Yorgun bir ruh hali içerisindeydim.
Fakat endişeyle kavrulan bedenimin farkındaydım. Hoseok'a ihanet etmiş olmam düşüncesi beni öldürüyordu. Başıma gelmesini istemediğim bir şeyi başkasına yapmamam gerektiğini bilerek büyümüştüm ben. Ama yapmıştım.
Taehyung'da şeytan tüyü olmalıydı. Tüm günahları işlemek için birebirdi. Yakışıklıydı bir kere, karizmatik ve cool bir duruşu vardı. Yüz hatları keskindi, bakışları ise donuk. Alayla gülümsediği zaman boşluğa düşüyormuş hissiyatını verecek kadar mükkemmel birisi oluyordu.
Anlayacağınız tüm mimikleri samimiyetten uzak ve alay dolu olmasına rağmen muhteşem bir görüntüsü vardı. Ve ben merak etmiştim bir kaç kez. İçten bir şekilde gülümsese nasıl görüneceğini.
"Lanet olsun!" Diye bağırdım birden hiddetle. Yağmur beni ıslatmaya devam ediyordu ve inanın bu umrumda bile değildi. "Daha henüz o aptalla öpüşüp Hoseok'a ihanet ettim. Neden hala onu ve tavırlarını düşünüyorum?"
Kendi kendime konuşarak yolda yürümeye devam ediyordum. Her ne kadar garip olsada Taehyung'u düşüncelerimden silip atamıyordum. Aramızda az ònce değişik bir etkileşim olmuştu. Garip hissetmiştim.
Bu biraz garip kaçacak belki ama ilk defa öpüşecekmiş gibi heyecanlanmış, kendimi kaybetmiştim.
Tanrı aşkına, biz Hoseok'la defalarca kez birlikte olmuştuk. Bòyle hissetmem çok saçmaydı.
İşte şuan pişmanlık duygusunu daha yoğun hissetmeye başlamıştım. Hem ihanet edip hem de bundan gram pişman olmamışım gibi Taehyung'u düşünmem hiç iyi değildi.
Bir yandan da kendimde fazla suç bulmak istemiyordum. Taehyung bir anda öpmüştü beni. Benim iznim yoktu. Ama suçum ona karşılık vermemdi. Hoseok bunu duysa bana söyleyeceği ilk şey 'onu itebilirdin' cümlesi olacaktı.
Evet onu itebilirdim. Ama neden itememiştim, hiçbir fikrim yoktu.
"Tanrım delireceğim." Hemen solumda kalan sokağa sapıp sokaģın başındaki ilk binanın bahçesine girmiştim. Burada cesaret alabilmek amacıyla saniyelerce bekledikten sonra gerekirse yalvarırım prensibiyle binaya girmiş ve hemen giriş katta bulunan daireye yònelmiştim.
Korkuyordum, pişmandım ve kendimi buraya gelerek yüzsüz gibi hissediyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Öylece kalakalmıştım kapının önünde.
Ona oturup durumu anlatmayacaktım elbette. Yani korkumun sebebi ona nasıl anlatacağımı bilememem değildi. Bu tedirgin tavırlarımın tek sebebi, bir başkasıyla öpüşüp hiçbir şey olmamış gibi onunla ilişkime nasıl devam edeceğimdi.
Ve ben uzun bir süre bunun için kendime teselliler vermiştim kapının önünde. Yine de öyle yüksek dozda suçluluk duygusu vardı ki üzerimde bir başkasıyla öpüşüp onunla hiçbir şey olmamış gibi davranamazdım.
Pişmanlığımı iliklerime kadar hissettim, yine de zile basmadım. Geldiğim yolu hızlıca geri döndüm. Saatlerce yağmurun altında gezdim.
Pişmandım, pişmanlıklarıma pişmanlık katıp onu düşündüm. Sonra yeniden ve yeniden kendime kızdım. En sonunda kafayı yemek üzereyken kendimi yurda atmış, sıcak bir duşun ardından yatağımın içerisine girmiştim.
Düşüncelerim ise beni uyutmamaya yeminliymişçesine beynimi kemirip durmuştu. Ve ben sabaha kadar uyumamıştım.
***
Koskaca beş gün falan olmuştu.
Okula gelmemiştim, yurttan bile çıkmamıştım. Ama Hoseok bir mesaj bile atmayı çok görmüştü bana. Buna bir sinirlenmiştim, bir de korkmuştum.