Arkadaşlar biliyorum çok geciktim ama gerçekten yazamıyordum. İnsanların tıkandığı zamanlar gerçekten oluyor. Bu güzel serüvende yanımda olduğunuz için teşekkür ederim. Mutlu başlangıçlar yapmanız dileğiyle. İyi okumalar...
Not: Bölümde sorun yok arkadaşlar sadece sildiğim bir bölümü yanlışlıkla eklemişim iyi okumalar :)
***
Sanki genişletebilirmişim gibi elimi boynuma götürüp nefes almaya çalıştım. Lanet olası havanın nesi vardı böyle? Güneş henüz bulutların arasından kendini belli etmeye başlamıştı ki havadaki bu ağırlık bunu daha da tuhaf kılıyordu. Kasvet tüm alana çökmüştü.
Ne sabahın güzelliğini kutlayan kuşların cıvıltısı, ne de sabah kahvaltısı için avlanan hayvanların mırıltısı vardı.
Huzursuzluk içimi kemirip duruyordu.
Olanlar hala bana uzak bir diyardan anlatılan masal gibi geliyordu. Birazdan masal bitecek kötüler belalarını bulacak iyiler mutlu mesut yaşayacaktı.
Öyle mi olacaktı? Şüpheliydi.
Dex ile olan münakaşamızın üzerinden yaklaşık yarım gün geçmişti. Lia'yı görememiştim. Tüm itirazlarıma rağmen onu alıp götürmüşlerdi. Dex, Brian ve yaşlı adam da ortalarda görünmüyordu. Dex bir Tracat'la bana elbise göndermişti. Bir an giyinmeyi reddetmeyi düşünsem de üzerimde parçalara ayrılmış elbiseyi giymeye devam etmenin pek benim yararıma olmayacağına karar verdim.
Beyaz tüllerle bezeli rahat ama gösterişli elbisenin verdiği sosyal mesajı görmeyi reddediyordum.
Hala nasıl oldu da Dex'in böyle bir şey planladığını aklım almıyordu. Ondan hiç şüphelenmemiştik. Onun Drounhoan'ın ruhunun taşıyıcısı olduğu aklımın ucundan bile geçmezdi. Seth benim gücümü geldiğim an hissetmeye başladığını söylemişti. Peki, nasıl oldu da onu gözden kaçırmıştı? Dex gücünü gizlemeyi nasıl becermişti?
Şimdi düşünüyorum da Dex buraya geldiğimizden beri pek ortalarda olmamaya özen göstermişti. Anlaşılan planlarına engel olabilecek birilerinin onun varlığından haberdar olmasından endişeleniyordu. Yine de tüm bunlar çok fazlaydı. Dex dünyanın hâkimi mi olmak istiyordu?
Hah!
Ağaçlardan gelen hışırtıyla arkamı döndüm. Huysuz Tracatlardan biri önünde eli kolu sıkıca bağlanmış Lia'yla birlikte meydana geldi. Lia'yla gözgöze gelir gelmez aynı anda birbirimize doğru koşmaya başladık. Ben ona sarıldım ama o bağlı elleri yüzünden bir tepki veremedi.
"Lia! Tanrıya şükür iyisin!" dedim bedenini incelerken. Rengi soluktu, saçları dağılmıştı ama dudağının kenarındaki yara haricinde iyi görünüyordu. Üzerinde üzerimde ki elbisenin aynısından vardı.
"İyiyim." dedi nefesi sıklaşırken. "Buradaki havanın nesi var böyle?"
Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Güneşin verdiği zar zor ışık hüzmeleri bulutların arasında kaybolmuştu.
"Hiçbir fikrim yok!" dedim omuz silkerek. "Ama iyi şeyler olmayacağı kesin."
Derin bir nefes almaya çalıştı ama nafile olduğunu biliyordum. "Savianna, O defteri okumamalısın."
Midem mengenenin arasında kalmış gibi kasıldı. "Biliyorum. Ama yapmazsam sana zarar verecekler. İncinmeni istemiyorum Lia."
"Benim için diğer insanları tehlikeye atamazsın Savianna!"
Parmaklarım huzursuzca birbirine dolandı. "Sen benim için feda edilebilecek biri değilsin Lia. Sen sevdiğim adamın kardeşi, Lord Alex ve Angelight'ın kızısın ve sana bir zarar geldiğinde onların mahvolacağını biliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişten Gelen
FantastikZamanından binlerce yıl ötede gözlerini açan bir savaşçı! Archer Sword zorlu bir savaşın ortasındayken kendini birden büyülü bir aynanın içinde bulur ve zamanından bin yıl ileride çok farklı bir dünyaya gözlerini açar. Genç ve güzel bir üniversite ö...