Kai kendini yine her zaman yaptığı gibi ter alkol kokan ve insanların her köşede hiç tereddüt etmeden birbirleriyle yiğiştikleri yüksek sesin hakim olduğu o büyük barlardan birine attı. Kafasını çevirip etrafa bakındığında karşıdaki barmeni gördü hemen ilerleyip bir sandalyeye oturdu ve bir votka istedi.
Normalde votka içmezdi çünkü votka ona göre fazla sert değildi yani artık onu etkilemiyordu.
19 yaşında anne ve babası trafik kazasında öldüğünde tüm hisseler, şirket, malikane ve daha bilmediği yerlerde bilmediği arsalar ona kalmıştı. Peki Kai bunları istiyor muydu tabi ki hayır o ailesini geri istiyordu. O gece o da onlarla ölebilirdi ama ölmedi. Niye ölmedi neden yaşaması gerekiyordu ki sanki tüm bu olayların acısını çekmesi için mi hayatta kalmıştı?. Bu Tanrı’nın onu sınadığı bir sınav mıydı ? Kai başta bu soruları sorardı kendine ama cevabını bulamamıştı ve bir çözüm yolu aradı.
Geçici olsa da acılarını unutturan şey tek dostu sığınabildiği tek yer alkol oldu 19 yaşından beri her Allah’ın günü içer kendinden geçerdi sonra eve gidip sızardı. Zaten Kai’nin dört yıl boyunca uyuduğu olmamıştı ki onun için uyanamazdı da sadece ayılırdı. Barda yüksek gürültünün içinde bir şişe votkayı yarım saat geçmeden bitirdi ve sonra bir şişe daha açıp yarım saat olmasa da yine bir saat olmadan bitirmişti.
Sonra ayağa kalktı yine yer altından kayıyor gibi oluyordu. Bu ‘HİSSİ’ seviyordu Kai işte tam olarak bu hisse ‘BAĞIMLI’ olmuştu. Yavaş yavaş küçük bir sırıtma ile bar kapısından çıktı. Önünde üç basamak vardı sadece o basamakları inip arabaya binmeli ve lanet evine gidip sızmalıydı ama önündeki ışıklar ve gece olmasına rağmen susmayan o korna sesi beynini bulandırdı.
Lay son sayfasını da okuyup masaya bıraktığı kitaba bakıp - romandan etkilenmiş olacak ki- kendini romandaki kahramanın yerinde hayal etmeye başladı. Ne olurdu sanki o da böyle saf ve masum bir aşk yaşasaydı ama yok zaten kaderi hiç düzgün gitmemişti ki bu zamana kadar neden şimdi düzgün gitsin?. Ne gereği var şimdi durup dururken sonra maazallah alışamaz yadırgayabilirdi. Lay’in tek eğlencesi kitap okumaktı şimdi kitabi da bitmişti peki ne yapacaktı.
Kalktı ve ceketini giydi saate baktı saat daha altı falandı kitapçılar kapanmış olamazdı. Cüzdanını ve anahtarını da alıp evden çıktı en yakın kitapçı bile ona bir saat uzaklıktaydı otobüs durağında otobüsünün gelmesini bekledi gelince hemen bindi. Her zamanki gibi otobüs tıklım tıklım doluydu oturacak yer yoktu, ne zaman olmuştu ki zaten neyse ki Lay buna alışıktı ve yadırgamadı sadece kulaklığını taktı ve ineceği durağa kadar müzik dinledi.
Otobüsten inince hemen karşıdaki kitapçıya girip bir aşk romanı daha aldı. Kitapçıda çalışan çocuk artık Lay’i tanır olmuştu. Bu ay buraya kaçıncı gelişiydi beş mi belki altı o da bilmiyordu. Sonra seçtiği kitabın barkodunu okutup parasını verdi. Korsan kitap almazdı (korsana hayır :D) çünkü bir kere ağzı yanmıştı. Bir gün daha ucuza gelir düşüncesiyle korsan bir kitap almıştı ama tam heyecanlı yerinde sayfayı çevirip baktığında diğer sayfanın boş olduğunu gördü ve kitapta bunun gibi bir sürü boş yaprak vardı. Lay o günden beri korsan kitap almadı. Kitapçıdan çıktıktan sonra etrafına bakındı eve gidip kitap okuması gerekiyordu ama okumak istemedi sadece biraz temiz hava alıp belki bir iki bira içmeyi düşündü.
Sokakta yürürken saate baktı saat çoktan on biri geçmişti. Zaman nasıl bu kadar hızlı akıyordu ki her neyse bir bara girdi ve kulaklarını rahatsız edecek derecede ki gürültüde yürümeye başladı ve sonunda barmenden bira istedi. O alkolik biri değildi sadece bazen canı çok istediğinde iki bira içer sonra hafif çakır keyif (Yarım yamalak sarhoş olmak ) olup eve giderdi. Yine ayni şeyi yapmayı düşündü ve o iki birayı içti normalde burada bırakırdı ama bir bira daha istedi ve sonra bir bira daha. Zaten içkiye dayanıklı bir insan değildi ve fazladan iki bira daha içmişti. Kendini frenledi ve biraların ücretini ödeyip dışarı çıktı.
Temiz hava alıp ayılmak için yürümeye başladı. Tam biraz toparlanmıştı artık eve gidebilirim diye düşünmüşken sanki gökten fırlatılmış gibi biri kucağına düştü. Zaten kafası bulanıktı mantıklı düşünemiyordu. Kollarındaki çocuk nereden gelmişti ki çocuğu kaldırdı ve onu büyük bir dikkatle inceledi. Karanlık olmasına rağmen ışıklardan dolayı parlayan yüzüne baktı çok belli olmasa da pürüzsüz bir teni vardı ve keskin çene hatları. Bir an düşündü ‘ gerçekten gökyüzünden düşmüş bir melek miydi? Yoksa bir hata yapıp cennetten mi atılmıştı?’
Tabi bu düşüncelere sahip olan kişi tek o değildi. Kai ışık gözünü kör edip dengesini kaybedince ayağını boşluğa bastı ve düşmeye başladı şaşırtıcı derecede ağır çekimde düşüyordu. Bir dakika yoksa uçuyor muydu. Bunu düşününce sırıtmaya başladı belki de Tanrı ona acımıştı ve çektiği acılardan kurtarmak için onu yanına alıyordu. Sonra onu tutan iki kol hissetti ve başını kaldırdı. Tam düşündüğü gibi tanrı ona acımıştı ve yanına almaya karar vermişti hatta ona eşlik etmesi için bir melek bile göndermişti. Kai meleğe baktığında gülümsediğini ve yanında küçük bir gamzesinin olduğunu gördü. Boyu neredeyse onun kadardı ve ışıktan mıydı yoksa melek olduğundan mıydı tam ayırt edemedi ama gözleri parıldıyordu.
Lay ona daha dikkatli baktı hala gülümsüyordu sonra düşündü eğer cennetten atıldıysa şimdi nerede kalacaktı?. Bekle biraz o Lay’ın koruyucu meleği olabilirdi ama melek bunu kabul edecek miydi ? yani onun yanında kalıp onu korumasını istese gelir miydi? Sormadan bilemezdi kendini dikleştirdi boğazını temizledi ve meleğe dönüp tekrar ona bakmasını sağladı
“ benimle birlikte gelmek ister misin?”
Lay kendini hazırlamıştı hayır demesini bekliyordu ama şaşırtıcı bir şekilde melek kafa salladı. Lay bir an gülümsedi sonra bir taksi çevirdi ve evin yolunu tuttu. Kai bir ara gözlerini açtı etraf bulanıktı ama bir şeyin içinde oturuyordu ve o hareket ediyordu. Kafasını kaldırıp yanındakine baktı gülümseyişini gördü ve oda ona gülümsedi.
“ ne zaman orada oluruz” dedi sessizce.
Sonra yumuşak bir sesle
“ Az kaldı yakında orada olacağız” dedi Lay.
Meleği bir an önce eve götürmek istiyordu ve sonunda eve varmıştı. Meleğinin kolunu omzuna attı ve onu eve taşıdı. Yorgun olduğunu düşünüp onu yatırdı. Sonra meleğinden ufak bir inilti duydu kulağını yaklaştırdı ne dediğini merak ediyordu. “ anne… anne” Lay üzüldü meleği şimdiden ailesini mi özlemişti ama aldırmamalıydı sonuçta o zaten cennetten atılmıştı yani o öyle düşünüyordu ailesini göremezdi ki. Meleğini biraz yana kaydırdı ve yanına uzanıp ona sarıldı. Rahat hissediyordu peki sabah uyanınca ne olacaktı yani ikisi de ayıldığında ?.