"Bu ne ya zırr zırr kafam şişti. Kim be bu saatte!"
"Canay yine mi sen ya ben her sabah senin sesinle mi uyanacağım? İstersen yatağını getir burada kalırsın he ne dersin?"
"Olabilir aslında, ben bunu Aysun anneye söyleyeyim."
"Bak ya ciddiye alıyor bir de."
"Sen beni sevmedin mi? Benim gibi şirin bir kızı? Şu tatlılığıma bakar mısın? Hayatta kaç tane böyle tatlı yüzlü kız görürsün bilemem ama benim gibi bir kızla aynı evde yaşadığın için çok şanslısın. Bununla övünmeyi bil canım."
"Bak şu konuşmalara ya. Kızım sen tam bir baş belasısın. Anladın mı? Şimdi defol git odamdan."
"Gerçekten kırıcı oluyorsun. Hem ben her sabah senin şu telefonunun sesiyle uyanıyorum bunun sesini kızsan hiçbir sorun kalmayacak."
"Üff tamam hadi git şimdi."
Sonunda gitmişti baş belası kız. Telefonumu aldım. On beş tane bildirim vardı. Bunun Barış'tan gelmesini beklerken Doğu' dan gelmişti bildirim. Durumlarımı beğenmiş ve mesaj atmıştı."
"Dün tam olarak tanışamamıştık. Ben Doğu."
Beynimin içinde hareketlenmeler vardı. Sanki ufak ufak parçalanma yaşanıyordu. Dünkü partiden olması lazım. Ben Doğu'yu takmamıs başımın ağrını düşünürken ikinci mesaj geliyor:
"Görüldü. Sana da günaydın."
Hiç seninle uğraşamam Doğu. Telefonumu kapatıp aşağıya indim. Yengem yine çok güzel bir sofra hazırlamıştı. Yardım ettik, hep beraber kahvaltı yaptıktan sonra oturuyorduk. Herkes çok neşeli ve mutlu görünüyordu. Canay evimize mutluluk getirmişti. Yengem yıllardır içinde tuttuğu her şeyi yapıyordu. Ona istediği her şeyi alıyor, sürekli beraber vakit geçiriyordu. Onu kızım diye çağırıyordu. Öyle bir kızım diyordu ki sesi titriyordu, ona bakarken gözleri doluyor, üzerine çok düşüyordu. Televizyonda, haberlerde gördüğümüz evladını vahşice ölüme terk eden katil annelerin aksine bir durum sergiliyordu. Dünya hali işte. Bir tarafta evlat acısı çeken, yıllarca çocuğu olmayan bir anne; diğer taraftan evladını ölüme terk eden, öldüren 'anne' ler var. Ona imrenerek bakıyordum. Acaba ben de iyi bir anne olur muydum?
"Aysun anne Çilem ablam beni pek sevmedi galiba." Diye şikâyet etmişti Canay.
"Çilem?" Dedi yengem.
"Hayır yenge sevmemek değil sadece her sabah mesajlarımı okuyor ve ben bundan rahatsız oluyorum." Dedim.
"Ne yapabilirim telefonunun sesini açmak zorunda mısın zaten uyuyorsun ne gerek var bu kadar açmaya odamdan sesi duyarak geliyorum."
"Çilem canım biraz dikkat olur mu?" Diye uyardı beni yengem.
"Tamam yenge. Anladım." Dedim. Büyüğümdü benim onu dinlemeliydim. Ayağa kalktım.
"Nereye gidiyorsun?" Diye sordu Canay.
"Odama." Dedim sert bir ses konuyla.
"İyi git. Yakında küfleneceksin orada." Diye karşılık verdi.
"Yenge bir şey söyle şuna."
"Canay kızım o senin ablan biraz konuşmalarına dikkat et."
"Abla mı? Sahi mi? Senin öz kızın mı?"
"Yalnız sen de öz değilsin. Ben en azından öz yeğenleriyim. Ya sen evlatlıksın."
"Seni şimdi parçalayacağım." Diyerek bana doğru yaklaştı. Yengem oni durdurmuştu.
"Yeter ikiniz de odanıza çabuk hemen. Ceza olarak hafta sonu dışarı çıkmak yok size. Belki o zaman anlarsınız birbirinize nasıl davranmanız gerektiğini."
İkimiz de odalarımıza çıktık. Ona çok sinirliydim. Benden nefret ediyordu sanki. Nedenini bir türlü anlamıyordum. Telefonumu açtım, Barış'tan mesaj gelir umuduyla.
"Demek mesajlarıma cevap vermiyorsun. Peki tamam."
"Ne istiyorsun?"
"İstediğimi verebilecek misin?"
"Terbiyesizleşme!"
"Yanlış anladın benim isteğim seninle sevgili olmak. Senden çok etkilendim ve Barış' ı bırakıp benimle çıkmanı istiyorum."
"Defol git Doğu. Ben Barış'ı çok seviyorum ve ondan asla ayrılmayacağım."
"Ona nasıl bu kadar güvenebiliyorsun? Yani evet sevgilin, o seninle ilgili bir çok şey biliyor ama sen? Onun hakkında bildiğin ne var?"
"Nasıl bir soru bu? Tabii ki ben de bir çok şey biliyorum."
"Ne mesela?"
"Seninle uğraşamam."
"Pek bir şey bilmediğini anlamıştım."
"Önceden zengin olduklarını, babasının uyuşturucu ticareti yaptığını ve geçirdiği trafik kazasından sonra öldüğünü, annesinin öldüğünü, yatalak bir kadın ve küçük bir kız ile aynı evde yaşadığını biliyorum mesela. Bunlar az şey mi?"
"Hahahaa. Peki bunların gerçek olduğunu nereden biliyorsun."
"Doğu ne saçmalıyorsun sen? Annesi dediği kadın ve kız ile bizzat tanıştım."
"Çilem bak seninle açık konuşacağım. Barış aslında sandığın kişi değil. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Evet bazı şeyler doğru ama asıl doğrularını senden saklıyor."
"Bu da oyununun bir parçası değil mi?"
"Ne oyunundan bahsediyorsun asıl oyunu Barış sana oynuyor ben sadece uyarmak istedim."
"Seni reddettiğim için yapıyorsun evet evet öyle."
"Peki tamam bana inanmıyorsun. Madem öyle şimdi evden çık ve geçen gittiğin eve git. Barış'a haber vermeden git. Bakalım o yatalak kadın hâlâ o evdemiymiş? Neyse inanıp inanmamak senin elinde. Ben görevimi yaptım ve seni uyardım. Gerisini sen bilirsin."
Bir insanın içine kurt düşürmek kolaydır aslında. Karşınızdaki insana güvenmeseniz dahi içinizde bir şüphe her zaman oluşurdu.
Olabilir miydi ki acaba? Doğru söylüyor olabilir miydi? Gitsem mi? Evet evet gideyim hem ne kaybedeceğim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçimdeki Son
JugendliteraturBir şizofrene gerçeği anlatmak zordur. Ya onu ikna eder gerçeği görmesini sağlarsınız ya da onun hayal dünyasında gerçeği arar durursunuz... Elinize bir kahve almanızı ve kitabıma bir şans verip okumanızı isterim. Yazdığım ilk kitabım, umarım beğen...