Bölüm 65 (FİNAL)

23.1K 1.3K 613
                                    


Sandra'nın gözleri dolmuştu. Misafirlerin önünde ağlamak istemiyordu ama genç adamın dünyanın öteki ucunda, vahşilerin ve bütün kötü şeylerin arasında, canı dahi emniyette değilken kendisi için böyle dokunaklı şeyler düşünmüş, böyle mısralar dökmüş olması inanılmazdı. Arthur'un ilk geldiği günlerde yaptıkları yine aklına düşmüştü kızın. O kendisi için bu kadar duygu yüklüyken kendisi ne kadar sinir bozucu davranmıştı. Bu güzel dizeleri hak ediyor muydu sahiden? Ne akan gözyaşlarına ne de kocasına koşan ayaklarına mukayyet olabildi Sandra. Ayıpsa ayıp, kimin umurundaydı ki?

Arthur boynuna sımsıkı sarılan kızı kollarının arasında tutarken bunu daha önce yapmadığı için kendine kızdı. Sandra mutlulukların en büyüğünü hak ediyordu ve eğer hepsine bu kadar duygulanacaksa işi gücü bırakıp ciltler dolusu şiir yazabilirdi. Neden sonra narin çiçeğini kendinden biraz uzaklaştırıp parmaklarının ucuyla yanaklarına süzülen inci tanelerini sildi. Yaşlarla ıslanan cildi gerçekten de bir gül yaprağı gibi ipeksiydi.

- Ağlama kızıl gülüm, sen hep gül olmaz mı?

Alexandra sevdiği adamın arzusuna uyup gülümsedi. Gül rengi yanaklardaki gözyaşlarıyla ışıltılı gülümsemesi yağmurla güneşin birlikteliğinden doğan gökkuşağı gibi aydınlatıyordu güzel yüzünü. Arthur bu yüze bir ömür baksa doyamazdı asla. Mutluluğun anahtarı o buz mavisi gözlerde gizlenmiş gibiydi.

- Gülerim tabii ama sizden bir ricam olacak. Bu şiiri bana defalarca okuyacaksınız.

Arthur, uzanıp kulağına fısıldayan kıza yanıtını yine fısıltıyla verdi.

- Odamızda, aşkım...

Sandra odadakiler aklına gelince utanarak geri çekildi. Şöyle bir etrafa bakındığında herkesin duygulanmış göründüğünü fark etti. Mercedes piyanoya doğru gidip çaldığı ezgiye devam eden kocasının yanına oturmuştu. Conchita köpeklerden birini kucağına almış yanağını hayvanın başına dayamıştı. Diğer köpek de Dük'ün ayaklarının dibine oturmuş yaşlı adamın yüzüne bakıyordu. Sandra kayınpederi sinirlenmeden gidip köpeği kucağına aldı. Sahi bu tatlı hayvancıkların hala bir ismi yoktu. Tam Conchita'ya bu konuyu açacaktı ki uşak misafir geldiğini bildirmek üzere salona girdi.

Arthur kaşlarını çattı. Vakit epey geç olmuştu ve bu saatte ev ziyareti münasebetsizlik sayılırdı. Misafir karşılamaya hazırlanan Sandra köpeği yere bıraktı.

Kapıdan önce Anton girdi. Konuşmadan evvel etrafına tedirgin bir bakış attı. Kapı kapanmamıştı, belli ki dışarıda biri ya da birileri daha vardı ama her kimse içeri gelmiyordu.

- Akşamın bu vaktinde geldiğim için üzgünüm ve görüyorum ki misafiriniz var ama uzun yoldan geldim.

Tony, piyano başındaki Don de la Pena'yı tanımıştı elbette. Juan da geleni dikkatlice inceledi ama emin olamadı. Arthur kayınbiraderini dostça karşılayıp elini sıkmak üzere ilerledi.

- Sen ailemizin bir üyesisin, Tony. Aramızda teklif mi var? Buyur lütfen.

- Sussex'den birini getirdim.

Tony kaçamak bakışlarını Dük'e çevirip hafif bir reverans yaptı. Yaşlı adam gözlerini kısarak karşılık verdi, biraz kızgın gibiydi. Sandra ise ağabeyinin neden küçükken yaramazlık yaptıklarında olduğu gibi göründüğünü anlayamamıştı. Gece vakti taa Sussex'den kim gelmiş olabilirdi ki?

Arthur, Tony'nin getirdiği kişiyi içeri sokmak istemediğini fark edince kapıya yaklaşıp dışarıya baktı. Gördüğü kişiyi tanımasa da kim olduğunu anlamak zor değildi. Bir anda kanı donan genç adam öfkeyle tısladı.

Demir Dük'ün OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin