Ölüyor muydum yani?
Aslında az önce aşağıya baktığımda hiç bir şey görememiştim.
Belki de bu uçurum o kadar yüksekse sevdiğim o beyaz bulutların içimden geçerdim.
Acıyla gülümsedim ve gözlerimi kapatarak ölümün beni sarmasını bekledim.
Beklediğim tabii ki de ölümdü ama bir adet kolun beni sarmasıyla gözümü açtım.
"Jungkook? "
Yüzüme bile bakmadan havaya uçarken bakışlarımı aşağıya indirdim.
Şimdi görebiliyordum orayı...
Ama kayalıktan başka ne bir bulut ne de su vardı.
Ayaklarım yere bastığında Jungkook 'a baktım.
"Buraya nasıl geldin? "
Sinirle kolumdan tutup beni kendine çekip yüzüme baktı.
"Ölmeyi çok mu istiyorsun?! Ne yapıyorsun uçurumun başında yanında hiç bir şey olmadan?! "
Kolumu bırakıp beni sertçe geriye ittirdi.
"Söyle o zaman! Söyle! Ölmek istediğini söyle!"
Göz yaşlarım tekrar akarken gülümsedim.
"Ne yaparsın? Beni sen mi öldürürsün? "
"Evet! "
Gülümsememin yerini şaşkınlık alırken bağırdım.
"Öldürsene o zaman! Bunca zaman güzel sözler söyleyerek bence de boşu boşuna zaman harcadın! Öldür! Öldür de içinde kalmasın! Sonuçta her şey bir garip bir düşmansı. Bana eziyet çektirip de öldürmek isteyen çok. Onlar öldürmeden-"
"Sus artık! "
Onun yanından hızla geçip yürümeye başladım.
Yağmur bitmiş, güneş açmıştı.
Her şey eski hâline dönmüştü.
Adamın beni getirdiği yere gittim ve olduğum yerde durdum.
Arkamda bir hareketlilik vardı.
"Hadi yapsana. "
Arkama dönüp bana bakan Jungkook'a baktım.
"Işınlanabildiğini benden saklayamazsın. Geleceği gördüğünü ve yaralarının çabuk iyileştiğini... Uzun zaman senin içinde yaşadım ben. Saklayamayacağın çok şey var. "
Güldüm ve başımı indirdim.
"Çok fazla şey biliyorsun. "
Başımı kaldırarak mor olmuş gözlerine baktım.
"Bu hayatta yaşaman çok tehlikeli. Çünkü her şeyden haberin var. Acaba senin de düşmanların var mı Jungkook? Seni öldürmek isteyen? "
Gülümseyerek yanıma yaklaştı.
"Tabii ki de vardı. Hâlâ daha var ama insanken çok fazlaydı. Gittiğim yerde eziyet çekiyordum. Sırf büyücü olduğum için diğerlerinden dışlanıyor, aşağılanıyordum. "
Yüzü ciddi bir ifadeye bürünmüştü.
"Ne yaptın onlara da bedenini kaybettin? Onlara bir şeyler yapıp da cezayla bedeninin alındığı belli"
Güldü.
"Evet. Onlara bir şeyler yaptım. Yaşadığım evi ateşe verdim. Ev o alevlerle boğuşurken büyük bir hortum çıkarıp yangını tüm şehre yaydım. Herkes yanarak öldü. Acı çekişleri, bağırışları, çığlık atışları... Ama en güzeli yangın bitip de her şey kül olduğunda o küllerin arasında dolanıp bazı yerleri kalmış iskeletlere bakmaktı. "
Derin bir iç çekti.
"En kötüsü de saçma sapan bir ruhun gelip bedenimi çalmasıydı. Yani benim bedenim tüm şehri yaktığım için değil, etrafta öylece dolanan bir ruhun canı sıkıldığı için gelip çalmasıyla gitti. "
Güldüm.
"Yani çalıp kaçtı.. Eee? Bedenin şimdi nerede? "
"Bilmiyorum. "
Bu kadar hızlı cevap vermesine şaşırırken ,
"Neyse... Artık evime gitmeliyim değil mi? "
Dediğimde gözlerini kocaman açtı.
"Mesajımı.. Okudun mu? "
Okusamda başımı olumsuz anlamda salladım.
"Telefonumu bir adam çaldı. Maalesef.. Benim 'üzgünüm' yazdığım yazıya nasıl bir hakaret ettin okuyamadım. "
Hızla yürüyerek ışınlandım ve önceki evime gidip tüm eşyalarımı toplayıp ailemin evine ışınlandım.
Derin nefes alıp kapıyı tıklattım.
Uzun süre kimse açmayınca valimizi orada bırakarak evin etrafını gezdim.
Açık bir cam vardı.
Hızla oradan içeriye girip eve baktım.
Evde değişik bir koku vardı.
Koşarak odaları dolaştım ve mutfağa gidince babamın annemi bıçaklamış olduğunu gördüm.
Annem yerde yüzü bembeyaz olmuş bir şekilde yatarken babam bıçağı yere fırlatmış elindeki kanları gömleğine sürüyordu.
Büyük bir çığlık atıp kendimi yere bıraktığımda omzuma bir el dokundu.
"Tatlım, niye bağırıyorsun? "
Arkama dönüp bana bakan anneme baktım sonra da geri yere.
Annem hâlâ yerde yüzü taşlaşmış bir şekilde yatıyordu...
.
.
.
.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİR✔
FanfictionHayat kısa kuşlar uçuyor. Ölüm dibimizde ama bizi es geçiyor.. . . . . . . . . (Devamı 2. Kitapta! Lütfen bunu okuduktan sonra 2'den devam edin..) .