İyi okumalar...
Bölüm 25
Kendimi tarihi dizi çeken bir film setinin tam göbeğindeymiş gibi hissediyordum. Sanki kameraları ve diğer tüm ekipmanları kimsenin göremeyeceği bir yere saklamışlar ve ufacık bir hatamda yönetmen çıkıp KESTİK! diye bağıracakmış gibiydi.
Bahçede çalışan bahçıvanlar, başlarının tepesinde kıkırdayarak su taşıyan kadınlar, askerlerin ayaklarına yapışmış onlarla kılıç kalkan oynaması için yalvaran çocuklar, devasa kilimleri küçücük boylarına aldırmadan dokumaya çalışan kızlar, aralıksız gelip giden at arabaları...
Bu saray ve halkı hiçbir filme konu olamayacak kadar gerçeklerdi.
Başımı güneşe kaldırarak gülümsedim. Karbonsuz tertemiz havayı ciğerlerime çektim. Tarihi bir sette değil, buram buram tarihin içindeydim.
"Vay, gerçekten de uyuyan güzelmişsin."
Gözlerimi kısarak sesin geldiği yöne döndüm. Işık gözümü aldığından bir süre odaklanmam zor oldu. Karşımdaki adam oldukça uzun ve iri yapılıydı. Kızıl turuncu karışımı birkaç saç tutamı pırıltılı bal rengi gözlerinin kenarına dökülmüştü. Saçları bu sefer açıktı ve geniş omuzlarına dökülüyordu.
Onu tanıyınca ağzım bir karış açık kaldı. Parmağımı yüzüne doğru uzattım "Ha! Sen... sen... Adı neydi bunun?"
Adam başını yana eğerek gülümsedi. "Dışından konuşuyorsun." Elini incinmiş gibi kalbinin üzerine götürdü. "Ayrıca adımı bu kadar çabuk unutman beni kalben yaraladı, küçük vahşi."
Öfkeyle elimi havada salladım. "Çok da umurumda! Sen bana resmen erkek avcısı muamelesi yaptın."
"Ay, ay" dedi dudaklarını büzerek "Çok içerlemişsin anlaşılan."
Çenemi havaya dikip "Fazlasıyla," diye çemkirdim. "Sana kim olduğumu söyledim. Hatta beni geri getirmen için rüşvet bile teklif ettim. Sen ne yaptın? Beni o mahşeri kalabalıkta tek başıma bırakıp gittin!"
Elini dudaklarına götürüp gözlerini kocaman açtı. "Doğru ya! Nasıl unuttum? Bana elmas sözün vardı!"
Resmen nutkum tutuldu. Ne elmasından bahsediyordu bu?
"Ne elması? Getirdin mi ki vereyim? Hiçbir şey vermiyorum sana!"
"Aman be, amma da çirkefmişsin."
Sesli bir iç çektim. Elimi belime koyarak üzerine eğildim. "Çirkef! Sen şimdi bana çirkef mi dedin? Bana bak yüzsüz herif..."
"Yüzsüz!" bir kahkaha patlattı. "Vay, ağzın ne kadar da bozukmuş. O gün seni yalnız bıraktım diye vicdanım ne kadar sızladı biliyor musun? O yüzden çabucak işimi halledip döndüm ama sen çoktan gitmiştin. Saatlerce seni aradım. Gerçekten bir katır bekçisinin peşine takıldığını düşünüp korktum. Senin yüzünden neleri yarım bıraktım haberin yok." Elini bana uzattı. "O yüzden elmasımı ver. Bana borçlusun."
Omuz silktim. "Sana borçlu falan değilim. İlla birinden bir şey isteyeceksen gidip Dilme'den iste. Eminim elinde elmas büyüklüğünde bir patates vardır. Onu alır bir güzel yersin."
Gözlerini kıstı. "Dilme'yi hatırlıyorsun ama benim adımı hatırlamıyorsun öyle mi?"
Hiç duruşumu bozmadan ona tepeden bakmaya devam ettim.
"Tamam," dedi iç çekerek "Ben insaflı bir adamım o yüzden sana adımı söyleyeceğim. Adım..."
"İstemiyorum. Adını bilmeme gerek yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişten Gelen
FantasyZamanından binlerce yıl ötede gözlerini açan bir savaşçı! Archer Sword zorlu bir savaşın ortasındayken kendini birden büyülü bir aynanın içinde bulur ve zamanından bin yıl ileride çok farklı bir dünyaya gözlerini açar. Genç ve güzel bir üniversite ö...