Bölüm 59

16.2K 1.3K 380
                                    

Arthur görüş alanına giren olağanüstü manzaraların etkisi altında kafası allak bullak vaziyette kızın dizlerini kontrol etti, hafif bir çizik ve biraz kızarıklık dışında problem görünmüyordu. Sandra ise asla sessiz kalmak niyetinde değildi.

- Odama teklifsizce dalmasaydınız düşmeyecektim. Korsemi tek başıma nasıl çıkartabilirdim söyler misiniz?

- Benden yardım isteyebilirdin.

Arthur yine dırdıra başlayan kızın arkasına geçip korsenin iplerini gevşetti sonra da sakin duruyor olmasına kanarak omuzlarından tutup nazikçe kendine doğru çekti ama Sandra'ydı bu, susar mıydı hiç? Elbette ki genç adamın kollarından sıyrılıp bir güzel çıkıştı.

- Bunu yapmayın.

Arthur hayatında görüp görebileceği en çekici kadınla bir yatağın üzerindeydi, üstelik kız yarı çıplaktı, daha da önemlisi Tanrı ve şahitler huzurunda karısıydı ve tamamen kendisine aitti. Ve 'Bunu yapmayın' diyordu...

- Neyi yapmayayım Alexandra? Ne diyorsun sen azizler aşkına?!

Sandra bütün hırçınlığıyla ayağa kalktı. Serbest kalan korseyi çıkartıp sertçe odanın köşesine fırlattı, içliğin incecik kumaşı akıllara ziyandı. Ayağındaki ayakkabılardan da kurtulduktan sonra Arthur'un dehşet dolu bakışları altında uzanıp yatağa serili sabahlığı aldı ve sırtına geçirdi ve içinde kalan saçlarını elleriyle savurdu. Bir yandan da konuşup duruyordu.

- Bana dokunmayın. Ben bunu istemiyorum. Kendimi şu anda hiç hazır hissetmiyorum. Bu çok... Bu çok... Yani siz beni herkesin ortasında öptünüz ve ben zavallı Anton sizinle düello yapmak mecburiyetinde kalmasın diye sessiz kaldım.

- Kes şunu, Alexandra, bir anın bir anını tutmuyor senin. Nikahta neden beni öptün o zaman?

- Ben en azından nikah törenini ciddiye alıp gereklerini yerine getirdim.

- Öyle mi? O zaman düğün akşamımızı da ciddiye al da gereklerini yerine getir. Bugün neyle suçlanıyorum acaba? Nikahı ciddiye almamakla mı?

- Ben sizi boş yere suçluyorum öyle mi? Nikahı elbette ciddiye almadınız, siz sadece intikamınızı düşündünüz. Beni öperken aklınız babanızdaydı, nikahta yemin ederken de öyle. Ben sizin gözünüzde bir oyuncak, bir kuklayım, ikiniz arasında bir savaş alanıyım. Duygularımın hiç önemi yok öyle değil mi?

- Yeter, Sandra, duygularının elbette önemi var, tahmin edemeyeceğin kadar çok hem de ama senin bu dik kafalı, huysuz tavırların yüzünden ben sana kendimi anlatamıyorum. Birbirimizi anlayamıyoruz çünkü bütün konuşmalarımız kavgaya dönüyor. Artık buna bir son ver. Karşımda diklenmekten vazgeç. Bu evdeki yerini, konumunu bil ve ona göre bir hanımefendi gibi davran.

Sandra bu azarlayan ve tehdit eden tavırlara karşı sessiz kalmak istemiyordu. Ellerini beline koyup çenesini havaya dikti ve tıslayarak konuştu.

- Ya davranmazsam?

Arthur şaşkınlık ve hayal kırıklığını had safhada yaşıyordu. O kadar konuşup karşılığında böyle vahşice tavırlara mı maruz kalacaktı. Yazık... Çok yazık...

- Davranmazsan sana haddini bildirmek mecburiyetinde kalacağım.

- Nasıl bildireceksiniz? Dövecek misiniz?

- Ne münasebet?! Alexandra şu lafınla bendeki son tahammül kırıntılarını da yok ettin artık. Ben bu hayatta beni en çok rahatsız eden şeyi, yani soyadımı bundan sonra seninle paylaşacağım için artık ondan eskisi gibi nefret etmediğimi bütün Londra'ya anlattım da bir sana anlatamadım değil mi? Aylarca hayaliyle yaşadığım kadını tamamen değişmiş bulduğumda hissettiğim hayal kırıklığını asla bilemeyeceksin ama yine de duygularımda ısrarcı oldum, bizden vazgeçmedim, sana rağmen seni istedim ve ciddiye almadığımı iddia ettiğin törenle bütün ömrümü sana bağladım. Sana karşı duygularım bu kadar yoğun olmasaydı kendimi senin şu hallerine katlanmak zorunda bırakır mıydım hiç? Ben aylarca seni düşündüm, lanet olsun, sana şiir bile yazdım. Ama hayır, sana değil, giderken bıraktığım Sandra'ya.. O kız en zor anımda bile bir bakışıyla bana huzur veriyordu, sen onun kötü bir benzeri olabilirsin ancak.

Demir Dük'ün OğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin