"Benim oyunuma katılmak ister misin Tzuyu? Lütfen.. Hayatımda fazlasıyla boş yer var ve senin o boşlukları doldurmanı istiyorum. Tamam. Hafızanı yitirdin ve beni hatırlamıyorsun ama yine de sana yardımcı olabilirim. Sen yeter ki sana vermek istediğim bu rolü kabul et."
Şaşkınca bana bakıyordu.
Bunu beklemediği kesindi ama yine de umut verici bir şekilde gözlerime bakıyordu.
"Lütfen..."
Dedim bir hareketini bekleyerek.
Önce kolunu çekti sonra da tekrar bana baktı.
"Neden?"
Derin bir nefes verdim.
Başlayışı en azından kötü değildi.
"Çünkü ben seni uzun zamandır--"
Lafımı tamamlamadan önce o araya girdi.
"Neden dedim çünkü nedenini merak ediyorum. Böyle bir şey demenin tek sebebi vardır o da sevmek. Ama ben sana neden oyun ile ilgili bir teklif yaptığının nedenini soruyorum."
Düşündüm.
Tzuyu bu kadar anlayışlı mıydı?
Peki şimdi ben ne diyecektim?
Çantanda gördüm ve esinlendim mi diyecektim?
"Şey.. Hayatın zor gibi görünüyor. Ve ben de hayatımı bir oyunmuş gibi oynayarak tüketiyorum. Belki sen de benim bu oyunuma katılırsan ikimizin de mutlu olabileceğini düşündüm. Başka bir nedeni tabii ki de yok."
Gülümsedi.
Evet mi diyecekti yoksa?
"Güzel kurtarmaydı Jungkook."
Anlamamışçasına ona baktım.
O da bunu fark edip açıkladı.
"Beni çevirdiğinde gözünün çantama baktığını fark ettim. Yani iyi kurtardın kendini."
Güldüm.
Bu kadar dikkat etmesine şaşırmıştım.
"Peki cevabın ne?"
Gülümsemesi yüzünden giderken ciddiyetle bana baktı.
"Yani.. Ben seni tanımıyorum, yani hatırlamıyorum. Böyle bir şeyi kabul edersem.. Duygularınla oynamış gibi olurum.. Diye düşünüyorum."
Burukça gülümsedim.
Böyle olacağını kesindi.
O beni niye kabul etsin ki?
"Şey.. Üzülmesen?"
Elini omzuma koyduğunda gözlerine baktım.
"Kendini kurtaramadın Tzuyu. Bu iyi bir yalan değildi."
"Ben--"
Cümlesini devam ettirmeden araya girdim.
"Açık açık beni istemediğini ve kabul etmediğini söyleyebilirdin. Duygularımla ilgilenmediğin ya da umursamadığın belli oluyor. İyi yalan söyleyemiyorsun. Şimdi git. Hani benden kurtulmak isteyip gitmeye çalışıyordun ya. İşte git. Bu sefer seni geri çevirmeyeceğim ve yoluna çıkmayacağım. Yeter ki sen mutlu ol."
Omzumdaki elini hızla ittirip arkama döndüm ve yürümeye başladım.
Gidecek bir yerim olmadığı için okula dönüyordum..
Yavaş adımlarla okulun bahçesine girdim ve,
"Lanet olsun!!!"
Diye bağırdım.
Bu çok dokunmuştu.
İlk kez biri tarafından reddediliyordum çünkü bu ilk kez aşık olduğum içindi.
Koridorları son hız geçip sınıfın önüne geldim.
Girmeli miydim?
Ceza alsam da umrumda bile olmazdı.
Kapıyı tıklatıp içeriye girdim.
Ne şanssa müdür tahtaya geçmiş bir şeyler konuşuyordu.
Beni görünce alayla güldü.
"Bakın kimler gelmiş? Okulun birinci sıradan saygısız öğrencisi! Hemen ceza sırasına geç! Ne sorumsuzlukla bana çarpıp özür bile dilemezsin ya da derse geç gelirsin sen?!"
Bir şey demeden ceza masasına geçtim.
Diğer adıyla uğursuz masa.
Mina bana dönüp acı bakışlarla baktı.
Ağzımı hareket ederek 'önüne dön'
dedikten sonra sinirle müdüre bakmaya başladım.Ara sıra gözlerimiz birleşiyor aynı sinirle o da bana bakıyordu.
Ders bitim zili tüm sınıfı doldurduğunda tekrardan müdürle göz göze geldik.
'Hemen dışarıya çık' der gibi bakıyordu.
Yavaşça ayağa kalktım ve Mina'nın sorgulayıcı bakışları arasında yüzüne bile bakmadan sınıftan çıktım.
Müdür beni hızla kolumdan tutup sürüklerken acısı hiç umrumda değildi.
Sonunda beni ses yalıtımlı özel yapılmış demir odaya getirdiğinde sertçe duvara fırlattı.
"Jeon Jungkook... Seninle baş başayım."
Alayla güldüm
.
"Evet. Baş başayız."Üzerindeki takımın ceketini çıkardı ve yan tarafta duran masanın üstüne fırlattı.
Yanıma gelip de iki elimi birbirine iple sertçe bağladığında aklım Tzuyu'ya gitmişti.
Onu da böyle bağlamıştık sandalyeye.
Masanın yanında duran sandalyeyi aldı ve karşıma oturdu.
Ben de yere oturup yüzüne baktım.
"Sanırım tüm gün eziyet edeceksiniz.."
Güldü.
"Hem de tüm gün."
.
.
.
.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİR✔
FanfictionHayat kısa kuşlar uçuyor. Ölüm dibimizde ama bizi es geçiyor.. . . . . . . . . (Devamı 2. Kitapta! Lütfen bunu okuduktan sonra 2'den devam edin..) .