Çok kötü hissediyordum.
Yaptıklarımdan, duyduklarımdan sonra ruh halim çöküntüye uğramıştı. Ruhsuzdum Hoseok'un söylediklerinden sonra. Bunu nasıl yapabildiğini düşünmüştüm.
Sinirlenmiştim bolca, böyle bir şeyi hayatımda ilk defa yaşamıştım. Bu his berbat bir şeydi. Fakat benim de Hoseok'tan aşağı kalır yanım yoktu. Kim Taehyung'un öpücüğüne karşılık verip ona ihanet etmiştim.
Beni kötü hissettiren bir diğer neden ise o günün bir türlü aklımdan çıkmamasıydı. Garipti belki ama, ne zaman bir şeyler düşünmeye başlasam noktayı Taehyung'la koyuyordum.
Hoseok'un beni aldatmış olması, Taehyung'un beni sevdiğini söylemesi..
Düzenli ilerleyen hayatım artık düzensizdi. Hoseok her zamanki Hoseok'tu fakat ben değişmiş gibiydim. Bunu Hoseok'la olan son konuşmamdan anlayabilmiştim.
Ben ona kızmıştım ve o bir kaç gün boyunca sürekli beni arayıp, mesajlar yağdırmıştı. Ben ise benden beklenmeyecek bir şekilde onunla hiç konuşmamıştım.
Önceki zamanlarda dayanamayıp haklı da olsam ilk mesajı atan hep ben olurdum. Aslında şöyle bir düşünürsek eğer Hoseok'ta farklı davranıyordu.
Sinirine yenik düşen biriydi Hoseok. Ben onunla iletişime geçene kadar asla sakinleşemezdi. Fakat şimdi gerçekten haklı olduğumun bilincinde olmalıydı.
Kim Taehyung'la öpüştüğümü bilse durumlar nasıl olurdu diye merak etmekten alıkoyamıyordum kendimi.
"Evet Park Jimin." Düşüncelerimden arınmamı sağlayan karşıma oturan kişiydi. "Geldim işte."
Bir diğer olay ise okulda Kim Taehyung'la konuşup dışarıda buluşmayı teklif etmemdi. Başta kabul etmemişti. Hatta ve hatta beni yalvartmış, dalga dolu halleriyle bir kaç kırıcı cümleler savurmuştu.
Ama sonucunda gelmişti.
"Ne soracaksın yine?" Havaların bu aralar hafif soğumasından dolayıydı sanırım, üzerinde siyah bir deri ceket vardı. Üstelik eskisi gibi gözlerine koyu renk makyajını yapmış, piercingleriyle de tamamlamıştı. Ondaki tek değişiklik uzayan saçlarıydı. Önceden dümdüz alnına dökülen saçları bugün dalgalıydı ve göz kapaklarına kadar inmişti. Üstelik siyah bir bereyle saçlarının özgürlüğünü kısıtlamıştı. "Gerçi cevaplarını bende bulamazsın ama neyse."
"Bilmiyor musun?" Çaresizce soru soran bana bakmak yerine kıvrılan dudaklarıyla deri ceketini çıkarıp sandalyesinin arkasına gelişigüzel atmıştı. Önüne döner dönmez ilk işi sweatinin kollarını hafif sıvayarak menüyü eline almak olmuştu.
Bana cevap vermemişti. Gerek bile duymuyordu. Onu fazlaca sinirlendirmiş olmalıydım. Ve ne yalan söyleyeyim birazcık ona karşı yumuşamıştım.
Yine de yanlış bir yol izlediği konusunda kararlıydım. Madem Hoseok'un beni aldattığını biliyordu açıkça söylemeliydi.
"Hoşgeldiniz." Masamıza gelen garsonla Taehyung menüyü kapatarak kendisine hayranlıkla gülen garson kıza dönmüştü. "Karar verdiniz mi?"
"Ben bir ice americano alayım."
Kız menüyü Taehyung'un elinden alırken karşısındaki cazibeyle daha fazla dayanamamış olmalı ki konuşmuştu. "Daha önce karşılaşmış mıydık?"
Klasik yalanlardan birisini duyduğum an önümdeki kahveyle ilgilenmeye başlamıştım. Her cinsin itinayla dikkatini çekebilen Taehyung "Sanmıyorum." Diye mırıldanmıştı, umursamazca.
"Aşırı tanıdık geliyorsun, ondan sormuştum."
"Doğrudur." Ağzından harfler konuşmak istemiyormuşçasına belli belirsiz dökülürken kız da daha fazla uzatmamaya karar vermişti.