Sinirli değildim.
Hatta ve hatta manyağın biri benim sevgilime seks teklifinde de bulunmamıştı. Şöyle düşünürsek öyle bir manyakta yoktu. Bunları zihnimden silmeli ve sinirlenmemeliydim. Fakat ne yazık ki sevgilim tam karşımda duruyor, büyültmüş gözleriyle karşısında duran ve suratı ciddiliğin en koyu tonlarında olan manyağa bakıyordu.
Bu durum sakıncalıydı.
Sevgilimin ona bakmasını istemiyordum. Sadece cazibesi vardı ve her insanı kendisine çekebileceği bir gülümseyişe sahipti. Bunu da bu gece uygulamalı bir biçimde fark etmiştim.
"Hoseok." Dedim uyarırcasına. Bana dönmesi lazımdı, bana dönmesi ve gözlerimde ki o siniri görmesi gerekiyordu. "Sarhoşun biriyle uğraşmak istemiyorum, gidelim."
Hoseok'un bakışları yavaşça bana kayarken başını belli belirsiz sallayarak onaylamıştı beni. İşin garip tarafı bir tuhaf bakıyordu. Umursamamaya çalıştım, ama içimden beni buraya sürükleyen Jungkook'a küfürler etmekten geri kalmıyordum. Böyle yerler ben ve Hoseok'a göre değildi.
Sıkıntılı bir nefes verip hala bizi izleyen sarhoş bedene son bir bakış attım ve elimi Hoseok'un eline kenetledim. Sarhoş bedenin ise yüzünde dalga dolu bir gülümseme oluşmuş, bakışlarını henüz birleşen ellerimize dikmişti. Fakat şimdi ortamda tek bir çıt bile çıkmıyordu ve yemin ederim ki ne kadar sarhoş dersem diyeyim çocuk şuan fazla normal duruyordu.
Hoseok'un beni çekiştirmesiyle balkondan içeri girmiştik. Yüzüme çarpan boğuk hava ve içki kokuları güzel değildi, bir de gürültülü müzik yine kulak zarımı patlatmak istercesine kulaklarıma ilişmişti. Bugün yere göğe küfür edecek kadar sinirlenmiştim ki, hemen yanımda duran hoparlöre bir tekme geçirmemek için kendimi zor tutuyordum. "Jungkook malını bir bulalım."
Boğazım yırtılırcasına bağırdığımda Hoseok ciddi tavrını koruyarak beni onaylamıştı. Eli elimi sahiplenici bir tavırda sıkınca ona biraz daha yaklaşıp etrafıma baktım. Kalabalık ortamlardan nefret ediyordum, Jungkook'un ise hangi cehennemde olduğunu bilememekten daha çok nefret ediyordum.
Bir anda sürüklenmeye başlayınca sesimi çıkarmadan Hoseok'un adımlarına ayak uydurdum. Sanırsam aradığımız salağı bulmuştu ve bana anlatmak yerine yanına götürüyordu. Benim için sorun yoktu, şuan için sadece Jungkook'u bulmak istiyordum. Ve bu lanet gecede tek bir dileğim kabul olmuşcasına Jungkook'u bulmuştum. Tabi etrafını saran sayamadığım kızlarla birlikte.
Hayır, insan playboy olurdu. Sapık veya çapkın da olurdu. Ama neden doyumsuz olmak zorundaydı ki? Bir kız neyine yetmiyordu da onca kızla aynı anda farklı şeyler denemeye çalışıyordu? Üstelik diğer kızların da bunu kabullenmesi ve hatta birbirlerini kıskanmak yerine arada da birbirlerini ellemeleri garipti. Kesinlikle ben geri kafalı falan değildim, sadece bunlar fazla rahattı. Fazlanın da fazlası hemde.
Hoseok'un elini bırakıp bıkkın bakışlarım eşliğinde kızın biriyle veya kızların bir kaçıyla öpüşen Jungkook'u dürttüm. Bir anda öpüştüğü kızdan ayrılıp bana yaklaştığında sağ elimle kızaran ve ıslanan dudaklarının üzerine vurdum. Otomatiğe bağlamış gibi her dürteni öpüyor olmalıydı. O gözlerini aralayıp şaşkınca bana bakarken ben de dudaklarından parmaklarıma geçen o tükürüğümsü şeyi onun üzerindeki tişörte sürtmekle meşguldüm.
"Gidiyorum ben."
Jungkook ofladıktan sonra gözlerini devirmiş, ardından 'Tanrım günahım neydi' dercesine -ki onu benim demem gerekiyordu- yukarı bakmıştı. Daha sonra anlamadığım bir kaç bir şey mırıldandıktan sonra -sanırsam küfür ediyordu- benim duyabileceğim bir tonda konuşmuştu. "Geç bile kaldın Jimin ajusshi."