Arthur bahçede epey oyalandı. Güzel bir geceydi, gül kokuları ve yıldızlarla dolu gökyüzü binlerce şiire ilham verebilirdi ama genç adamın böyle bir çabası yoktu. Sacramento'dan dönerken yol boyunca bir çok dizeler ya da söz öbekleri karalamıştı, uğraşıp onları şiirleştirse bir kitap yazabilirdi ama hepsi Sandra'nın hayaliyle yazılmıştı ve şimdi karşısında bulmuş olduğu gerçek, Arthur'a o kağıtları yakıp üzerinde yazanları tamamen unutmasını söylüyordu. Ya kalbi bu arzuya uyacaktı ya da aklını yitirecekti.Oysa her şey ne kadar mükemmel olabilirdi. Genç kız aylar önce bu bahçeye getirdiğinde yüzüne pırıl pırıl gözlerle bakan eski Sandra'ya birazcık bile benziyor olsaydı evlenip nasıl istiyorlarsa öyle bir hayat kurabilirlerdi ama bir şeyler fena halde yanlış gitmişti ve karşısında tahammül sınırlarını zorlayacak kadar ukala, kendini beğenmiş, sivri dilli bir cadı bulmuştu.
Gece böceklerinin sesi artık kulaklarını yorduğunda eve dönmeye karar verdi. Gidip uzun bir uyku çekecek ve sabah güzel bir güne uyanacaktı. Tabii ruhunun daha ilkel kısımlarını istila eden elleri, gözleri, dudakları, saçları, boynu ve elbisenin çapkınca sardığı bedeni aklından çıkarabilirse.
Büyük salonun çift kanatlı geniş kapısı açıktı ve içeriden, kalabalığın belirtisi olan bir uğultu yükseliyordu. Sandra'nın Berrington'da kaldığı dönemde küçük salonda verdiği konserler mekanın darlığından ötürü pek bunaltıcı bir ortamda gerçekleşiyordu. Bu defa ise Dük Hazretleri'nin özel izniyle daha ferah olan büyük salona alınan dinleti, değerli eşyaları özenle kenara çekip piyanonun etrafına toplanan ev çalışanlarının katılımıyla başlamak üzereydi.
Marki Hazretleri hizmetkarlara özel bir toplantıya dahil olmak istemiyordu ama ayakları aynı kanıda değildi. Bedeninin ihtiyaçları genç adamı kızın peşinden ayrılmamaya zorlarken, içinde, nereden peydah olduğu belli olmayan meraklı bir Arthur, Sandra'nın nasıl piyano çaldığını görmek istiyordu. Meraklı Arthur, görünüşe göre Lady Alexandra'ya özel bir yaratıktı ve onun her şeyini, her yaptığını bilmek için kıvranıyordu.
Herkes içerideydi, kapı çevresinde kimse kalmamıştı artık ve genç adam koyu renk giysilerinin de avantajını kullanarak mumların aydınlatmadığı kuytu bir köşeye geçip kamufle oldu. Bulunduğu yerden kızı görmesi mümkün değildi ama zaten bu bir dinletiydi ve amaç dinlemek olmalıydı. İlk notaların duyulması ile beraber parlak, büyüleyici ve alabildiğine duygu yüklü bir beste genç adamın kulaklarından girerek bedeninin her hücresini esaret altına aldı.
Sandra, Paris'te bıraktığı sevgili öğretmeninin eserlerini, dinleyenleri memnun edecek kadar çalıyordu, her ne kadar o kendisini pek beğenmese de. Gerçi dinlediği virtüöz piyanistler yüzünden kendini küçümsemesi normaldi ama öylesi yetenekler kaç kişide bulunabilirdi ki? Genç kızın Chopin çalarken en büyük avantajı öğretmeninin çalarkenki duygularına bizzat şahitlik etmiş olmasıydı. Bu da aynı hissi tuşlara aktarmasına olanak sağlıyordu. Artık piyanoyla kavga da etmiyordu. Elleri tüy hafifliğinde siyah beyaz notalara dokunuyordu.
Arthur kesinlikle bu melodiyi hayatında ilk kez duyuyordu. Çalmayı bırakalı yıllar olmuştu ama iyi bir dinleyiciydi. Hayranlık uyandıran melodiyi Sandra da duygularını yansıtarak çalıyordu. Tanrı aşkına bu kız ne zaman piyano öğrenmişti de bu kadar ilerleme kaydetmişti? Mutlaka çocukken de ders almış olmalıydı. Genç adam melodi bitene kadar zevkle dinledi sonra görünmeden kaçıp kendi odasına çıktı.
Sandra iki parça daha çaldıktan sonra bebeği görmeye gitti ve sonra istirahate çekildi. Bu gece rahat bir uyku uyuyabilirdi artık. Kırgın da olsa merak etmekten hiç vazgeçmediği iki erkek güven içinde dönmüşlerdi, Eliza'nın bebeği sağlıkla dünyaya gelmişti, ne kadar kutlanacak bir gündü ve buna rağmen hiç eğlenceli geçmemişti. Sandra günün getirdiklerine kafa yorma işini ertesi güne bırakıp gözlerini kapattı. Gerçekten de atlar ve vahşilerle ilgili rüyalar görmeden huzurla uyudu ve sabah gün doğumunda dinlenmiş bir şekilde uyandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Demir Dük'ün Oğlu
Historical FictionTAMAMLANMIŞ HİKAYE WATTYS 2017 KAZANANI TARİHİ KURGU 2. KİTAP TARİHİ KURGU #1 12.08.2017 Alexandra kimsesizliğine çare olacak bir liman arıyordu, Arthur ise babasının onu mecbur bıraktığı evlilikten kurtulmaya çalışıyordu. Kader bu iki insanın yoll...