Pazartesi günü bana yönelik yapılan bir teklif vardı ve bugün cuma günü olmasına rağmen hala daha ne yapacağımı bilmiyordum. Hoseok'u sevdiğimi düşünüyordum, biz birbirimizi sevmiştik çünkü. Ama bir yandan da Hoseok'u gerçekten seviyor olsaydım kafam karışmazdı diye düşünüyorum. Fakat Hoseok'la yeni bir şeye başlamışken Taehyung'u düşünmek, beni, diğer aldatan insanlar kadar kötü biri yapıyordu.
Yani yapmamam gerekiyordu.
"Bence gitmelisin." Jungkook hala daha bana kırgın olsa da ona anlattıklarımdan sonra yorumunu esirgememişti. "Yani beni dinlemeyeceksin yine ama Hoseok denen salağı sevmiyorsun. Sadece alışkanlık olmuş gibi. Fakat Taehyung hyung cidden seni heyecanlandırıyor. Onu düşünmeden edemiyorsun."
"Hoseok'u kabul etmişken böyle bir şey düşünmek beni kötü yapmaz mı?" Diye sormuştum, ses tonum sanki onu yeni kazanıyormuşum gibi boğuk çıkmıştı. Jungkook söylediklerime sinirlenmişti. Sert bir şekilde cevaplaması da buna kanıttı. "O da seni aldatmıştı hyung unutma."
"Ne yani?" Volümüm biraz olsun artmıştı. "Onun gibi mi olmalıyım ben de?"
Bana inanamıyormuş gibi başını hafifçe iki yana sallamış ve derin bir nefes almıştı. Konuşmayı reddediyordu şimdi de. Bana tavır alıyordu ve ben bunu göz ardı ederek konuşmaya devam etmiştim. "Taehyung'a karşı ne hissettiğimi bilmiyorum bile."
Yutkundum. "Hadi seviyorum diyelim, güvenmeli miyim mesela, onu bile bilmiyorum."
Jungkook söylediklerimden sonra inadını kırarak omuzlarını düşürmüştü. "Denemeden anlayamazsın değil mi?"
Gülmüştüm, dalga geçercesine. Ve o an Taehyung'un dalga dolu gülümseyişleri geçmişti gözümün önünden. Ve bu benim duraksamama neden olmuştu. Üstelik beni ikinci kez öptüğü o gün yüzüne yayılan samimi gülüşü hala daha hatırladıkça garip hissediyordum. Ve bu zamana kadar Hoseok'la o kadar ileriye gitmemize rağmen, Taehyung'un tek bir öpücüğü bu zamana kadar hissetmediğim hisleri tattırmış, tüm bedenimi ele geçirmişti.
Başımı hafifçe iki yana sallamıştım. Hoseok gibi olamazdım ben. Fakat yine de ne hissettiğimi bilemiyor oluşum kararlarıma yön veriyordu. Jungkook'un söylediği de doğru olabilirdi. Ya sadece alışkanlığım olduğu için hala Hoseok'u sevdiğimi düşünüyorsam? Ya da gerçekten Hoseok'u seviyorsam fakat yaptıklarından dolayı kafam karışmış gibi hissediyorsam?
İşte bu yüzden ne yapacağımı bilemiyordum. Eğer Taehyung'a karşı tam olarak ne hissettiğimi bilseydim Hoseok'tan hemen ayrılırdım. Ya da ne bileyim Hoseok'u sevdiğimden emin olsaydım, Taehyung'a yanaşmazdım bile. Fakat ben tam bir geri zekalı gibi Taehyung'la en ufak yakınlaşmada bile etkileniyordum. Yoksa bu sadece bedenimin verdiği bir tepki miydi?
"Bak belki yarın oraya gitmen senin için daha iyi olur ve böylece sağlıklı bir karar verebilirsin. Her ne kadar hislerin konusunda kararsız olsan da orada bir tarafın ağır basar ve gerçekte ne hissettiğinden emin olabilirsin." Jungkook pes etmeyerek konuşmuştu. Ve konuşmalarını dinledikçe daha berbat hissediyordum. Resmen tercih yapmam gerektiğini söylüyordu. "Hem bak şarkı da söyleyecekmiş. Bence yarın kesin gitmelisin."
"Yarın nereye gidiyormuş Jimin?" Aniden yanımıza gelen Hoseok sayesinde göz bebeklerim şaşkınlıkla büyüse bile önceki konuşmalarımızı duymamış olduğunu anladıktan sonra rahatlamıştım. Bize merakla bakarken kolunu omzuma atmıştı ve Jungkook onun bu hareketine karşılık sadece suratını buruşturmuştu.
Ben ise sadece gergin hissediyordum.
"Bir kafe var, canlı müzik falan da oluyor." Hoseok'un sorusuna sessiz kaldığım için Jungkook tüm yalan becerilerinin çeyreğini ortaya dökerek bize yöneltilen soruyu memnuniyetle cevaplamıştı. "Jimin hyungun da gitmesini önermiştim. Çok beğendim de."