Bölüm 21

14.8K 1.4K 195
                                    

Uzun bir bölümle geldim. Bence bu sefer doyacaksınız 😊 yorumsuz olmaz lütfen yorum yapın ki ben de nasıl ilerleyeceğimi bileyim. Telefonda ithaf yapamıyorum. Bilgisayar başına geçer geçmez bu bölümün ithafını yapacağım. İlk yorum ithafi kapar 😉
Sizi seviyorum iyi okumalar 😍😘😘
***

Yerimden kıpırdayamıyordum.

Zaten lanet olası elbise de bana pek hareket imkânı tanımıyordu.

O yüzden yerime çakılmış bir şekilde bir daha asla göremeyeceğimi düşündüğüm okyanus göbeğinden mavi gözlere kilitlenmiş bekliyordum.

Bir yerde her şeyin rüya olduğunu sanmıştım, ya da saçma sanrılar gördüğümü falan. Ama şuan onu karşımda mavi gözlerini koyulaştıran derin bir endişeyle bana bakarken görünce her şeyin ne kadar gerçek olduğunu anladım... ya da hiç uyanmak istemediğimi.

Çok değişmişti ya da aldatıcı bir güzellik çökmüştü üzerine. Göğsüne kadar açık olan gömleği etkileyici kaslarını örtmeyi pek beceremiyordu. Deri pantolonu kalın kaslı bacağını eldiven gibi sarmıştı. Belindeki kemerde uzun bir kılıç ve çeşitli hançerler asılıydı.

Tam bir savaşçı gibi görünüyordu. Tamam, benim zamanımdayken de fazlasıyla etkileyiciydi ama şimdi... nefes kesici derecede muhteşem olmuştu. Kendi zamanında olmasının verdiği asaleti gururla taşıyordu. Tam bir Lord!

Ve o lord atın üzerinden o kadar hızlı bir şekilde atladı ki takip etmekte zorlanan zavallı gözlerim onu tam burnumun dibinde bitene, eşsiz ferah ve erkeksi kokusu burnuma dolana kadar ancak takip edebildi.

O kadar şaşırmıştım ki dudaklarıma yapıştığında kilitlenmiş kaslarımla donmuş kalmış hiçbir tepki verememiştim. En ufak bir şehvet taşıyan öyle uzun bir öpücükte değildi, daha çok burada olmamın verdiği heyecanla kendini inandırmak arasında geçen kısacık bir sürede bitmişti.

"Savianna, tanrı aşkına!" diye fısıldadı Archer yüzümü bırakıp kollarını omuzlarımın üzerinde ileri geri hareket ettirerek belimde sabitledi ama yakışıklı suratını yüzümden bir santim bile uzaklaştırmadı. "Sana bir şey olacak diye ne kadar korktum haberin var mı Clietra? İyi misin?"

Gözlerimi kırpıştırarak açtım. Endişeden gerilmiş çenesini, rahatlamayla karışık hala korkuyla koyulaşmış gözlerini süzdüm. Gülümsemeye çalışarak titreyen elimi kaldırıp kirli sakalıyla koyulaşmış yanağına avucumla dokundum. Doğrusu ben de acayip korkmuştum.

"Ben iyiyim."

Archer gözlerini sımsıkı yumdu, sanki gerektiği kadar yakın değilmişiz gibi, bedenlerimiz birbirine yeterince yapışmıyormuş gibi alnını alnıma yaslayarak beni iyice kendine bastırdı. Bir şeyler söyledi ama ne dediğini anlamadım, gerilim kulaklarımı o kadar uğuldatıyordu ki pekala şuan da Operayı Rap olarak söylüyor bile olabilirdi.

Sanki içimdeki tüm gerilimi böyle atabilecekmişim gibi derin bir soluk bıraktım.  "Özür dilerim." Dedim gözlerini görmeye çalışarak.

"Özür dilemesi gereken sen değilsin, Clietra." Gözlerini açtı. Eli geçtiği yerlerde minik ürpertiler bırakarak omurgam boyunca takip etti ve boynumda durdu. Baş parmağı nabzımın üzerinde ufak daireler çizerken yutkundum. "Seni yalnız bırakmamalıydım. Bunun için senden çok..."

Parmaklarımı dudağına bastırarak onu susturdum.  "Başımda sürekli nöbet tutamazsın. Bu yüzden özür dileme." Etrafıma bakarak ondan biraz uzaklaştım. Archer'ın hemen arkasında bizi dikkatle izleyen babasını fark edince boynumdan yukarı bir sıcaklık yayıldığını hissettim. "Şey, acaba..."

Tam babam ve Dex'in nerede olduklarını soracaktım ki Archer kaşlarını kaldırarak geri çekildi ve kalın kolunu boynuma dolayıp beni resmen yan tarafına yapıştırdı. Ellerimle kolunu tutup boynumdan çekmeye çalıştım nafile bir çabayla. Milim yerinden kıpırdamadı.

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin