Bölüm 19

21K 1.6K 108
                                    

Günaydın,

Medyada klasik müzik sevenler için, bence soğuk rüzgarları en iyi betimleyen Smetana'nın La Moldau adlı eseri mevcut. Arthur'un "Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına" şeklindeki duygularına güzel bir fon müziği oluşturuyor.

Arthur atını dörtnala kuzeye sürerken sağından yükselen güneş gözünü almaya başlamıştı. Her şey yolunda giderse, ki aslında Northwood'a giderek yolundan çok sapmış ve zaman kaybetmişti ama Edward'ın katkıları çok değerliydi, gemiye yakalanmadan binebildiğinde bir daha sorun yaşama ihtimali düşüktü.

Edward, Kenneth Shaw adına bir referans mektubu yazmıştı ve Arthur, gemi işletmecisi John Cropper'a mektubu verdikten sonra hasımlarından kaçtığını ve sahte kimlik ile yolculuk etmek istediğini söyleyip bir kere daha adını değiştirerek hedef şaşırtacaktı. İmkan bulursa Virginia ya da Batı Hint Adaları'na giden bir gemiyi tercih edecekti. Oradan batıya da sahte isimle gidecek ve şansı varsa kendine yeni bir hayat kuracaktı. Yatırımlarından nakde çevirebildiği on bin Pound kadar bir meblağı da Edward'a yine senet karşılığı vermişti ve o senetle arkadaşının Amerikan Demiryolu Şirketindeki hisselerini üstüne alabilecekti. Ama bunu hemen yapmayı düşünmüyordu çünkü yakalanmasına sebep olabilirdi. Bir süre çalışıp kendi yağıyla kavrulmak zorundaydı.

Bir gün önce kendisine güçlü, parlak bir enerji veren yol bugün cehenneme gidiyormuş gibi iç karartıyordu. Arthur düne göre neyin eksik olduğunu pekala biliyordu. Dün gece biraz zorlama da olsa kalbinde keşfettiği duyguları artık yadsımıyordu. Gözünün önünde uçuşan kızıl ışıltılara, kollarının arasında tuttuğu incecik bedenin sıcaklığına nasıl da alışıvermişti...

Güneş yüzünden kamaşan gözlerini bir anlığına kapattığında aklında Sandra'nın hayali canlandı. Bunca karmaşanın ortasında bir bu eksikti. Nasıl olduğunu anlamamıştı bile.. Her zaman günün birinde bir kadın aklını aşkla zehirleyecekse, bu ancak entellektüel seviyesi had safhada, erdemleri çok yüksek biri olabilir diye düşünürdü. Dünyadan haberi olmayan bir çocuk, ermiş yetişmiş koskoca bir adamı şaşkın bakışlarına tutsak etsindi ha? Baştan ayağa saçmaydı, baştan ayağa saçma...

Küçük kızı kabul salonundan ayrıldıktan sonra görmemişti. Böylesi daha iyiydi zaten. Hislerinin farkına varmışken onu görürse ayrılması çok zor olurdu. Kızı zaten huzurla yaşayabileceği bir yerde bırakmıştı, acı içinde olan kendisiydi. Edward söz vermişti ve emanetine sahip çıkardı nasıl olsa. Sabah vedalaşırken Edward, Knightley konusunu biraz abarttığını itiraf etmiş ve adamın güz ekimi boyunca yoğunluktan eve gelmeye fırsat bulamayacağının garantisini vermişti. Biraz zaman geçince kızı da Chadwick'e aldıracaktı. Gerçi aksi olsa da Arthur'un söyleyebileceği bir şey yoktu. Kendisi şu haliyle kıza hiç bir şey veremezdi. Kendi yolu hangi cehenneme çıkarsa çıksın, temiz kalpli Sandra, güzel insanların olduğu güzel bir evde mutlu bir hayat kurmayı hakediyordu. Arthur, Berrington'un emsalsiz güllerinin içerisinde, hepsinden daha kıymetli olan kızıl goncasını bırakmıştı ve kendisi kaderin soğuk rüzgarlarında savrulup duruyordu.

                      ...........

Tony sabah erkenden Whitehall'daki Savunma Bakanlığı binasında Albay McCoy'un kapısında dikilmiş bekliyordu. Ciddi suratlı, kır saçlı, ince yapılı, kırk yaşlarında görünen istihbarat şefi odasına girerken kapıdaki asker olduğu her halinden belli olan genç adama içeri gelebileceğini ifade eden bir baş hareketi yapmayı ihmal etmedi.

Tony peşi sıra odasına girdiği adamın yerine oturmasını, masasında duran kağıtları ve gazeteleri düzelterek önüne çekmesini, arkasına rahatça yaslanarak yüzüne sorarcasına bakana kadar saygılı bir sabırla bekledi. Sonra selam verip kendini tanıttı.

Demir Dük'ün OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin