EG18 - LUNAPARK

84 4 5
                                    

Gamzeden
"Hadi bunu da ye!" Kafamı kararlı bir biçimde iki yana salladım. "Doydum Batın!" Ekmeği uzattı. "Ye bunu son." Nutellayı sürdüm ve onu da yedim. "Batın?" "Sor küçük" kaşlarımı çattım. "Küçük ne demek be?" "Küçük büyüğün zıt anlamlısı ve ufağın eş anlamlısıdır. Eni, boyu, posu az olan nesnelere ya da minik denilmesi yasaklanınca onun yerine kullanılan kelimedir." Her zamankinden derin gülümsedi. "Türkçe hocası gibi başlayıp, TDK gibi devam edip, Batın gibi bitirdin ve abaza gibi göz kırptın. Tebrikler. Vallahi tebrik ederim büyük yetenek." Hızlıca alkış yaptım bunları söylerken. "Abaza kadınsızlık çeken erkek deme değil mi?" Başımla onayladım. "Bu benim için dert olmasa da doğru sayılabilir." Tekrardan güldü. Ama bu sefer dişleri ortadaydı ve gamzeleri daha derindir. Gamzelerine dikkatlice baktım. Annemin de gamzeleri vardı. Beni Batın'a çeken en önemli fiziksel özelliği gamzesiydi. Babama göre annemin en çekici yönü gamzeleriydi. Başımı iki yana salladım. Batın beni dikkatlice izlemee başlamıştı. "Abinin gamzesi mi vardı?" "Annemin." Kısa süre içerisinde iyi tanımıştı beni. "Tekrar güler misin?" Güven verircesine tuttuğu elimi sıktı ve bugüne kadar hiç göstermediği şekilde gamzelerini gözler önüne serdi. "B-batın... Senin gamzelerin çok... Çok derin. Neden hiç onları belli etmiyorsun?" Omuz silkti. "Dalga geçiyorlar. Aral, Aras, babam ve halam dışında böyle güldüğüm ilk ve son kişisin." Tekrardan güldü. Elimi gamzesine uzattım. Parmağımın ucuyla hafifçe okşadım. Parmağımı içine bastırdım. Ardından parmağımı çekip dudaklarımı içine sokup öptüm. "Mühürledin gamzelerimi. Artık gelecekteki kızım dışında kimse öpemez." Başımı olumsuz anlamda salladım. "Gün gelecek eşin, aşkın yani canın onları içinden geldiği gibi öpüp, sevecek. Parmağını bastıracak." Ve ben sadece seyirci olacağım. "Öyle biri asla olmayacak. Ama sana söz veririm olsa da sen de istediğin zaman öpebileceksin." Eşinin yüzüne bakarak mı Batın? "Öyle biri elbette ki olacak. Ve maselef ki onun yanında o kadar rahat olamayacağım." "O maselef değil Malesef . Evlenmem, birine asla aşık olmam ama eğer öyle biri de olursa görücü usulü olur ve kıza sen karar verirsin." Bu sefer küçük demesini sallamadım ve ona sıkıca sarıldım. "Aslında sana Ada'yı mı alsak? Hem o seni benden kıskanmaz." Gözlerini belertti. "Bir o kız sadece arkadaşım. İki galiba birileri onu beğeniyor. Üç kız birine aşık. Dört yavaş gel! Yarına sen beni evlendirirsin." "Bir kanka ayağı göt ayağı" Benim senden hoşlanmam gibi... "İki oha. Aral hemen kızın aklını çelsin de Mert'in yaşını çekmesin daha fazla ve sana bunu kim söyledi?" ArAd , ArDa veya AdAl. Hepsi uyumlu hepsi güzel. Ve karakterleri yakın. "Üç kız o salağa aşık değil. Bunu kendisi de kabul ediyor. Sadece çocuksu işler." Ada'ya platonik misin diye sorduğumuzda bir saat platonik diye birşey olmadığını söylemişti ve hislerinin büyük bir hoşlantı olduğunu belirtmişti. "Dört, sen kız beğenmezsin ki. Hemen başlamak lazım." Sen beni beğenmezsin ki.

Batın'dan
Hayır yaa. Sen bana neden kız buluyorsun? Mantığın ne? Peki neden benim kalbim onun beni abisi olarak görmesine karşın ağrıyor? Ya da neden hızlı? Kahretsin hiç birşeyi bilmiyorum ki... Tek bildiğim ona değer veriyorum.
💫💫💫
"Gamze hadi çıkalım." Telefondan başını kaldırıp baktı. "İki dakika" 1 saattir gülümseyerek biriyle mesajlaşıyordu ve ben çıldırmak üzereydim. Kimle mesajlaşıyorsun kızım sen yaa? "Hadi kızım oyalama bizi. Hem bugün seni lunaparka götüreceğim." Telefonu fırlatıp üstüme atladı. "Seni bilmem ama ben çok severim." "Bende severim." "Kimi?" "S- lunaparkı" Başımı salladım. Sarılı şekilde dururken telefon tam karşımda kalıyordu. Daha sıkı sarılma ayağıyla kendimi ileri itip mesajın kimden geldiğine baktım. Okuduğum isim ellerimi Gamze'nin belinden ayırıp iki yanıma yumruk yapmama sebep oldu. Yine ve yine Tuğra piçi. Gamze'yi arkamda bırakarak anahtarlığa doğru yürüdüm. ''5 dakikan var ben arabadayım." Arabaya binip binip klimayı açtıktan sonra bir yumruk savurdum direksiyona. Bir tane bacağımın hemen yanına ve son bir tane de yan koltuğa. "Batın napıyosun? Niye yumruk atıyorsun?" "Otur" sözümü dinledi ve oturdu. Kemerini takip üstümden benim kemerimi taktı. Allah'ım bunlar nasıl dudak? Kalemle çizilmiş gibi ince ve kıvrımlı. Gözleri yeşilin en güze tonu ve kirpikleri benimkilerin iki katı. Tabi ki de Tuğra'yı beğenecek kız. Onun bu güzelliğine Tuğra yakışır. Utangaç, çilli ve acayip gamzeleri olan sen değil. İç sesimin haklılığına göz devirdim. "Batın noldu yine iki dakikada?" "Gamze birşey soracağım ama çok dürüst cevaplayacaksın. Birazcık değerim varsa doğru cevaplarsın." Aynadan gözlerime baktı ve gülümsedi. "Söz gamzeli çocuk söz." Gülümsemesine bakarken aklıma arabayı kullanmak geldi ve sürmeye başladım. "Sen Tuğra'yı seviyor musun?" "Onun arkadaşlığını seviyorum onu da seviyorum ama arkadaşlık açısından. Ona onun niyetiyle karşılık vermiyorum.", Oley bee! "Peki o düşününce kalbinin hızlandığı vardı. Şu Ankara'ya gelmeden önce anlatmıştın. O kimdi?" Gamze boğulmuş gibi öksürmeye başladı arabayı durdurup sırtına vurmaya başladım. Arabanın arkasından benim olan yarısı içilmiş olan şişenin ona uzattım. Takıbtısıydı aslında başkasının ağzının dokunduğu şeyleri yemez ve içmezdi. Yine de şişenin kapağını açıp ona uzattım. Öksürüklerinin arasında şişeye uzandı ve suyu içmeye başladı. En sonunda suyu bana uzattığında gözlerinden yaşlar akmış ve kıpkırmızı olmuştu. Bugün ikinci kez yaş görüyordum yüzünde. Yine güzeldi ama yakışmıyordu. "İyi misin?" "Ay biran öleceğim sandım. Ama şimdi çok iyiyim. Bir günde yarı yolda su arabayı durdurmadan çatalın gideceğimiz yere yahu. Ha birde sen acayip sınırlı triplere girmeden arabaya binmek iyi olur." Omuz silktim. "Triplere girmedim. Sabahtan beri Tuğra ile mesajlaşıyorsun. " Kaşlarını çattı. "Nerden çıkarttın bunu?" Bir de inkar ediyor ulan! "Evden çıkmadan gördüm." Bana boş boş bakmaya başladı. "Are you really?" "Gavur gavur konuşma bana.  Evet ciddiyim" Başını iki yana salladı. "Sabahtan beri Ada ve Cero ile konuşuyorum. Evden çıkmadan önce de bana naber yazmış çocuk ona cevap verdim." Kafamı direksiyona vurdum. Beynim sarsıldı ama az bile bana. Tam bir daha vuracaktım ki Gamze başımı yakaladı. "Yapma!" dedi 'a'ları uzatarak. "Basın ağrıyacak." Gülümsedim. Gülümsedi.
💫💫💫💫💫
Arabadan inince Gamze koşarak yanıma geldi ve elimi tuttu. Elindeki sıcaklık avcumun içini yakmıştı. Hatta avcun terlemişti. Belki de heyecandandır. Aklına sıçayım iç sesim. İçeri doğru giderken konuşmaya başladı. "Ben çocukken her hafta sonu babam abimi ve beni alıp lunaparka getirirdi. O zaman hiçbirinden korkmazdım. Daha takıntılarım yoktu ve hem abim hem de babam yanımdaydı. Ondan sonra anılarım silinmesin diye sıkça lunaparka gitmeye başladım. Yalnız başıma oyuncaklara binmekten korktuğumu düşündüm ilk ve Ada ile Ceren'i alıp geldim buraya. Yine korkmuştum. İşte o günden sonra lunaparka gelip pamuk şeker ve dondurma yeyip kaçmaya başladım." Elimi omzuna attım. "Ama bugün benimle birlikte herşeyi deneyeceksin değil mi güzelim?" Tedirgince başını salladı. "Şimdi ilk önce hangisi?" Kararsızca hepsini inceledi. "Çarpışan arabalars binelim!" Omuz silktim. "O olmaz." Kaşlarını çatıp bana baktı. "Hiç tanımadığım insanlar sana çarpacak. Sonra sen yanlışlıkla öne doğru fırlayıp direksiyona dudağını vuracaksın, dudağın patlayacak." Kasları alayla havalandı. "Bu senaryoyu nereye göre kime göre yazdın?" Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı öne eğdim. "Küçükken bana öyle olmuştu. Şimdi senin de canın yanmasın." "İyi de hani hepsini deneyecektik?" Kız çok haklı abi çok. "Tamam o zaman ama iki kişilik olanlara bineceğiz." "Tamam." demesiyle ilerlemeye başladık. Önce bilet satan yere gidip 10 bilet aldım. Sonra Gamzeyle arabalardan birine yerleştik ve sürmeye başladım. Gamze biraz gerilmiş koluma sarılmıştı. Bir elimi boynuna atıp ona kendi imkanlarımla emniyet kemeri yarattım. Yarattım yaratmasına da çok yakındık. Saçlarının harika kokusu genzimi dolduruyordu. Limon çiçeği kokusu. Parfümünden geliyor olmalıydı çünkü şampuanı öyle kokmuyordu. Arkadan bir çocuk bize çarptığı an Gamze başını kaldırdı sekerek ve korkulu gözleriyle karşı karşıya geldim. Burnu neredeyse burnuma dokunacaktı. Bir kadının burnu... Benim burnum... Çok yakın... Hemen başımı çektim ve bize vuran çocuğu takip Edip çocuğa hiç yavaşlamadan çarptım. Gamze çocuğun korkmuş haline kahkahalar atarken ben tebessümle yetindim. Bir süre sonra Gamze rahatlatır kolumu sıkmayı bırakmıştı. Ama ben nedensizce rahatsızlık duymadığım için şaşırarak elimi boynundan çekmedim. Gamze iyiden iyiye gülmeye başlarken ben de gülmeye başladım. Bize her vurana daha güçlü vuruyordum. En sonunda tam bitmek üzereyken bir çocuk Gamze'nin tarafından sürtünerek yanıma geldi. "Kızı kinci tür bana bindirmeye ne dersin? Arabaya değil ama?" Elimi yumruk yaparak konuştum. "Siktir git derim amına koyduğumun pezevengi." Çocuğa arkadan bir kız vurunca çocuk öne doğru kaçtı. "Pis sapık!" diye çığlık kızla gülümsedim. Ya da Gamze'nin yumruk yaptığım elimi avuçlarının içine almasına gülümsedim. Bilemeyeceğim. İnince yine elimi tuttu. "Bak, demiştim ben sana binmeyelim diye. Boşu boşuna tatsızlıklar çıkıyor. Çatık kasları hafif büzülmüş dudağıyla sordu. "Böyle düşünüyorsaydın neden beni lunaparka getirdin?" Sabah morali çok bozuktu. Şimdi olsun onu biraz güldüreyim mantığıyla kendimin bile utandığım şeyleri sıralamaya başladım. "Bilirsin işte. Belki dönme dolaba bineriz. Adama biraz para veririm. Bizi en üstte durdurur. Sen korkarak bana sarılırsın. 'Batın, koru beni' dersin. Sonra ben sana sarılırım ve dudaklarımız yanlışlıkla çarpar. Tam o sırada dönmeye başlar diye" Acayip acayip baktı bana. "Çok mu adını Feriha koydum izledin oğlum sen?" O kim ya? "O kim kızım?" Göz devirdi. Şu an karşımda domatesten farkı yoktu Gamze'nin. Benim de Gamze'den farkım olduğunu düşünmüyorum. "Sana abaza derken haklıydım ben. Sen cidden cidden abazasın." Sırıtıp konuştum. "Bir de şunu dinle; seninle korku tüneline biniyoruz. Tabi sen korkuyorsun ve bana sarılıyorsun. 'Batın öp beni, kurtar beni' diye yalvarıyorsun sen. Ben tam sana korkma diyorum ki makine duruyor. Bu sefer benim haberim yok. İçeriden yangın görünüyor. Ah aman tanrım. Ben hiç birşeyden korkmayan bütün gün dövüşen çocuk olarak klastro fobim var. Ben tam bayılıyorken sen beni öpüyorsun ve ben bayılan prens olarak uyanıyorum." Anlattıklarıma gülmeye başlayan Gamze konuşamıyordu bile. Sadece gülüyordu. Gülerken uçuşan köyü kumral saçları ve yine gülerken parlayan zümrüt yeşili gözleri o kadar uyumlu duruyor ki Gamze hep gülsün istedim. Hep! Hiç ağlamasın. Göz yaşları olacaksa da mutluluktan aksın o yaşlar. Bir anda bir titreşim dalgası geçti vücudumdan. Yüzümde ki gülümseme silinip düz hale geldi. Kalbim çok daha hızlı çarpmaya başladı ama ben bunların nedenini çözemedim ve sadece elimi tutan Gamze'yi takip etmekle yetindim. Evet gerçekten de dönme dolaba gelmiştik. Ama söylediğim gibi birşey olmayacağından adım gibi eminim. Dönme dolaba bindik. Gamze'nin şortundan açık kalan yerlere bakan görevliye bileti verdim ve elimle Gamze'nin bacaklarını kapattım.
Gamze'den
Elini koyduğu yer alev alev yanarken bacaklarım karıncalanmaya başladı. Zaten gereğince gergindim şimdi bu gerginliği gereksizce artırmıştık. Derin bir nefes aldığımı farkeden Batın elini ateşe dokunmuş gibi geri çekti. Yukarı çıktıkça kalbim hızlanmaya başladı. Babamın silueti belirdi karşımda. "Korkma güzelim ben seni herşeyden korurum." Bu babamın cümlesiydi ama bu sefer Batın'ın ağzından çıkmıştı. Biran da işte bu diye bağırınca Batın şaşkınca bana baktı. "Buydu... Buydu... Babamın bana söylediği ama aklımdan çıkan cümle buydu. Teşekkür ederim, teşekkür ederim..." Ardı kesilmez teşekkürlerimi durduran aşağıya bakıma gördüğüm şeydi. Küçük bir çığlık atarak titremeye başladım. Çok yüksek, çok korkutucu, çok güzel, çok manzaralı... "Ç-çok yüksek. Y-ya düşer-sek?" Batın karşımdan ellerimi avuçladı. "Şşş! Sakin ol! Derin bir nefes al ve gözlerini aç. Ben varım. Sana birşey olmaz. " Ellerini sıktım. "A-ama ç-çok korkuyorum." Karşımdan yanıma gelmesi için yanımı işaret ettim ama gelmedi. "Aç gözlerini!" İtaatkar bir şekilde açtım korkarak ve deli gibi titreyerek. Ellerimiz... Ellerimiz çok güzel görünüyorlardı. Avuçlarının büyüklüğü tam benimkiler için kavrayacak şekildeydi. Uzun kemikli parmaklarından birinde bir yüzük vardı. İlk kez dikkat etmiştim. "Tişörtüm çok güzel değil mi?" diye sorması ulan bakışlarımı yukarı tişörtüne çektim. Aşırı birşey yoktu. Bordo renk, polo bir lakos tişört vardı. Üstünde neyce olduğunu bilmediğim bir yazı yazıyordu.
El amor es una mentira. "Ne demek?" diye sorarken alçalmıştık. "Hangi dil olduğunu biliyor musun?" Başımı iki yana salladım. "İspanyolca. Aşk yalandır demek. " Omuz silktim. "Bence değil. Babam gibi seven erkek ve annem gibi seven kadın olduktan sonra aşk sonsuz olur. " Söylediklerimi farkedince yutkundum. "Şey, ben senin aileni eleştirmek için şey etmedim." "Gamze yüzüme bak!" Başımı kaldırdım ve yüzüne baktım. Gülümsüyordu. Nasıl olur ya? Bana kızmamış mıydı? Gamzesini incelerken arkadan görünen gökdelen gibi binalar ağaçlar minicik kalan evler dikkatimi çekti. Derin bir nefes aldım ve Batın'ın eline tutundum. Oturduğu yerden küçük bir hamleyle yanıma geldi ve bana sarıldı. "Korkuyor musun?" Kafamı eh işte dercesine salladım. "Mutlu musun?" "Çok." "Peki huzurlu musun?"  Limon kokusu olur da huzursuz mu olurum ve gamzelim? "Evet. Peki sen korkuyor musun?" "Hiç, hiç korkmuyorum." Güldüm. "Mutlu musun?" "Hiç," kaşlarımı çattım. "hiç olmadığı kadar." Gülümsedim tamamlamasına. "Huzurlu musun?" Tutkunlarını duydum. "Bu manzaraya karşı huzursuz olunmaz ama bir kıza sıkıca sarılmış olmak beni germiyor diyemem." Ona hak vererek çekilmeye çalıştım. Ama çekilmemesi izin vermedi. Böylece aşağıya indik ve korku tüneline doğru ilerlemeye başlayan Batın'ı takip ettim.
Ceren'den
Çalan telefonumu son anda yetiştim ve açtım. Dayım arıyordu. Hayırsız olan ama hayatımda ki herşeyden nasıl olduğunu anlamadan haberi olan. "Daha 16 yaşında gelen hafta girecek biri olarak sevgili mi yaptın ulan sen?" Dayımın baskılarını sevmezdim. Ama keşke babamda beni onun gibi de olsa unursasa diye düşünürdüm her zaman. "İyiyim dayı teşekkür ederim. Sen nasılsın?" "Sacmalamayı kes de dinle beni! Hemen ayrılacaksın o sevgilinden." Yine maskaralığa vurdum. "Emeğinize olur dayış, başka bir arzun?" "Dalga geçme ulan! Ayrılacaksın işte." Doğrudan yüzüne kapattım. Hep böyleydi. Esip türlerdir ama karışmazdı. Yine de moralim bozulmuştu. Hazır telefon elimdeyken Aras'ı aradım. "Aşkuşum naber?" "İyidir aşkuşum. " "Şey ya yemek alıp bize gelsene?" "Tamam. Ya da değil! Ben yapacağım dana bugün yemekleri." "Aşkım zehirlenmeyiz değil mi?" "Hayır tabi ki de." "İyi o zaman acıktım hızlı gel."
1 saat sonra Aras'dan
Kabuğunu soyarken yarısını sonra olduğum patatesi kesme gereği duymadan tava aramaya başladım. Tava olmadığına göre cezveyle de halledebilirdik. Mütüşlü ve en son 25 dakika önce yemek yediğim için açlıktan ölmek üzere olan ben bunları yaparken Ceren Ada'yı çağırmıştı. Yağ nerde ki acaba? Ada demişken ada çayı da kurabiyeyle çok iyi gider. Ahh, Allah'ım acıktım! Yağ bulamayınca belki yanda ki ambar oda da bulurum diye düşündüm ve doğru tahmin etmiştim. Tam zeytin yağına benzemiyordu. Hata parfüm gibi kokuyordu ama reçelli patatesi zaten severdim. Bu da onun gibi olur herhalde diye düşünerek cezvee tüm yağı boşalttım ve patatesi üstüne attım. Bekledik sonra kararmaya başlayan patatesle, yağı geri şişesine döktüm. Tasarruf yapmak önemli! İçeride oturan ve yüksek sesle gülen - biri sevgilim diğeri de kankacampingim olmasa anıran diyeceğim şekilde - ikilinin ortasına koltuğun arkasından zıpladım ve ikisinin de çığlığına maruz kaldım. Önce Ceren'i sonra Ada'yı öpüp ikisine de sarıldım. Hiçbir zaman sevgilisi için kankası için satan tipleri sevmemiştim. İnsan gider pilav satar arkadaş neden satışın ki? "Kakeytom ve aşkitom," sözümü bölen Ada'nın kolunun altından çıkıp kenara kaçarak yüzünü buruşturmasıydı. Göz devirmeye çalıştım. Her zaman ki gibi başarısız olmama Ada göz devirdi. Onda cool durmuştu. "Ayy, git be çirkef!" Dedim fyi uzatarak. "Aşkilettom ben yemeği hazırladım. Sofrayı kurması kaldı. Siz oturup gıybetinize devam edin ben hazırlarım." Patatesi dilimletince içinin çığ gibi olduğunu gördüm ama olsundu! Ayh, çok seviyom bunu demeyi. Masa en büyük boy yoğurdu taşıdım. Yaptığım yumurtasız omleti masaya koydum. Sıra patates ve salatadaydı. Patateslerin üstüne birazcık - patateslerin görünmeyeceği kadar ketçap, mayonez, hardal, barbekü sosu, acı sosu döktüm. Onu da masaya bırakıp buz dolabından 3 salatalık - hıyar - 3 domates, 3 marul - yaprak değil tam. BC ay em riç - ve 3 bağ maydanoz alıp herkesin tabağının içine koydum. Hemen üç de bardak çıkarıp ; kaba rengini veren fişne suyu ve sprite döktüm. Onların vişne votkası varsa bunu de fişne sprite ımız var. "Hanımlar merdivenlerden toto üstü kayanlar ve sınıfta kalanlar, yemek hazır." "Zehirleneceğiz diyorum zehirleneceğiz!" Ada'nın söylenmesine karşı pipomy salladım. Göz devirerek yanımıza geldi. Ve masaya bakıp yüzüne bir tokat patlattı. Ceren'in Adaya kızmasını beklerken, "sisters, before misters." Burun kıvırdım ve patatesten ağzıma attım. Atmaz olaydım. " Ne yağında yaptın sen onu?" diyen Ada'ya baktıutfakta cezvenin yanında. Ve kusmaya başladım.  "Ulan ağda yağı bu gerizekalı!" diye bağıran Ada ile korkuyla çığlık attım. Ben çığlık atınca Ceren de attı. "Sesinizi!"

Eziğin GamzesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin