Bölüm 15

20.9K 1.6K 135
                                    

Köylülerin hasat çalışması bitmişti. Geniş tarlalarda açılan yeni sulama kanalları, kullanılan kaliteli tohumlar, baştan düzenlenen ekim sistemlerinin olumlu etkileriyle verimlilik had safhadaydı. Mahsül tarlalardan ambarlara götürülmek üzere istiflenirken alçak bir tepeden araziyi izleyen iki genç adamdan siyah saçları geriye taranmış siyah redingotu ve beyaz boyun bağıyla gayet şık görünen, iri yapılı ve yakışıklı olanı, biraz geride duran yaşlıca adama en kısa zamanda arazinin her köşesinde hasat şenlikleri düzenlenmesini istediğini bildirdi. Adam reverans yaparak 'Emredersiniz Dük Hazretleri, Düşes Hazretleri'yle görüşüp gerekli hazırlıklara hemen başlarız.' deyince Dük müstehzi bir ifadeyle yanındaki genç adama döndü.

- Görüyor musun Knightley? Kendi toprağımda emirlerim karımın onayı olmadan geçerlilik kazanmıyor.

Kahverengi dalgalı saçlı, sevimli yüzlü ziraat danışmanı, efendisinin şakalaştığını bilerek, azar işitme korkusuyla yanakları kızaran vekilharç Bailey'ye göz kırptı.

- Efendim, vekilharcınızın demek istediği, başarılı hasadımızda çok değerli eşinizin katkıları büyük olduğundan belki şenlikleri kendi planlamak isteyebilir.

Edward danışmanının onu idare etmeye çalıştığının farkındaydı tabii ki.

- Senin politikaya yeteneğin olduğu gerçeği beni olduğumdan daha saf kılmıyor. Bilin ki hepinize Düşesimin hatırına katlanıyorum.

Bu sohbet daha uzayabilirdi elbette ama uzaktan gelen nal sesleri Saygıdeğer 8. Nothwood Dükü Edward Berrington ve maiyetinin dikkatini çekince bütün gözler tepenin diğer tarafındaki güneydoğu yoluna döndü.

Atlı önce uzakta küçük bir leke gibi belirdi. Herhalde mektup getiren biriydi. Edward umursamadan kendi atına doğru yürüdü. Siyah asil hayvan efendisi yaklaşırken başını kaldırdı. Dük atın boynunu okşayıp tek hamlede sırtına bindi. Peşi sıra bütün beraberindekiler de atlarına biniyorlardı. Edward'ın nedense aklı yolcuda kalmıştı, atın başını çevirip keskin bakışlarını tekrar yola dikti. Şimdi daha yakın olan kahverengi aygırın üzerinde iki kişi olduğunu seçti. Ve öndeki kızıl saçları uçuşan bir kadın gibi görünüyordu.

Bu haliyle daha çok merak ettiği yolcuları görmek için bekledi. At gitgide yaklaşıyordu, belli ki uzun yoldan geliyordu ve iki kişiyi taşıdığı için çok yorulmuştu. Üstündekilerse... Aman Tanrım!! Bu olabilir miydi? Arthur Welles kucağında kızıl saçlı bir kadınla kendi evine doğru mu geliyordu? Bu hiç normal değildi, hatta imkansızdı. Eğer duyulursa Wellingstone Dükü bütün orduyu üstüne kaldırırdı. Edward'ın isteyebileceği en son şey buydu tabii ki.

Dönüp maiyetindekilere hemen eve dönmelerini emretti. Yolcuyu yalnız karşılasa daha iyi olacaktı. Adamlar uzaklaşırken kendi de yola indi. Birkaç dakika sonra iki at karşı karşıya geldi.

Arthur, yol üstünde dikilip duran at ve binicisini gördüğünde yorgun hayvanı yavaşlatarak durdurdu.

- Bizi karşılamaya buralara kadar gelmen çok zarif bir hareket Berrington.

Sandra yorgunluktan gördüklerini anlamlandırmakta güçlük çeker hale geldiğini düşündü. Yolun ortasında atının üstünde öylece duran bir adam vardı ve fazlasıyla asil, güçlü ve yakışıklı görünen bu kişinin bir çiftçi ya da yolcuya benzemediğine göre buradaki varlığı oldukça saçmaydı. Efendisi adamı görünce atı durdurmuş ve ismiyle hitap ederek konuşmuştu. Sonra Marki attan inerken diğerinin cevabını duyduğunda şaşkınlık ve utançla kıpkırmızı oldu.

- Senin bir hanımla mülküme kaçman da ayrıca kibar bir hareket dostum. Benden hoşlanmadığını biliyorum ama babana yem edecek kadar düşman olduğunu da düşünmemiştim.

Demir Dük'ün OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin