Bölüm 61

17.9K 1.2K 296
                                    

Beyaz şifon gecelik, yakasından aşağıya boydan boya yırtılmış halde yere serilmişti.

Arthur, kadınının şiddetli fırtınadan sonra sükunetin hükmünü ilan ettiği bir deniz misali kıpırtısız yatan bedeninden ayrılamıyordu. Şakağına küçük buseler kondururken saçlarının kokusu burnuna doluyordu. Kızıl buklelere dolanmış parmakları hayallerin gerçeğe dönüşüydü adeta. Kendi cüssesinin kızın incecik vücuduna ağırlık verdiğinin farkındaydı ama daha ilk seferden tutkunu olduğu tenden kopmak ne mümkündü. Ömrü boyunca böyle bir haz yaşamamıştı, aşkın kollarında adeta bir volkan gibi patlamıştı. Evet, saf aşktı Sandra, tutkuydu, cennetiydi Arthur'un. Şimdiye kadar onsuz geçen her anı hüzündü, hasretti, ama vuslatın tadını bir kez aldıktan sonra artık onsuz geçecek her an eziyet, zindan hatta ölüm olurdu. Genç adam usulca bedenini kızınkinden ayırıp yanına uzandı.

- Ben bu zamana kadar sensiz nasıl nefes almışım, Alexandra? Aşkın böylesinin beni hiç bulmayacağını sanırdım. Söyle bana meleğim, mutlu musun?

Sandra kendisini sarıp sarmalayan erkeğin ağırlığı üstünden gidince birden boşlukta hissetti ama kocasının sözleri kalbini mutlulukla doldurmaya yetmişti. Uzanıp Arthur'un yanağını okşarken hala birazcık utanıyordu.

- Lordum, mutluluktan başım dönüyor.

Arthur kızın meleksi yüzüne, sakin ve huzur dolu gözlerine bakarken kalbinden taşan neşeye alışkın değildi lakin bu huzurlu dakikaların ne kadar süreceğini düşünmeden edemiyordu. Tatlı ve utangaç karısının her dakika yeniden bir cadıya dönüşebileceği korkusuyla anın tadını olabildiğince çıkarmaya karar verdi. Uzanıp kızı göğsüne doğru çekti ve sol eliyle saçını okşamaya başladı. Aklına takılan bir iki şeyi sormak için de uygun zamandı.

- Alexandra çok aklıma takılıyor, kendimi suçluyorum. Gitmeden önce seni incitecek kadar kötü müydüm gerçekten? Yani kimseye göstermediğim alakayı sana gösterdim, seninle sohbetlerimiz, seni kaçış planıma dahil edişim, beraber Romeo ve Juliet okuyuşumuz...

- Sonra sizin beni konuşmaya dahi tenezzül etmeden bir bakışınızla odadan gönderişiniz, yahut hiç ben orada değilmişim gibi arkanızı dönüp öylece gidişleriniz...

Arthur lafını kesip davranışlarıyla alay eden kızın cüretine inanamıyordu. Bu konuşmanın sonu pek iyi yerlere varmayabilirdi.

- Yine alaycısın Lady'm.. Bu seferlik alttan alacağım ama her an içimdeki canavarı dizginlemekten vazgeçebilirim.

- Ne olurmuş o zaman?

Kızın meydan okuyan bakışlarına genç adam, parmaklarını kızıl buklelerden kurtarıp çıplak sırtından beline ve kalçasına doğru indirerek cevap verdi. Erkeğin gözlerinde parıldayan alevlerle nefessiz kalan Sandra, o canavardan pek bir hoşlandığını itiraf etmek zorundaydı.

- Sandra, o akşam gözlerime bakıp babamı ve adımı inkar etmemi söylediğinde canımın nasıl yandığını sana anlatamam. Konuşacak halim kalmamıştı ki. Beni o ruh halinden çıkaran tek şey yine senin kütüphanemdeki varlığın oldu. O zaman farkında olmasam da çoktan her zerreme sirayet etmiştin, ruhum seninkiyle bütünleşmişti meleğim..

- Lordum ben bunları anlayabilmiş olsaydım sizi çok başka duygularla beklerdim. Bana hiç umut vermemiştiniz. Hep korku içindeydim.

- O yüzden mi ilk şüphelendiğinde benim Shakespeare'imi o rezalet şiirlerle aynı muameleye maruz bıraktın? Sahi hangi aptal Bourbon yazmış onları?

- Majesteleri Kral'ın şiirlerini mi kastediyorsunuz? Siz onları nasıl gördünüz?

- Hizmetçine kitabımın akıbetini sorduğumda onu da göstermiş bulundu. Gelincik meselesini de o sayede öğrenmiştim.

Demir Dük'ün OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin