Sessizce oturuyorduk bahçede. Hoseok her zaman ki gibi yanımda oturuyor ama farklı olarak benimle ilgilenmiyordu. Tek yaptığı gergince bacağını sallamak ve etrafını izlemekti.
Bir süre sustum ben de. Ama konuşmamakta ısrar eden Hoseok yüzünden daha fazla susmaya da devam edememiştim.
"Neyin var?" Diye sorarken bulmuştum kendimi. Bu sorum bacağının hareketini durdururken yüzüne de küçük bir gülümseme hakim olmuştu. "Bir şeyim yok."
İnanmak istiyordum, Hoseok zaten konuşkan biri değildi. Her zaman ciddiliğini koruyan bir insan olmuştu. Bu yüzden gerginmiş havası veren mimiklere sahipti. Fakat her ne kadar karakterini kendime hatırlatarak ona inanmayı tercih etsemde benim yanımda ilgili birisine dönüştüğünden inanamıyordum.
"Yalan söylüyorsun."
Derin bir nefes bırakmıştı dolgun dudaklarının arasından. Kanmayacağımı adı gibi iyi biliyordu ama sevgimin büyüklüğünden olsa gerek ona çok kızabilen bir insan değildim. Genelde tartışmazdık bile. Sadece Hoseok ufak tefek gereksiz sinir krizlerine girip beni azarlar, ben de daha da sinirlendirmemek için alttan alırdım.
Bizim ilişkimizi ayakta tutan bir nevi bendim. Onu kaybetmek istemiyordum ve düşüncesi bile canımı yakıyordu.
"Jimin.." Demişti uyaran bir ses tonuyla. Biraz sonra sinir de eklenmişti. "Yalan söylemiyorum."
Dilimle dudaklarımı turlayıp suratımı astım. Bir kere daha ısrar edip sorunun ne olduğunu sorarsam bağırıp çağırıp yanımdan kalkacağını biliyordum. Sonra ben sakinleşmesini bekleyecek, sakinleştikten sonra yanına gidecektim. Bir kez olsun sinirlenmesin veya altta alsın isterdim. Fakat onun gibi sinirlerini kontrol altına alamayan biri için bu biraz imkânsız bir durumdu.
Bu yüzden her zaman ki yaptığım gibi yine sustum ve ayağa kalktım. En azından gidip lavaboda falan oyalanabilirdim.
"Bekle." Hoseok bana seslendiğinde duraksadım ve ona döndüm. Kaşları çatıktı. "Dünkü çocukla konuşuyor musun?"
Benim bu okulda kendisi ve Jungkook'tan başka kimseyle konuşmadığımı iyi biliyordu. Kastettiği kişinin de Taehyung olduğunu anlayabilmiştim. Fakat neden bunu sorma gereği duymuştu, anlayamamıştım. "Bu okulda kimseyle samimi olmadığımı biliyorsun."
"Sana yaklaşırsa konuşmak yok." Karşısında bir çocuk varmış gibi konuşması hoşuma gitmemişti. Kaşlarımın çatıldığını hissedebiliyordum. "Hoseok çocuk değilim farkında mısın?"
"O çocuk hoşuma gitmedi Jimin." Ses tonu şimdi yumuşak çıkmıştı. "Aklını çelsin istemiyorum."
Sinirden kasılan yüz kaslarım gevşerken yanına oturdum tekrardan. Beni sinirlendirmişken saniyeler içerisinde nasıl yumuşatabiliyordu, anlayamıyordum. "Kıskandın mı?"
"Jimin.." Uyararak konuşması umurumda bile değildi. Bal gibi de kıskanmıştı işte. "Sabahtan beri bu yüzden mi gergindin?"
"Gergin değildim."
Uzatmadım, onun yerine gòzlerim kısılana kadar güldüm. Bana bakıp güldüğümü fark ettiğinde gözlerini devirerek ayağa kalkmış, okul binasına doğru ilerlemeye başlamıştı.
Arkasından kalkıp hızlı adımlarımla ona yetiştiğimde hala gülümsüyordum. Hoseok ise daha fazla dayanamayıp kolunu omzuma atıp beni kendisine çekmişti. "Kabul et işte kıskanıyorsun."
"Çünkü sevgilimsin."
***
Geldiğimiz lavaboda Hoseok ellerini yıkarken ben lavaboda bulunan son kişinin dışarı çıkmasını bekliyordum.