...
O yaz tatili çok hızlı geçmişti, İpek için bile! Köşkteki düzene alışmıştı artık. Güneş yüzü görmeyen odasında uyanıyor, kahvaltıya kadar sahilde yürüyüp geri geliyordu. Günün bir bölümünü dedesine ayırmıştı zaten. Burada önyargısız, samimi olarak onu seven tek insan Mine idi. İpek de onu çok seviyordu. Mine ablası zor günlerinin neşe kaynağıydı. Kızın zorlamalarıyla ona "abla" demeye başlamıştı.
Evin en küçüğü olmaya alışkın Mine için bu değişik bir tecrübeydi. Kendisini arada bir küçük kıza nasihatler verirken buluyor; sonra, durumun tuhaflığının farkına varıp gülüyordu. O, abisinin tabiriyle "sorumsuz, deli fişek kız" nasihat veriyordu ha! Bu durum biraz tuhaftı ama minik kedi yavrusunun da bulunduğu çevreye uyum sağlaması için buna ihtiyacı vardı. Kızcağızın sürekli giydiği birkaç giysiden, gardırobunda başka bir şey olmadığını anlamıştı. "Hadi çıkalım da sana şöyle güzel birkaç cici bici alalım," demişse de İpek'i ikna edememişti. "Neyse, dur ben seni nasıl götürüyorum, görürsün!" demişti içinden. Hınzır kız, değişik planlar yapadursun, İpek için nahoş bir olay yaşandı o günlerde.
Levent, her zamanki gibi sabah koşusunu yapmış, köşke dönüyordu. Tam dış kapıdan içeri adımını atmıştı ki siren sesi gibi bir havlamayla üzerine doğru koşan bir köpekle karşılaştı. Şaşırmıştı, olduğu yerde kalakaldı. Bu sokak köpeği de nereden çıkmıştı? Hayvan önüne kadar geldi. Bu arada, genç adam kendisini toparlamıştı. "Dur oğlum!" diyerek sert bir sesle köpeğe emretti. Köpek sanki bu emri bekliyormuşçasına bir anda yere yatıp hızlı hızlı kuyruğunu oynatmaya başladı. "Off! Bir de sevilmek istemez mi?" diyerek sinirle hayvana baktıktan hemen sonra "Ali, neredesin? Ali, Çabuk gel!" diye yan taraftaki müştemilata doğru bağırdı. Köpek sesini duyan hizmetli koşturarak küçük evden fırlamıştı zaten. Evin Bey'ini, sokak köpeğinin başında görünce biraz sersemledi.
"Buyurun Levent Bey?"
"Bu it nereden çıktı? Ne işi var bunun burada?"
Onun burnundan soluduğunu gören Ali tırsmıştı. Ne cevap vereceğini bilemedi. "Valla Levent Bey, ne desem?"
"Ne demek ne desem! Kim aldı bunu içeri?"
Ali, pabucun pahalı olduğunu anlamıştı; ister istemez konuştu. "Beyefendi, İpek Hanım arada bir şeyler veriyordu köşkün dışında, herhalde bugün içeriye almış. Belki, dışarı çıkarmayı unutmuştur."
Levent'in yüzü, sinirden kızarmıştı. "Ne! Kendisi yetmedi bir de sokak köpeklerini mi topluyor buraya?" diyerek kükredi. Ali korkuyla geri çekildi, onun öfkesini bilirdi. "Bana kızmasın da kime kızarsa kızsın."
"Çabuk! İpek'i buraya çağır, çabuk!" Kıza karşı tanımlayamadığı negatif duyguları, şimdi bu haberle tavan yapmıştı. Zavallı Ali, hızlıca köşke doğru koşturdu. Bir yandan da "Ne olacak şimdi? Tüh, işe bak!" diye mırıldanıyordu.
Sabah sabah kapıyı tıklatan hizmetçi, Bey'in dışarıda onu beklediğini söyledi. Kızcağız, yataktan yeni kalkmıştı. Bu kadar erken, dedesi onu niye çağırırdı ki? Telaşlı bir şekilde, apar topar giyindi. Üzerine kotuyla, yıkanmaktan solmuş gömleğini geçirdi, saçlarını toplamaya fırsatı olmamıştı. Yarı mahmur, koşturarak bahçeye gitti. Dış kapının orada öfkeyle, bir heykel gibi dikilen Levent'i gördü önce. Köşke geldiğinden beri nadiren, o da yemeklerde görüşmüşlerdi. Genç adamın tenkit edercesine sürekli kendisini süzmesi İpek'te aşırı bir gerginlik yaratıyordu. O nedenle ne kadar az görüşürlerse o kadar mutlu oluyordu. Bir anda, kendisini çağıranın dedesi değil, bu çekindiği adam olduğunu anladı. Gözleri korkuyla tekrar ona çevrildi, aynı anda yerde yatan köpeği fark etti; Pati! "Allah'ım! Bu kadar şanssız olamam değil mi?" Dışarı çıkardığı köpek, ardından tekrar içeri girmiş ve İpek, bunu fark etmemişti. Akşamdan beri, köşkün bahçesinde kalmıştı anlaşılan. "Beni çağırmışsınız?" dedi kaderine teslim olmuş bir sesle, gözleri ürkekçe bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İpek Böceğim (KİTAP OLDU)
ChickLitRomantizm #1# İpek Böceğinin kozası mı yoksa çelik mi daha sağlamdı? Zorluklara en çok hangisi dayanırdı? Her şey zıddını içinde barındırır; varlık yokluğu, güzellik çirkinliği, güçlü zayıfı ve yaşam ölümü... Genç kızın hayatı tam da bunlardan ibar...