***"Bir gün ayarlarız, gelir doya doya gezer, her tarafın fotoğrafını çekersin yavrum."
Kızın bir sanatçı gözüyle baktığını, gezdiğini anlamıştı. Demek, Akçacızadelerin sanata ve güzele olan aşkını torunu da almıştı. Bu düşünce, yaşlı adamı gururlandırdı.
Cahide Hanım, daveti yemekli bir şekilde organize etmişti. Yemeğin olduğu salon, İpek'in şimdiye kadar görmediği bir büyüklüğe ve gösterişe sahipti. Ön taraf, Boğaza doğru açılan geniş kapılara bakıyordu; sigara içenler, kendilerini rıhtım tarafına atmıştı.
İpek, dışarıya bakarken köprünün ışıl ışıl görüntüsüyle büyülenmiş gibi kalakaldı. "Ne güzellik Yarabbi! Binlerce yıl geçse de eskimeyecek bir şaheser, hem de nasıl bir yerde!" diye düşündü.
Salon, hemen hemen dolmuş; kadınlı erkekli kalabalık, neşeli bir şekilde sohbet ediyor, şen kahkahalar ortalığı çınlatıyordu.
Ekrem Bey gözleriyle salonu taradı; tanıdık simalar görünce torununa döndü. "Kızım! Şurada Sadi Beyleri gördüm. Beni, o tarafa götürür müsün?" dedi.
İpek, tekerlekli sandalyedeki dedesine yardımcı olarak onun gösterdiği köşeye doğru yürüdü. Salona girdiklerinden itibaren hemen hemen tüm başların kendilerine dönmesini, yanındaki yaşlı adama yordu. Oysaki genç kız, Ekrem Bey ile kapıda belirdiğinden itibaren herkesin merakını çekmişti. Olağanüstü güzelliğiyle, başka diyarlardan gelmiş bir peri kızı gibiydi. Masaların arasından geçerken fısıltılara neden olduğunun farkına bile varmadı. Kimisi, ülkeye yeni gelen bir Rus model olduğu, kimisi de katalog çekimleri için anlaşılan yabancı bir aktris olduğu yönünde fikir beyan ediyordu. Bir süre sonra bu çekici kadının, Ekrem Akçacızade'nin torunu olduğu anlaşılınca fısıltılar azalacağına daha da arttı. "Vay efendim! Ekrem Bey bu kızı şimdiye kadar nerede saklamıştı? Göz önünde olmasın diye Avrupa'da ya da Amerika'da mı büyütmüştü bu afeti?"
İpek salonda, özellikle erkekler arasında yarattığı heyecanın farkında bile değildi. Kadın erkek ilişkileri hakkında acemi olan kız, sosyete konusunda cehaletin kitabını yazacak seviyedeydi.
Genç kızın salona girişiyle birlikte, Levent de kalabalığın uğultusuyla kapıya dönmüştü. Onun, cennetten gelmiş görüntüsü, hele ki o çenesi yukarıda, etrafı takmayarak asil bir şekilde yürüyüşü, kalbini bir an arafta bıraktı. Tahmin ettiği gibiydi! Ne kadar bekar erkek varsa, kızı yakın markaja almaya hazırlanıyordu. "Kahretsin!" dedi içinden. İster istemez bakışları İpek'in olduğu tarafa kayıyor, başka gözlerin de onu izlediği hissi, kalbine garip bir ağrı veriyordu.
Ekrem Bey, gençlik yıllarının dostu Sadi Bey ile koyu bir sohbete dalmıştı. Masadakiler, dedesinin yanında oturan İpek'e epey kibar bir ilgi göstermişti. Genç kız, etraftaki kalabalığı meraklı bir şekilde süzerken Levent ile göz göze geldi. Adamın gözlerinde şimşekler çakıyordu.
"Yine onu kızdıracak bir şey olmuş.," diye düşündü, hiç kendisine yormayarak.
"Ne tatlı, zarif bir torunun varmış Ekrem!" dedi Sadi Bey. "Bunca senedir, bu güzelliği nerede saklıyordun? Türkiye'de olsa zordu işin." Gülümseyen bir ifadeyle, yandan İpek'i süzüyordu.
"Valla, bir yerde sakladığım yoktu. Sadece, böyle ortamlara girmiyordu, okuluyla daha ilgili,." dedi yaşlı adam.
"Oh! Küçük hanım okuyor mu? Nerede?" diye sordu merakla Sadi Bey.
"Mimarlık, İTÜ'de.," dedi yaşlı adam gururla.
"Aile boyu mühendis, mimar çıkarıyorsunuz. Maşallah azizim! Darısı, benim işe yaramazların başına."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İpek Böceğim (KİTAP OLDU)
ChickLitRomantizm #1# İpek Böceğinin kozası mı yoksa çelik mi daha sağlamdı? Zorluklara en çok hangisi dayanırdı? Her şey zıddını içinde barındırır; varlık yokluğu, güzellik çirkinliği, güçlü zayıfı ve yaşam ölümü... Genç kızın hayatı tam da bunlardan ibar...