EG23 - Mutluluk

39 2 9
                                    

Gamze'den
Attığım top Aras'ın ayağının üstünden geçerek hızla ilerledi. Aras ayağının ağrısı yüzünden çığlık atarken ben mutluluktan çığlık atmıştım. Strike yapmıştım. Ben strike yapmıştım inanabiliyor musunuz? Mutlulukla yerimde tepinieien her zaman isabet konusunda berbat olduğumu söyleyen Ada'nın da burada olmasını isterdim. Gördün kankasını ne kadar dehşet oynadığını. Canım kankam bu anı girmesi mutluluktan ya da şaşkınlıktan pek emin değilim, kesinlikle ağlardı. Ancak yanımda şuan Ada bebeğim olmadığı için Batın'ın üstüne atladım. O da bana sarılırken diğer kolumu Aral a uzattım. Aral da gelip sarılınca Batın ikimizi birden sardı. Her ne kadar Aral çok spor yapıyor olsa da Batın'dan en az 10 santim kısa olup 2-3 beden de zayıf olduğu için kolayca sarılabilmişti Batın bize. "Lan ben burada oldum utanmazlar sarılıyorlar bir de." Diye çığlık atan Aras a baktım. "Geber lan eziq. Q ile." diye bağıran Aral'ı onaylar gibi güldüm. "Abartma oğlum." dedi Batın.  "Obortmo olom" diye taklit eden Aras a güldüm. "Eee benmcok acıktım. Ne ısmarlayacaksınız biz?" Diyerek Ceren'in sinirlerini daha çok bozdum.  "Hayır anlamadığım bir insan nasıl öne fırlatacağı topu arkaya atıp birinin ayağını kırıp strike yapar? Hile var kabul etmiyorum. Hile şike hayır kabul etmiyorum." "Ben de etmiyorum ben sakatlanmışım burada. Faul var."  "Saçmalamayı kesin ve bize anıt an önce yemek ısmarlayın çünkü çok açım" dedi Aral oları uzatarak.  Aras oflayarak ayağa kalktı ve Ceren'e sarıldı. "Ye-nil-dik!" Ceren de sarılışına karşılık vererek söylendi. "Bunlar kesin bizi en pahalı yere götürürler de popomuza popomuza girer bütün paralar. Bana ne ya hile." "Sensin hile!" Dedim gülerek. "Sen kim köpek?" "Sensin köpek."  "Salak mısın yeğen?" "Sensin salak." "Off yeter sus?" "Sensin sus." "Bi susar mısın?" "Ay aslında bayağı susadım. Batın bana su alır mısın?" "Alırım." Saçma sapan diyaloglar yaşanırken kapının önüne çıkmıştık bile. Batın hepsimize su almak için köşedeki büfeye doğru yürürken bizde kapının önündeki bankalara oturmuştuk. Bizimkiler kendi çaplarında saçmalarken ben Batın'ı izlemeye başladım. Uzun boyu ve geniş omuzlarını omuzlarını düşürüp boynunu ürkekçe eğerek saklıyordu. İnsanların yanında davrandığı haliyle bizim yanımızda olan davranışları çok farklıydı. İkisi de aynı değildi sanki. Suları alıp bize doğru yürürken güneş tam gözlerine vuruyordu. Tek gözünü kısmış hızla yürürken bir detayı farkettim onunla ilgili. Güneşe baktığında bir gözü kahverenginin en açık tonu, sarının en koyu rengine dönüşüyordu. Bal rengi gibi. Diğer gözü ise daha çok yeşile dönüşüyordu. Yanımıza geldiğinde suları bize uzattı. Suyunu içtikten sonra ona baktım. Cidden kedi gibiydi bir gözü bal rengi diğer gözü ise yeşildi. Ama inanılmaz tatlı görünüyordu. Su içişi ise rönesans tablosu kadar güzeldi. Gamzeleri belirmiş, Adem elması atılmıştı. Allah'ım sana geliyorum. Bir anda tikimde hissettiğim elle çığlık atarak geri doğru zıpladım. Ceren düşmemem için elimi tutarken "Ne diye yükümlü uğraşıyorsun kızım?" Diye söylendim sinirle. Gülerek sarıldı bana. Karşılık vermedim ama sarılışına. "Çocuğu gözlerimle yedin canım yeğenim. Ben de o fark etmesin diye senin bakışlarının yönünü değiştirdim." "Şunun göz rengine baksana kedi gibi. Biri bal rengi biri yeşil." "Ona bakarsan seninde yeşil ama uzaktan kahverengi görünüyor." "Ayrılın lan benden çok sana sarılıyor benim sevgilim." Diyerek aramıza giren Aras'ın kafasına bir tane geçirip Batı'nın yanına gittim. "Hadi arabaya gidelim." Hemen yanımda duruyordu. Beraber yürümeye başladık.  Arabaya bininince AVM'ye gidip önce birşeyler yemek sonra da alışveriş yapmaya karar verdik ve en yakın AVM ye gittik. Yemekleri yedikten sonra Aras söylenmeye başladı. "Bana ne ya herkes kendi parasını kendi ödesin. Allah Allah." "Kes ve öde." Dedi Aral sırıtarak. Aras mavi gözlerini kırpıştırarak Ceren'e baktı. Ceren de gözlerini yumunca kaçacaklarini anladım ve bir anda öne doğru atıldım. Ceren ve Aras hızla koşarken benim fark ettiğini anlamadıkları için rahattılar. En sonunda Aras'ın ayakkabısının açık bağcıklarından çektim. Ve bom! Aras yere çok güzel bir kafa atmıştı. O acıyla bağırınca diğer insanların bakışları bize döndü. Yanıma yeni gelen Aral iğrençlik yaparak Aras'ın ağzına ayağını koyarak onu susturdu. "Bağırma lan milletin içinde." "Lan deme lan babam kızıyo!" diyerek erkek arkadaşının yanına keko oturuşuyla çöktü. "İyi misin?" Fırsattan yararlanmayı bilen Aras başını işaret etti. "Beynim yarıldı." Olayı abartmada üstüne yoktu bu çocuğun." "Çok ağrıyor mu?" Başını salladı. Ceren sıkıca sarılınca mutlulukla güldü ve gülerek konuştu."artık ağrımıyor." Çok tatlıydılar ama bir o kadar da çok vıcık. "Ya Gamze sen benim sevgilimi öldürmeye mi niyet ettim yeğen?" "Hayır yeğen sadece sevgilin biraz mal." "Biraz mı?" diyerek abartılı bir şekilde gözlerini irileştirdi. Aras ve Ceren hesabı ortaklaşa ödediler ve herkes ortak buluşma yeri bularak gezmeye başladı. İlk bulduğum okuma ve ders kitapları satan dükkana girdim. Kendime okuyacak bir kitap bakarken Batın da kendisine test kitabı seçiyordu. Bir kaç yeni Türkçe ve matematik test kitabı seçip yanıma geldi. Elimde tuttuğum kitapları daha önce defalarca okumuştum. Batın elimdekilere bakarak gülümsedi. Gözünü kısarak düşündü. Şu hareketi yaparken dünyanın en yakışıklı erkeğiydi benim için. "Bir adın kalmalı geriye. Bir de o kabreden gurbet. Beni affet. KAYBETMEK İÇİN ERKEN, SEVMEK İÇİN ÇOK GEÇ.*"  Ezberden okuduğu son Yüreğim Seni Çok Sevdi adlı kitabın son cümleleriydi. Belki bilir diye ben de diğer elimdeki kitabın sözüyle devam ettim. "Ben sana mecburum, bilemezsin... Adını mıh gibi aklımda tutuyorum... Büyüdükçe büyüyor gözlerin... İçimi senle ısıtıyorum." Bir nevi itiraftı bu benim için. Aşk itirafı. Ve bundan tek kazancım gamzelerini göstererek gülmesiydi. "Kadının genel stili kitaplarında insanları ağlatmak bence." "Ama harika bir yazar." "Tüm kitaplarını okudun mu?" Başımı salladım gülümseyip elimden çekiştirdi. Ve birbirimize kitaplar tavsiye etmeye başladık. O dükkandan çıkarken ikimizde guluyiruduk. Çünkü kitaplar huzur verirdi. Mutlu ve huzurlu olmanın en basit yolu bir kitabı incelemekti.
Ceren'den
Aras ile beraber kaliteli markaların kameralarına bakıyorduk. Zaten ikimizin de hayatı ona bağlıydı. Bir dört köşeli makineye bağımlı olmuştuk ikimizde. Güzel bir marka olduğunu görür görmez anladığım kamerayı almak için uzandım ama yaşım gereği kısa olan boyum yetişmedi. Belki zıplarsam yetiştirim diye zıpladım ama yine yetişemedim. Bir daha ve bir daha denedim. En sonunda tam pes Edip arkamı dönmüştüm ki gri tişörtlü birine çarptım. Kokusundan tanımam bir kaç saniye sürmüştü. Çünkü onun efsanevi parfümünün kokusunu hiçbir şeye değişmezdim. Uzanıp kamerayı aldı ve bana verdi gülerek. "Çok küçüksün." Dedi ve yüzünü bebek severmiş gibi bir ifadeye sokarak yanaklarımı sıktı. "Aman da aman benim küçük şebeğim kameraya mı yetişmemiş ha? Yeeim ben şeni." Yüzümü ellerinden kurtardıktan sonra söylendim. "Sensin küçük. Beğenmiyorsan ya da küçüklüğünden şikâyetçiysen git büyük fanlarından biriyle ol." Kaşlarımı çatmış, tribimi attıktan sonra kaçmak için arkama döndüm ama kolundan tutup çevirdi beni. "Benim minik şebeğim trip mi atarmış? Üzgünüm ama bebeğim hiç bir büyük fanımda okyanuslar yok." Hafifçe güldüm ve ellerimi göğsüne yerleştirdim. "Nasıl yani? Okyanus da ne alâka?" "Gözlerin diyorum, gördüğüm en derin denizler gibi, okyanuslar gibi." Gözlerime kondurduğu öpücüğün ardından sımsıkı sarıldım babama sarılır gibi güvenli hissettiğim kollarına, annemin ki gibi şefkat dolu olan göğsüne başımı koydum ve çok çok çok hızlı atan kalp atışlarını dinledim. Ama sanırım benim kalbim onunkinden bile hızlıydı. Midemde balıklar gluglu diyerek yüzüyordu sanki. "Beden karnımda balıklar gluglu yapıyorlar?" Diyerek en uyumlu çift olduğumuzu kanıtladı benim yakışıklı prensim. Küçük bir kahkaha atarak (haykırarak) kollarından ayrıldım ve kamerayı incelemeye başladım. İşin sonunda almaya karar verdim. Yanıma gelen Aras da elinde başka marka olan ama aynı işe yarayan bir kamera tutuyordu. Kameralarımızı ödemek için yıllık sıraya girdiğimizde Aras'ın şapkası düştü onun şapkasını uzatırken benim ki de düştü ve gerisi üstümüze atlayan fanlar. "Abla bir fotoğraf lütfen abla?" Diye yalvaran ama aslında benden birkac yaş büyük olan gençlerle saatlerce fotoğraf çektik. Tabi ki bunların yanında küçük çocuklar da vardı. Sevenlerine tek tek sarılmaktan mutluluk duysam da ister istemez yoruluyordum. Yine de yanıma gelen herkese tek tek sarıldım. Benim şuan bu kadar ünlü olmamın sebebi onalardı ve onlara minnettardım. Bir ara kameraya gülümserken gözüm Aras'a kaydı. O da yanın da ki kızın telefonuna gülümsüyordu. Gözünü kaydırıp bana baktığında göz göze geldik. Sanki imkanı varmış gibi daha da büyüttü yüzündeki gülümsemeyi ve göz kırptı. Onun bu haline  gülümserken gözlerimi kameraya çevirdim ve fotoğrafı çektim. Bir saatin ardından hızlıca kameraları ödeyip dükkandan çıktık. İkimizin de yüzümüzden ne kadar mutlu olduğumuz açıkça belli oluyordu.  Bu mutluluğumuzun sebebi kendimizi birilerine sevdirmek ve bizi örnek alan birilerinin olduğunu görmekti
Aral'dan
Kendi başıma boş boş dolanıyordum. Bulduğum her spor mağazasına girip formalar deneyip toplara bakıyordum ama canım bayağı sıkılıyordu. Şuanda oturduğum yerde kabinde çektiğim fotoğrafın arkasına filtre yapmak için uğraşıyordum. Uzun emeklerimin sonun da harika fotoğrafıma harika bir arka plan yapmıştım.

Eziğin GamzesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin