalçalarını avuçlamıştı. Ayak üstü kızı parmakla becerirlerken bu işten kimin kârlı çıktığı belirsizdi. Bu manzaraya karşı duyamayacaklarını bilsem de bir küfür savurup yönümü değiştirdim.
Kesinlikle evin balkonuna çıkmalıydım. Ayrı bir sorun daha, kimin evi olduğunu bilmiyordum.
Sadece Jungkook'un 'parti var dediler geldik kardeşim' mantığına dayanarak gelmiştik. Ve benim burada olmam kesinlikle Jungkook'un suçuydu.
Içki kötülüklerin anası değildi, öyle bir şey varsa bu kesinlikle Jungkook'tu. Jungkook zaten içkinin ham maddesi gibi bir şeydi, o konuştukça insanın beyni uyuşuyordu. Daha sonrasında ise 'tamam lanet olsası, gidelim' diyecek kıvama geliyorduk.
Başımı belli belirsiz iki yana salladıktan sonra şükürler olsun ki balkonu bulabilmiştim. Nefes almaya ihtiyacım olduğundan seri hareketlerle balkona çıkıp kapıyı ardımdan kapattım. Birinin o lanet müziği susturması gerekiyordu. Şarkıyı yapan kişi 'nasıl beyin sikilir' cümlesini kanıtlamaya çalışıyor olmalıydı.
Derin bir nefes alıp arkamı döndüğümde yalnız olmadığımı ve hatta bir çiftti fazla uygunsuz bir vaziyette yakaladığımı yeni fark etmiştim.
Sikeyim, balkonda erkek sikmek de ne demek?
Neyse ki bahçeli bir ev olduğundan etrafta onları görebilecek birileri yoktu, fakat benim bu gözlerim bugün fazla günah işlemişçesine bedel ödüyordu.