Bölüm 5

17.2K 1.6K 155
                                    


Archer

Kendimi kızın üzerinden hızla geriye fırlattım. Arkamdaki masa devrildi üzerindeki bir şeyler yerlere yuvarlandı ve kırılma sesleri kulağıma çalındı ama dönüp ne olduğunu kontrol etmedim bile!

Gözlerimi kızdan alamıyorum. Gözleri hala dolu dolu siyah birer inci gibi parlıyordu. Yuvalarından fırlayacakmış gibi görünen iri gözlerinde şaşkınlık ve korku birbirine karışmıştı. Kendime okkalı bir küfür savurdum. Lanet olsun, zavallı kızın ödünü patlatmıştım. 

"Hey," diye mırıldandım ona yaklaşarak. Sonra adını bilmediğim aklıma geldi. "İyi misin?"

Kız bana bakmıyordu. Sanki etrafında, benden başka, birileri varmış gibi gözleri boş odada fır dönüyordu. Hızlı solukları sessizlikte çığlık gibi çağlıyordu. Biran ona şaşkınca baktım ve sonra kafama dank etti.

Tabi ya onun üzerinde güç kullanmıştım değil mi? Bunu yaparken ciddi tereddütlerim vardı. Babamın bir ruh efendisi olması ve annemin safkan bir büyücü ırkının varisi olması bize bir takım özel yetenekler yüklemişti. Bu özel yeteneklerin büyük çoğunluğu her ne kadar Lia'da toplanmış olsa da ben de ufak tefek bir takım yeteneklerden nasibimi almıştım. Çok sık bunları denemezdim çünkü çoğu zaman hüsranla sonuçlanırdı. Lia'nın güçleri yanında benimkinin lafı bile olmazdı.

Fakat görünüşe bakılırsa bu defa işe yaramıştı. Bunu yaparken kıza kendi geçmişimden parçalar göndermeyi hedeflemiştim ve bunu başarmıştım. Aslında bununla gurur duymam gerekirdi. Ama kızın korku dolu solmuş yüzüne bakınca... gurur duymuyordum. Hayır, aslında bunu yaptığıma it gibi pişman olmuştum.

Dün gece onu az daha öldürüyordum ve vicdanım bunu sürekli hatırlatarak yüreğimin sıkışmasına sebep oluyordu. Kadınlara hiçbir zaman zarar vermemiştim. Zarar vermeye çalışanlara da asla izin vermezdim. Bu bizim aile ahlakımıza tamı tamına tersti. Bir kadına zarar vermek babamın ve amcamın bizleri yetiştirme biçimlerine ihanet etmek gibi bir şeydi. Zaten şu kıza verdiğim bu ufacık zarar bile onlara ihanet etmiş gibi hissetmeme sebep oluyordu.

Ufacık mı? Diye itiraz etti vicdanım. Aslında ne kadar öfkelensem de çok haklıydı. 

En son hatırladığım şey lanet olası Tracatlarla savaşırken o lanet aynanın içine düştüğümdü. Aynaların kalın ve kırılabilir narin eşyalar olduğunu sanırsınız. Öyle olması gerekirdi! Ama şansa bakın ki benim içine düştüğüm ayna hiç de kırılabilir bir yüzeye sahip değildi. Öyle olmasını ne çok isterdim!

Neticede yüzeyi bal gibi kıvamlı ve şeffaf aynanın içine düştüm ve pufff...

Kendimi bilmediğim bir zaman da, gelecekte, bu kızın bahçesinde buldum!

Uyandığımda onu düşman sanmıştım ve altımdaki tir tir titreyen küçük bedenini ve şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmış gözlerini fark etmeden hemen önce boynunu kaç farklı şekilde kırabileceğimi, hemencecik orada sıcak soluğunu nasıl keseceğimi düşünüyordum.

Öyle değildi ve benim henüz tehlikeden ve savaşın etkisinden arınmamış kalın kafam bunu algıladığında kız çoktan kendinden geçmişti. Sonrasında mı? Sonrasında ise onun gönlünü alabilmek için pek de akıllıca adımlar atmamıştım doğrusu.

Kızın sert bir nefes sesiyle kendime geldim. Bir şeyler mırıldanıyordu, sanırım bir tür dua ediyordu. Pek anlaşılmıyordu, dili bizimkinden daha yavandı. Pek ala bu durumda küfür de ediyor olabilirdi. Kararsız kaldım.

Ben daha ne olduğunu anlamadan "Hayır!" diye bağırdı ve koşmaya başladı.

Ne var ki tam karşısındaki duvara doğru koşuyordu! Küfür edip hızla atıldım duvara çarpmasına ve güzel yüzünü dağıtmasına ramak kala onu yakaladım. Çığlık attı ve kendini geri itti halı ayağımı kaydırdı, dengem bozuldu ve geriye savruldum. Düşerken kolumu ince vücuduna sıkıca sarıp zarar görmesini engellemeye çalıştım.

Geçmişten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin