Hisler vardı.
Herkesin başına gelirdi. Birine karşı bir şey hissederdiniz. Sonra yavaş yavaş ona doğru çekilirdiniz.
Onu keşfeder, seni keşfetmesine izin verirdiniz. Bir an da ona bağımlı olur ve onsuz yaşayamayacakmış gibi düşünürdünüz.
Jung Hoseok benim için tam olarak böyleydi.
Onsuz kendimi hayal edemiyordum. Onu da bir başkasıyla düşünemiyordum. Korkuyordum bu yüzden.
Sırf bu korkum yüzünden çoğu konuyu ben alttan almıştım. Üzülen bendim, yalvaran bendim, af dileyen bendim.
Jung Hoseok sadece kızan, bağıran ve affeden taraftı.
Ama ben bu sefer korkularımı geri plana atmıştım. İlk defa ona yalvarmayacaktım. Ben bir şey yapmamıştım, onu kendime çevirmeye çalışmayacaktım.
O uğraşmalıydı.
Tamam onu deli gibi özlemiştim ama boynundaki o morluklar ve Taehyung'un aklımı bulandırma çabaları sonucunda Hoseok bana durumu anlatacaktı.
Beni sevdiğini düşünüyordum, dışarıdan her ne kadar böyle durmasa bile o beni seviyordu.
Bu sefer o beni kaybetmemek için uğraş vermeliydi.
"Bir açıklaman yok mu?" Diye sordum. Gergindim, rahat davranmaya çalışıyordum. Okulun kafeteryasında köşelerde duran boş bir masaya oturmuş, birbirimizi izliyorduk.
Fakat Hoseok konuşmamaya yeminliymişçesine dudaklarını bile aralamamıştı. Ya benim bu tavrımdan dolayı böyleydi, ya da bir boklar dönmüştü ama ben anlayamamıştım.
Şuan için tek bildiğim bir şey varsa o da Hoseok'a deli gibi sinirlendiğimdi.
"Hoseok." Gergince konuştum bu sefer. Sinirim ses tonuma da yansımıştı. Ve inanın bana Hoseok birazdan şaşkınlıktan ölecek gibiydi. "Sormak istemiyordum ama beni mecbur ediyorsun."
Yutkundu sertçe. Elleri masanın üzerinde gergince birleşti ve parmakları birbirine kenetlendi.
Bu duruma sinirle gülümsedim ve dalga dolu bakışlarımı etrafta gezdirdim. O sıra kafeteryaya henüz giren Taehyung'u görmüştüm.
Uzun bir süre onu süzdüm. Önce kendine bir bardak kahve almış, daha sonra boş bir masa bulmak ümidiyle olsa gerek etrafına bakmıştı. Fakat gözleri beni ve hemen karşımda duran Hoseok'u bulduğunda ağzının içinde bir şeyler geveleyerek boş bir yere geçmiş, bize arkasını dònerek oturmuştu.
Ve ben de bakışlarımı onun üzerinden çekerek Hoseok'a yeniden bakmıştım. Onun da kafeteryaya henüz giren Taehyung'a baktığını ama ben bakışlarımı kendisine çevirdiğimde hemen kendine geldiğine şahitlik etmiştim bu sayede.
"Beni aldattın değil mi?" Böyle bir soru sormak niyetinde değildim. Taehyung'a her ne kadar inanmaman gerektiğini bilsem de kafamı karıştırmıştı bir kere.
Ve Hoseok cidden garip davranıyordu.
"Jimin-" Konuşabilmişti sonunda kısıkça. "-ben bir şey yapmadım."
"Morluklar neyin nesi o zaman?" Sertçe sordum. Öfkeden derin nefesler almaya başlamıştım. "Açıklama yap bana!"
"Bir hataydı." Dediğinde bu cevabı beklemediğimi fark etmiştim.
Aldatmıştı.
O beni aldatmıştı.
"Ne?" Diye sordum. Kekelememek için büyük bir çaba sarf etmiştim. Elim ayağım titriyordu. Ne yapmam gerektiğini veya nasıl tepki vermem gerektiğini bilemiyordum.